Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Başörtüsü karşı devrim simgesi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesinde başörtüsü şu cümlelerle yer aldı: “Dinsel taassubun göstergesi olan türban, inanç özgürlüğünün zorunlu bir parçası olarak gösterilmiş ve türban takmanın bir hak olduğu inancı topluma benimsetilmeye çalışılmıştır.” İddianamede, “din ve vicdan özgürlüğünün sınırsız bir hak gibi topluma benimsetilmesi ve türbanın bu inanç üzerinden üniversitelerde serbest bırakılması” da bir “suç” olarak ileri sürüldü.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, ‘’laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği’’ iddiasıyla AKP’nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’nde açtığı davanın iddianamesinde, ‘’Türkiye’de siyasal İslâm, yalnızca kişi ile Tanrı arasındaki alanla sınırlı kalmayarak, devlet ve toplum kurallarını da düzenleme iddiasındadır. Siyasal İslâm’ın temel düsturu şeriattır’’ denildi. İddianamede, başörtüsü şu cümlelerle yer aldı: “Dinsel taassubun göstergesi olan türban, inanç özgürlüğünün zorunlu bir parçası olarak gösterilmiş ve türban takmanın bir hak olduğu inancı topluma benimsetilmeye çalışılmıştır.” İddianamede, “din ve vicdan özgürlüğünün sınırsız bir hak gibi topluma benimsetilmesi ve türbanın bu inanç üzerinden türbanın üniversitelerde serbest bırakılması” da bir “suç” olarak ileri Yalçınkaya, Erdoğan’ın 61, Arınç’ın 16 ve Gül’ün yaptığı 10 ayrı konuşmayı kapatma davasının en önemli delileri arasında saydı. Başsavcı AKP’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” haline geldiği iddiasını şu gerekçelere dayandırdı:

1- Laikliği Tartışmaya Açma: İktidara gelir gelmez, laiklik ilkesinin Anayasa’daki tanımının yeterli olmadığı söylemiyle aşındırmaya çalışılması.

2- Dini Hükümler: Ulemaya danışmak gerek,”Af yetkisi maktulün mirasçılarına aittir” gibi söylemlerle dinî hükümleri referans gösterme çabaları.

3- Türban Söylemi: Türbanın üniversitelerde ve zamanla kamuda serbest bırakılması için tüm partililerin ortak söylem kullanmaya başlaması.

4- İmam Hatipler: İmam hatip mezunlarına uygulanan katsayı uygulamasının bir hak ihlâli algısıyla sürekli eleştirilerek Cumhuriyet öncesi ikili öğretiminin özendirilmesi.

5- Eğitim Müfredatı: Eğitimin müfredat dahil olmak üzere Millî Eğitim Temel Kanununa aykırı olarak dinselleştirilmesi.

6- Kur’ân Kursları: 12 yaşın altındaki çocukların Kur’ân kurslarına devamını engelleyen düzenlemelerin kaldırılmasına yönelik söylem çabaları.

7- İslâmcı Kadrolaşma: Devlet kadrolarında İslâmcı bir yapının oluşturulması, atamalarda liyakat ve kariyer yerine din ve aidiyetin öne çıkarılması.

8- İçki Yasağı: Halk sağlığı ve gençliğinin korunması bahane edilerek, alkollü içki satış ve tüketim alanlarının giderek daraltılması ve yer yer yasaklanması.

9- Dinî Motifler: Her türlü resim toplantı ve törenlerde laik bir cumhuriyetin yöneticileri oldukları hiçe sayılarak dinsel kimlik ve aidiyetlere vurgu yapılması.

10- Dinî İstismar: Dini bayram ve günlerin ulusal bayramları gölgeleyecek bir tanıtım ve gösteriş içinde kutlanması .

11- Laikliğe Darbe: Parlamento çoğunluğunu kullanarak, Anayasanın teklif dahi edilemez laiklik ilkesinin ortadan kaldırılmaya çalışılması.

