Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Sokak lambası

"Ne yüreğim kavi ne ayağım seğirtken

Ne

özlediğim kaldı ne özlediğim

Tükendim bittim

anlayacağın"

Bir sokak lambasıyım bu gece. Bir sokakta yalnız başına, etrafındakileri aydınlatmaya çalışırken öylece kalakalmış bir sokak lambasıyım. Duygularımı, düşüncelerimi, hüzünlerimi birileriyle paylaşmayı arzularken her zaman yanında olduklarım ihtiyacım olduğu an yoklar. Sevdiklerim kim, nerede kalbimi dolduranlar. Nerede kalbimi doldurduğunu sandığım ama daha da ıssızlaştıranlar. Yoklar ve bir ben varım bu gece sokakta yalnız başına. Etrafımı ışığımla aydınlatmaya çalışsam da etrafın aydınlanması, karanlıkların kaybolması için karşılıklı aydınlatmak gerekti ve ayna misali karşı karşıya durmak.

"Yalnızlık" insanı sarsan, yüreği derinden yaralayan bir an!

Sahi neydi yalnızlık, ki birçok yüreği derinden yaralayan.

Yalnızlık; kalabalıklar içinde olsan da kimsenin yanında olmamasıydı.

Yalnızlık; derdini, sıkıntını hüznünü anlatırken başını dayayacağın omuz bulamamaktı.

Yalnızlık; kendine iyi bak diyerek giden bir dostu karlı bir gecede uyandırıp çağırmamaktı, kendi başının çaresine bakmaktı.

Kendine iyi bak diye veda eden bir dosta dönüp tekrar ne söyleyebilir ki insan? Bir gece yarısı yalnızlığında kalkıp onu nasıl arayabilir? "Kendime bakamıyorum; yalnızlık üstüme üstüme geliyor. Sana ve dostluğuna ihtiyacım var." nasıl diyebilir? Diyemez. Ve diyemiyorum işte. O; orada kendi yalnızlığında, ben burada kendi yalnızlığımla baş başa.

İşte bu gece koca bir sokaktaki lamba kadar yalnızım. Bir yere gidemiyorum, sadece zaman gidiyor bir yerlere aydınlık gün umutlarımı da alıp. Bütün isteklerim tek taraflı kalıyor ve kimse yanaşmıyor lambaya. Özlüyorum ve görmek istiyorum kalbimi sızlatanları ama herkes kendi yolunda ilerlerken eski taşlara basıp geçiyorlar yolun kenarına çekmiyorlar.

Gecenin bu karanlığında yalnızlığıma şahit fısıldayan rüzgârlar. Üzerimden bir mazi enkazının geçtiğini anladım ama vakit çok geç. Mazime ellerimi uzatıyorum bir türlü dokunamamanın somut bir eşya gibi avucuma alamamanın acısını çekiyorum. Ve gölgeler büyüyor karanlığa inat kat be kat. Beni üzen yaralayan gecenin dağdağasında gölgeler değil; gölgesi büyüyenlerin aslında çok küçük olmaları. Demek ki güneş batmak üzere.

Muhammed Yusuf Demirci

26.01.2008


İstanbul'da yağmur

İstanbul'da yağmur var bugün,

Konar göçer kalbime düşen,

Hüzünlü bulutlardan çiseleyen yağmur var...

Diğerleri gibi günahkâr bir neferim,

Nefsim muharebede,

Darp almış bedenim,

Acıyor, günahlardan her yerim.

Acayip de çok muzdarip haldeyim,

Acıyıp da ağlıyor adeta bulutlar,

Tâ yüreğime damlar.

Katrelerini avuçlar vücudum,

Yağan yağmur değil,

Belki merhametli bir okşayış.

Merhamet, bu yağmurun katrelerinde,

Merhamet, ahesteliğinde,

Merhamet, katreleri arza indiren melekte.

Merhamet, topyekûn Sahibinde...

Bekledim seni yağmur...

Âsude bekledim,

Duâ nidasıyla, Sahibinin mabedinde...

Beklenen ve umulan merhametli ıslaklık!...

Biliyor musun?

Tende kor gibi duran günahlarıma, serinlik,

Tevbeden inmeyen mücrim ellerime temizlik,

Bitap halime dinginlik kattın...

Hazan bahçelere rahmetinden gül donattın.

Zorluğa karşın,

Milyon damla attın.

Suhulet güllerini filizledi yere düşen damlaların.

Nevbahar oldu buralar,

Nebatat suyuna o biçim kanar.

İtminanımız yok sende,

İstanbul avuç açmış bütün vüs'atinde,

Duâsını yapar gelecek sefere.

Yine gel.

Biçareyim susuzluğuna,

Çaresazdan çare gel...

Ali KARABİBER

26.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri