Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Devletin itibarına önem veriyorsanız

Önümüzdeki haftayı Vakıflar Yasası tartışmalarıyla geçireceğimiz belli oldu. Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen yasa, komisyonda değişiklik yapılmadan bu hafta Meclis Genel Kurulu’na getiriliyor. Tasarı, MHP ve CHP tarafından şiddetle ve esastan eleştirilirken; azınlık cemaatleri ve AB tarafından da bazı bakımlardan yetersiz bulunuyor.

Önümüzdeki günlerde—özellikle üçüncü şahıslara geçen azınlık mallarının iadesi, mazbut ve mülhak vakıfların mallarının durumu, vakıfların uluslararası ilişkileri, ticari faaliyette bulunmaları, yurt dışından bağış toplanması gibi—yasanın tartışmalı maddeleri üzerinde tek tek duracak ve tartışacağız.

Ama ondan önce, konunun esasına ilişkin birkaç nokta var ki, bu noktalarda ortak bir anlayışa gelemezsek, meseleyi sadece Avrupa Birliği’nin dayatması sonucu vermek zorunda olduğumuz bir taviz olarak görürüz. Böyle bir kabul de toplumun bazı kesimlerinin AB karşısında duyduğu ezikliği ya da öfkeyi arttırmaktan başka bir sonuç vermez.

Esasa ilişkin ilk mesele ise şudur: Mülkiyet hakkı, uygar her devletin güvence altına almakla yükümlü olduğu temel bir hakken, bu hakkın, bizzat devlet tarafından ihlal edilmesi, o devletin güvenilirliği ve itibarı açısından onarılması mümkün olmayan bir erozyon yaratır. O devleti hukuk devleti olmaktan çıkarıp yağmacı bir devlet haline getirir. Türkiye’de yabancı vakıf mallarının iadesi meselesine her şeyden önce bu perspektifle, yani devletlerin güvenilirliği açısından bakmamız gerekir. Hele hele devletin itibarını her şeyin üstünde görenlerin, bunu herkesten önce yapması gerekir.

İkinci nokta, mütekabiliyet, ya da karşılıklılık meselesidir.

Bildiğiniz gibi, 9. Uyum Paketi’nde yer alan Vakıflar Yasası tartışmaları sırasında CHP’liler, Yunanistan, Batı Trakya’daki Müslüman azınlığa ne uyguluyorsa, nasıl davranıyorsa, Türkiye Devleti’nin de buradaki Müslüman olmayan azınlığa aynı şeyi uygulamasını; yani orada ne yapılıyor ise burada da aynı şeyin yapılmasını savunmuşlardı. Buna karşı çıkanlar da, “Bu ne biçim mütekabiliyet anlayışıdır! Sözünü ettiğiniz kişiler bu devletin vatandaşı. Devletler kendi vatandaşına mütekabiliyet uygular mı!” diye isyan ediyorlardı.

Başbakan Erdoğan son açıklaması ile bu itiraza katıldığını açıkladı.

Bu elbette olumlu bir gelişmedir, ne var ki bu nokta yine de Meclis’te sert tartışmalara konu olacaktır.

Bu tartışmalar sırasında bizim de mütekabiliyet kavramını sadece bu yasadaki uygulaması üzerinden değil, kavramın kendisi üzerinden de düşünme ve tartışma fırsatımız olmalı diye düşünüyorum.

Bu bağlamda belirtmek isterim ki, mütekabiliyet kavramı, yani “sen yaparsan ben de aynısını yaparım” tavrı, ne devletler için, ne kurumlar, ne de kişiler için doğrudur. Her devlet, her kişi, kendi ilkeleriyle, kendi değer sistemi, kendi etiğiyle bağlıdır, bağlı olmalıdır. Başkaları ne yaparsa yapsın, o kendi doğruları içinde davranmak, kendi kendiyle tutarlı olmak zorundadır. Demokratik bir devlet, muhatap olduğu devletin ne yaptığıyla değil, kendi deklare ettiği ilkeleriyle bağlıdır. İster kendi topraklarında yaşayan yabancı uyruklular söz konusu olsun, ister esirler, isterse tutuklular... Onlara demokratik bir devlete yaraşan şekilde davranmak, hakkını hukukunu ona göre korumak zorundadır.

Bu meseleye ilişkin üçüncü temel nokta “milli çıkarlar ve milli dava” tartışması biçiminde gündeme geliyor.

Beklendiği gibi, gerek MHP, gerekse diğer milliyetçi çevreler Vakıflar Yasası’na muhalefetlerini “Bu meselenin milli bir dava olduğu” noktasına dayandırmaya çalışıyorlar. Ne var ki, herhangi bir konuyu “milli dava” olarak adlandırdığınızda otomatik olarak haklı olmuyorsunuz. Zaten, günümüz insanı da “milli dava”lara öyle kolay kolay angaje olmuyor artık. Kendisine “milli dava” diye dayatılan davaların kendi çıkarları açısından ne anlam taşıdığını enine boyuna sorguluyor; ayrıca hakkaniyete uygun olup olmadığına bakıyor ve ona göre tutum alıyor.

Zamane insanının meselelere dar milli çıkarların üzerine çıkarak bakması sevinilmesi gereken bir gelişme. Çünkü bu, “milli çıkar” bencilliğini aşarak doğrunun, haklının yanında yer alabilmek demek. Milli çıkarla çelişse bile hukuku savunabilme olgunluğunu kazanabilmek demek. Tersi tutum, yani bir ülkenin insanlarının uluslararası her meselede kim haklı kim haksız diye bakmadan takım tutar gibi kendi ülkesinin tarafını tutması ise az gelişmiş bir toplumsal yapının göstergesi.

İşte, bu yasa karşısındaki tutumuz bizim toplumumuzun da gelişmişlik düzeyini ortaya koyacak.

Ki, bana bütün bu tartışmanın en önemli yanı da bu gibi görünüyor.

Bugün, 13 Şubat 2008

Gülay Göktürk

14.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Yangına körükle gitmek

  Devletin itibarına önem veriyorsanız

  Demokrasi oyununu kuralına göre oynamanın önemi...

  ‘Çeneyi’ bırakın: Kimliğini ispatlayan kampusa girer!

  Bana arkadaşını söyle...


 Son Dakika Haberleri