/ ANKARA

17.03.2008


 

Dâvâ, evrensel standartlara aykırı

TÜSİAD, siyasî partilerin seçmenden aldıkları oyun düzeyi ne olursa olsun, kapatılma talebi ile karşılaşmalarının Türk demokrasisi açısından kabul edilemez olduğunu bildirdi. TÜSİAD’dan yapılan açıklamada, siyasî partilerin kapatılmasının, Türk demokrasisinin evrensel standartlarda işlediği hususunda gerek iç, gerekse uluslararası kamuoyunda ciddi soru işaretlerinin doğmasına yol açtığı ifade edildi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), AKP hakkında açılan kapatma davası ile ilgili olarak, ‘’demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin, seçmenden aldıkları oyun düzeyi ne olursa olsun, kapatılma talebi ile karşılaşmalarının, bir asra yakın çoğulcu parlamenter rejim deneyimi olan Türk demokrasisi açısından kabul edilemeyeceğini’’ bildirdi.

TÜSİAD, AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, ‘’Demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin, seçmenden aldıkları oyun düzeyi ne olursa olsun, kapatılma talebi ile karşılaşmaları, bir asıra yakın çoğulcu parlamenter rejim deneyimi olan Türk demokrasisi açısından kabul edilemez’’ denildi.

Geçmiş tecrübelerin, siyasi partilerin kapatılmasının Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümüne katkıda bulunmadığını gösterdiği, Türk demokrasisinin evrensel standartlarda işlediği hususunda gerek iç, gerekse uluslararası kamuoyunda ciddi soru işaretlerinin doğmasına yol açtığı kaydedilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

‘’Siyasetin amacı, seçmenden alınan yetkinin, istismar edilmeden, çoğulcu demokratik sistemin anayasal sınırları içinde, ülke refahı için en iyi şekilde kullanılmasıdır. Siyasi partilerimiz, demokratik süreci hem şekillendiren hem de uygulayan temel unsurlar olduklarından, daha ileri bir demokratik standardın da mimarları yine siyasi partiler olacaktır. Siyasi partilerden beklentimiz, Türkiye’yi, kutuplaşmaları körükleyen bir siyasi atmosferden, uzlaşı ve refah projeleri üreten bir siyaset ortamına taşımalarıdır.’’

/ İSTANBUL

17.03.2008


 

Güzel: Dâvânın izahı yok

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili olarak tepkiler artarak devam ediyor.

Antalya’nın Kumluca ilçesinde Kumluca Belediyesi ve Eğitimciler Birliği Sendikası Kumluca Şubesi’nce düzenlenen ‘’Demokrasi’’ konulu konferansa katılan Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel, buradaki konuşmasında ‘’AK Parti’nin kapatılması talebiyle açılan davanın izahının olmadığını’’ söyledi. Güzel, ‘’Bu ülkede laiklik karşıtı olmakla bir parti suçlanıyorsa ve laiklik karşıtı olmanın odağı olarak gösteriliyorsa ve bu yüzden kapatma davası açılıyorsa bunun izahı yoktur. Türkiye’de laiklik zedelenmişse dinin devlete müdahalesiyle değil devletin dine müdahalesiyle olmuştur. Bunun da yolu yordamı bellidir, düzeltme şekli bellidir’’ dedi.

HEDEF MİLLET İRADESİ

MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı Mehmet Aracı, AKP’nin kapatılması ve 71 üyesine siyasi yasak getirilmesine yönelik hazırlanan iddianamenin parlamento seçimleri ile ortaya çıkan millet iradesini hiçe saydığını söyledi. Aracı, davayla halkın iradesine, demokratik kazanımlara, hukukun üstünlüğüne, ekonomiye, huzur ve istikrara ve Türkiye’nin dünyadaki imaj ve itibarına büyük zarar verildiğini belirtti.

YILMAZ: DEMOKRASİ AÇISINDAN

TEHLİKELİ GİRİŞİM

Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası Genel Başkanı Turgut Yılmaz da, kapatılma girişimini üzücü ve tehlikeli bulduklarını belirterek, ‘’Halkın oylarıyla seçilmiş, ülkeyi yöneten iktidar partisinin kapatılma çabalarını demokrasimiz açısından tehlikeli bir girişim olarak değerlendiriyoruz’’ dedi.

