Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Sorun çözüldü mü, karıştı mı?

AK Parti ile MHP, vardıkları mutabakat sonucu, Türkiye’de artık bir kangren haline gelmiş olan ve fakat hiçbir hukuki dayanağı olmayan başörtüsü yasağını kaldıracak üç maddelik bir düzenleme üzerinde uzlaşmış bulunuyor.

Buna göre, eşitlik ilkesine vurgu yapan Anayasa’nın 10. ve 42. maddesindeki uzlaşma düzenlemelerin yanısıra, Yükseköğretim Kanunu’nun Ek 17. maddesi özel olarak başörtüsünü zikredecek tarzda değiştirilecektir: “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir. Hiç kimse başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkan verecek ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir.” Başörtüsü konusundaki Anayasa ve yasa değişikliği teklifleri, AK Parti ile MHP’nin ortak önerisi olarak TBMM’ye sunulacaktır. Bu mutabakatın Meclis’te gerekli çoğunluk desteğine sahip olacağı açıktır.

SORUN ÇÖZÜLDÜ MÜ?

Bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” demek, ne yazık ki mümkün görünmüyor. Bir kez, bu taslak başörtüsünün nasıl bağlanması gerektiğini muhataplara dayatmaktadır. Oysa bu tektipleştirici ve dayatmacı dil, demokratik özgürlüklerin antitezi ve önündeki en önemli tuzaktır. Bu formülasyon yeniden üniversite giriş kapılarında kılık kıyafet denetimine kapı aralamaktadır. İkincisi, öğrenim hakkı temel bir hak ise, başörtüsü yasağının neden orta öğretim kurumlarında kaldırılmadığını izah etmek mümkün değildir. Son olarak, vurgulamak gerekir ki, öğrenim hakkı ne kadar “hak” ise, çalışma hakkı da o denli “haktır”. Başörtülü olanlara kamu kurumlarını kapatmak, hiçbir meşru temeli olmayan keyfi bir ayrımcılıktır. “Meseleye sahip çıkan” iki partinin el çabukluğu marifetiyle çıkarmayı planladığı düzenleme, ne hazindir ki, “türban sorununa” tatmin edici bir çözüm getirmediğinden, bu konu memleketin gündeminde daha uzun süre yer işgal edecek gibi görünmektedir. Ortaokul ya da lise öğrencilerinin “kamu hizmeti almadığını” söylemek herhalde mümkün değildir. Elbette ki, onlar da bu yasağın kalkmasını istemektedir ve bundan böyle de isteyeceklerdir. Öte yandan, üniversiteyi bitiren tesettürlü bir bayanın, devlet hastanesinde doktor, mahkemede yargıç ya da bir bakanlıkta bürokrat olarak görev yapmak isteyebileceği izahtan varestedir. O halde bu büyük hukuk ihlâlini -tesettür yasağını- sadece üniversite öğrencileri için ortadan kaldırmak, bu yasaktan şekvacı olan geniş toplum kesimlerine nasıl izah edilecektir?

Soruna getirilen bu kısmi/yetersiz çözüm, zannımca, tesettür üzerindeki toplumsal kutuplaşmayı daha da kökleştirecektir. Kaldı ki, bundan böyle, dindarlara kuşkuyla yaklaşan kesim tesettür yasağının tümüyle tasfiyesini isteyen talepler karşısında, bu talepleri seslendirenleri “İslami kesim içindeki radikal unsurlar” diyerek etiketlemekten geri durmayacaktır. Denecek ki, hususiyetle ve öncelikle dindarların desteğine sahip olan AK Parti bile “türban”ı yalnızca üniversitelerde serbest bırakmayı benimsemiş ve fakat diğer mekânlarda yasağın devamını savunmuşsa, bu anlayışa karşı çıkanlar yalnızca İslami kesim içindeki marjinallerdir. Böyle bir niyet olmasa bile, otoriter laiklik yanlısı kesimler mütedeyyin talepkârları bundan böyle AK Parti sopasıyla (da) sindirmeye çalışacaktır.

AK Parti’nin “türban sorunu”na yönelik olarak vurduğu ziyadesiyle cılız neşter, aynı zamanda bu partinin, dinini ciddiye alan kitlelerin kaygı ve beklentilerini karşılama hususunda pek de samimi olmadığı kuşkularını besleyecektir. Acaba AK Parti meseleyi ele alırken, yalnızca oy kaygısıyla mı hareket etmektedir?

AK Parti bugün tek başına iktidardadır. Anayasa’yı en azından referanduma götürerek değiştirme gücüne sahiptir. Üstelik Türkiye toplumu son dönemde hiç olmadığı kadar bu hükümetin Türkiye’yi “normalleştirme” politikalarının yanında olduğunu göstermiştir. AK Parti, tesettür yasağını yalnızca üniversite öğrencileri özelinde kaldırması halinde, bilmelidir ki, Türkiye’deki özgürlük karşıtı güçler karşısında geri adım atmış olacaktır. Oysa Avrupa Parlamentosu bile, kısa bir süre önce, Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki üniversite-öncesi öğrenim kurumlarında başörtüsünün yasaklanmasını tavsiye eden bir karar tasarısını reddetmişti. AK Parti, bu tavrıyla, ne yazık ki, İslam’a ve Müslümanlara yönelik önyargılı tutumu nedeniyle İslam dünyasınca sık sık ikiyüzlülükle suçlanan Avrupa’nın bile gerisine düşmüş olacaktır.