KOÇER: EKONOMİ ZARAR GÖRÜR

Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer ise demokrasinin temel unsurlarından biri olan siyasi partileri kapatmak ya da yasaklamanın bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da Türkiye’nin ekonomisine, üretimine, istihdamına, kendisine hiçbir çözüm getirmeyeceğini düşündüğünü söyledi.

AVCI: PARTİ KAPATMA DÖNEMİ KAPANSIN

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Türkiye’nin en çok siyasi parti kapatılan ülke olmaktan çıkması, şiddete ve teröre başvurmadığı sürece siyasi partilerin kapatılmasının halka bırakılması gerektiğini belirtti. Avcı, siyasi partilerin kapatılmasının Türk demokrasisine zarar vereceğini belirtti.

KOŞMAZ: TELÂFİSİ MÜMKÜN OLMAZ

Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Koşmaz, ‘’Dalga dalga ülkemizi de etkilemeye başlayan bir ekonomik sıkıntı varken, gündemin ilk maddesine kapatma davasının yerleşmesi, ülke ekonomisi için telâfisi mümkün olmayan zararlar doğurabilir’’ dedi.

ESENGÜN: HUKUK VE SİYASET AYIBI

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Esengün, kapatma davasını ‘’Türkiye’nin geriye gitmesi’’ olarak değerlendirerek, ‘’Demokratik hukuk devletinde bu tür davalarda çok titiz davranılması gerekir. AK Parti’nin kapatılma davası, hukuk ve siyaset ayıbıdır’’ dedi.

TBB: YARGISAL SÜREÇ TAMAMLANSIN

Türkiye Barolar Birliği, 40 ilin baro başkanlarının katıldığı toplantının ardından yayımladığı sonuç bildirisiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili olarak, ‘’herkesi sakinleşmeye ve yargısal sürecin tamamlanmasını beklemeye’’ çağırdı.

AKSU: DEMOKRASİ BÜYÜK YARA ALDI

Memur-Sen Genel Başkanı Dr. Ahmet Aksu, demokrasiye karşı haksızlık yapıldığını belirterek, “Bu davayla Türk demokrasisi büyük bir yara almıştır. Türk demokrasisi büyük bir sınavdan geçmektedir” dedi.

BAŞOĞLU: LAİKLİK DİNSİZLİK Mİ?

Sağlık-İş Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, AKP’ye açılan kapatma dâvâsını değerlendirirken, bugüne kadar açılan dâvâların önemli bir kısmının İslamî muhtevalı gerekçelere dayandığını hatırlatarak, “Son dâvânın gerekçesi ise bugüne kadar açılan dâvâların tümünden daha çok İslamî içerikli iddialara dayanmaktadır” dedi. Başoğlu, “siyasî partilerin Cumhuriyet Başsavcısı ile Anayasa Mahkemesinin takibi ve denetimi dışına çıkarılması gerektiğini’’ söyledi.

ŞENOCAK: PARTİLERİ

HALK AÇAR, HALK KAPATIR

Eğitim-Bir-Sen İzmir Şube Başkanı Abdurrahim Şenocak, kapatma davasının, ‘’Türkiye’yi, hakiki demokrat ülke ve milletler nezdinde yeni bir ayıpla karşı karşıya bıraktığını’’ ifade etti. Türkiye’de içi boşaltılmış demokratik düzen uygulamasının parti kapatmalarla kendini gösterdiğini ifade eden Şenocak, ‘’Demokrasilerde partileri halk açar, halk kapatır’’ dedi.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Anayasal düzenin korunması amacıyla siyasi partilerin kapatılmalarının demokrasiye fayda getirmediği gibi oluşturduğu kaos ortamının beklenmedik yeni siyasi gelişmelere sebebiyet verdiğinin yakın tecrübelerle sabit olduğunu belirtti.

URAS: SAVCILAR VE YARGIÇLAR

İKTATÖRLÜĞÜ

ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, AKP hakkında kapatma davası açılmasının, ‘’Türkiye’yi yeni bir kaosa sürükleyecek ilk adım’’ olduğunu belirterek, ‘’Demokrasi ve siyaset, ‘hukukun üstünlüğü’ iddiası ile savcılar ve yargıçlar diktatörlüğüne yol verilerek geliştirilemez. Son 4 ay içinde açılan 2 parti kapatma davası göstermektedir ki, Başsavcı, antidemokratik çevrelerin ‘umut odağı’ haline gelmiştir’’ dedi.

17.03.2008


 

Perinçek sevindi: Gecikmiş bir dâvâ

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, AKP hakkındaki kapatma davası ile ilgili "Bu, hukuki açıdan gecikmiş bir iddianamedir’’ dedi.

Perinçek, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, AKP iktidarının "yasa dışı’’ olduğunu ileri sürerek, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP hakkında açtığı kapatma davasıyla cumhuriyet hukukunun kendisine yüklediği görevin gereğini yapmıştır’’ iddiasında bulundu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, "milletin vicdanından yükselen iradeyi dile getirdiğini’’ savunan Perinçek, ABD ve AB yetkililerinin, AKP iktidarını desteklemek için yargı organlarına suçlamalarda bulunduğunu öne sürdü. Perinçek, "Onları hadlerini bilmeye, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine saygılı olmaya davet ediyoruz’’ diye konuştu.

Perinçek, 2004 yılından bu yana Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına AKP’ye kapatma davası açılması için 3 kez başvuruda bulunduklarını belirterek, "Bu hukuki açıdan gecikmiş bir iddianamedir’’ dedi.

/ ANKARA

17.03.2008


 

Bildt: Astronomik derecede tuhaf

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, ‘’Savcılar her ülkede tuhaf işler yaparlar ama (Türkiye’deki) bu durum astronomik derecede tuhaf’’ dedi.

Brüksel Forumu’nda basın toplantısı düzenleyen Bildt, AKP’nin kapatılması talebiyle açılan davayı değerlendirirken, ‘’Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu’’ vurgulayarak, böyle bir davanın ‘’amacını anlayamadığını’’ söyledi.

Haklarında siyaset yasağı istenen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’Türkiye’yi AB üyesi yapmak için çabalayan reformcu liderler’’ olduğunu anlatan Bildt, farklı AB başşehirlerine gidilmesi halinde her iki lider hakkında benzer yaklaşımlarla karşılaşılacağını ifade etti. Bildt, ‘’Biz, Avrupa’da dinî inançlara saygı gösteririz. Böyle bir geleneğimiz var. Dindar olmaları insanların kamu görevlerinden men edilmesini gerektirmez. Bu yapılırsa insan hakları ihlâli olur’’ şeklinde konuştu.

/ BRÜKSEL

17.03.2008


 

AB sürecine darbe vurur

Emekli Yargıtay Savcısı Ahmet Gündel, AKP’yi kapatma girişiminin arkasında Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme çabalarının sekteye uğratılması gayretlerinin yattığını söyledi. Gündel, “Gerçekte demokrasiden yana olan bütün siyasî parti, sendika, işadamları, medya ve diğer sivil toplum örgütlerinin bu olaya şiddetli tepki vermeleri gerekir” dedi.

Yeni Asya’nın sorularını cevaplandıran Gündel şöyle konuştu: “Yargıtay Başsavcısının AKP’nin kapatılmasına yönelik olarak açtığı dâvâ sivil bir darbe teşebbüsüdür. Askerî darbe yapmanın zorlaştığı bir dönem içerisinde böyle bir dâvânın açılması bu işin perde arkasında hangi unsurların yer alabileceği konusunda kafalarda kuşkular oluşturmaktadır.”

RÖPORTAJ BÖLÜMÜNÜ TIKLAYIN

Hasan Hüseyin KEMAL

17.03.2008


 

Aydın: Ben hep laik sistemi savundum

Devlet Bakanı Mehmet Aydın, kapatma dâvâsındaki kendisiyle ilgili iddialarla ilgili olarak, “Benim bugüne kadar laik devletle ilgili bütün değerlendirmelerim samimi olarak olumlu olmuştur” dedi.