Türkiye toplumu AK Parti’nin bugüne dek atmış olduğu “cesur” adımları büyük ölçüde onaylamıştır. Müesses nizam bile eski söylemini pek çok hayati konuda gözden geçirme gereği duymuştur. Artık Türkiye Kürtlerine “dağ Türkü” demek akıl kârı olmaktan çıkmış ve “Kürt Sorunu” gerçeği, muhayyel bir “Doğu Sorunu”nun yerini almaya başlamıştır. Türkiye’deki Alevi topluluğun ve gayrimüslim azınlıkların talep ve beklentilerine kulak verilmesi gerektiği fikri de -en azından eskiye oranla- daha fazla kabul görmektedir.

Demokratik bir cumhuriyette atanmışların seçilmişlere tâbi olması gerektiği kanaati, bugün ülkemizde 1960 sonrasında hiç olmadığı kadar geniş kabul görmektedir. Yine toplumun kahir ekseriyeti, “Türklük” esasına göre değil, “anayasal vatandaşlık” kavramı etrafında şekillenen bir siyasi/hukuki birliktelik talep etmektedir. Türkiye’nin tüm komşularıyla barışçıl ilişkiler kurma gayreti de toplumda geniş bir kabul görmektedir. Devlet-eksenli bir söyleme yaslanarak, halkı hayali tehdit ve tehlikeler etrafında toparlamak, Türkiye’deki siyasi partiler için artık olanaksız hale gelmiştir. Hemen herkes bilmektedir ki, AK Parti halka güven veren ve toplumsal hassasiyetleri kucaklayan akılcı politikaları nedeniyle bugün bulunduğu yere gelebilmiştir.

SİYASAL AĞIRLIĞI TAŞIMA

Ne var ki, başörtüsü yasağına MHP’yle birlikte getirdiği bu palyatif çözümle, AK Parti hükümeti müesses nizam karşısında geri bir adım atmış olmaktadır. AK Parti ve MHP mutabakatına yaslanan bu yeni düzenleme, bu iki partinin tabanları dikkate alındığında, Türkiye seçmeninin en az üçte ikisinin taleplerini temsil etmektedir. Otoriter laiklik yanlısı azınlık karşısında atılacak bu geri adım, Süleyman Demirel’in 28 Şubat sürecinde dile getirdiği anlayışa bir bakıma haklılık kazandırmaktadır: “Önemli olan sayısal ağırlık değil, siyasal ağırlıktır”. Demek ki neymiş? Bazılarının reyi ve fikri diğerlerinden daha değerliymiş!...

Türkiye üniversitelerindeki “türban yasağı”nın kalkmasından sonra da, ne yazık ki, ülkemiz Müslümanca yaşama imkânının ziyadesiyle zorlaştırıldığı Müslüman ülkelerden biri olmaya devam edecektir. Türkiye’de bir şeyler değişiyor göründükçe, Müslümanlığını önemseyen kitleler açısından âdeta hiçbir şey değişmemektedir. Türkiye ideolojik bir devlet olma vasfını, planlanan bu yeni yasal düzenlemeyle âdeta tahkim etmiş olacaktır. Ülkemizin “en demokratik İslam ülkesi olduğu” iddiası ise sırf -başka nedenlerin yanısıra- bize özgü bu garabet nedeniyle, tuzla buz olmaktadır.

Türkiye üniversitelerindeki tesettür yasağını kaldıracağı söylenen bu düzenleme için söylenecek tek bir söz varsa, o da, herhalde “dağın fare doğurduğudur”. Müslüman hassasiyeti olan geniş toplum kesimlerinin umudu, ne yazık ki, bir başka bahara kalmıştır. Bu durum önümüzdeki günlerde ve yıllarda siyaset kurumuna olan güveni sarsabilecektir. Öyle ya, Meclis’te büyük bir çoğunluk oluşturan ve halkın gözünde hiç kuşku götürmeyecek bir meşruiyete sahip olan, ve üstelik reformist/özgürlükçü çizgisiyle çok geniş bir toplumsal mutabakata yaslanan bu iktidar döneminde bile, kılık kıyafet yasakları bütün kurum ve mekânlarda kaldırılamıyorsa, o halde yapılacak pek bir şey kalmamıştır, diye düşünülebilecektir. Daha da vahimi şu: bu “yeni” adımla, Türkiye, incir çekirdeğini doldurmayan mevzuların -irtica; din v. bilim kutuplaşması, vs.- değil de, çok daha ciddi meselelerin konuşulduğu “normal” bir ülke olma imkânını bir kez daha heba etmiş olacaktır.

Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Yeni Şafak, 31.1.2008

* Doç. Dr. Berdal ARAL

01.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Sorun çözüldü mü, karıştı mı?

  Rektörler vak’ası

  Çirkin birşey!

  Bir sorum var

  Düşünce özgürlüğü sorunu derinleşiyor


 Son Dakika Haberleri