AKP Dış ilişkiler Başkanlığı, Stratejik Öngörü Grubu ve İsviçre Dışişleri Bakanlığı tarafından ortaklaşa düzenlenen, Ortadoğu’da Çatışmanın Maliyeti Uluslararası Çalıştayı’nda katılan konuk ülke temsilcilerine yemek veren Devlet Bakanı Mehmet Aydın, soruları cevaplandırdı. Aydın, kapatma davasına ilişkin görüşünün sorulması üzerine şöyle konuştu:

‘’Evvela yeteri kadar bilgi sahibi olmanız lazım. Eğer bu konu insansa, bir insanı değerlendirmeyse, o zaman daha fazla ve daha güvenilir bilgi sahibi olmamız lazım. İkincisi süzgeçten geçirmemiz lazım. Ciddi bir sorumluluk duygusu içerisinde ifade etmemiz lazım. Metni göreceğiz, ciddi biçimde bu dediğim açılardan eleştireceğim, bakacağım, okuyacağım. Eğer gerçekten o iddialar temellendirilmişse, bilimsel olarak temellendirilmişse, rasyonel olarak temellendirilmişse, bir gazete kupürüne sadece dayanmıyorsa, bir genellemeye dayanmıyorsa, bir indirgemeciliğe dayanmıyorsa, elbette kendim dahil her şeyi ciddi anlamda sorgularım. 60’ın üzerindeyim. Benim bugüne kadar laik devletle ilgili bütün değerlendirmelerim samimi olarak olumlu olmuştur. Ben hayatım boyunca laik devlet sistemini savundum. Çünkü ben devletin dine dayanmasının zaten din için evvela sakıncalı olduğuna inanırım. ‘’

/ ANTALYA

17.03.2008


 

Erdoğan: Dar ve sığ görüşler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Kimse Türkiye’yi geri götüremez. Kimse Türkiye’yi 3. sınıf bir ülke gibi gösteremez. Bu ülke, bu millet, bu dar görüşlü anlayışların ürettiği zihniyete sığmayacak kadar büyüktür” dedi.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Şanlıurfa Kadın Kolları 2. Olağan Kongresine katıldı. Kongreler sebebiyle şehirleri gezdiğini belirten Erdoğan, AKP’nin adaleti ve kalkınmayı sağlamak için çaba sarf ettiğini anlattı.

Sadece geçmişinden değil, bugününden ve yarınından da gurur duyulacak bir Türkiye için çalıştıklarına işaret eden Erdoğan, ‘’Bu ülkede yaşayan herkesin ülkesine karşı, milletine karşı görevleri var, sorumlulukları vardır’’ dedi. Erdoğan, şöyle devam etti: ‘’Önemli görevlere gelmiş kişilerin sorumlulukları daha çoktur. Bu ülkenin bugününü, geleceğini düşünmek sadece iktidar partisinin görevi değildir. Soruyorum sizlere, Türkiye’nin uluslararası itibarını, saygınlığını düşünmek sadece AK Parti’nin görevi midir? Türkiye’nin güven ve istikrarını düşünmek sadece AK Parti’nin görevi midir? Türkiye’nin demokratik ve ekonomik kazanımlarını düşünmek sadece AK Parti iktidarının görevi midir? Elbette biz tek başımıza da kalsak Türkiye’yi düşünmeye, milletimizin çıkarlarını korumaya, demokrasiye sahip çıkmaya devam edeceğiz.’’

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’İstiyoruz ki herkes sorumluluk duygusuyla hareket etsin, bu ülkenin ve milletin menfaatlerine zarar verecek davranışlardan kaçınsın. Bugüne kadar yapılan yanlışlıklar, yapılan haksızlıklar, sebep olunan krizler hep yapanın yanına kar kalmıştır. Ekonomik krizlerin müsebbipleri, bir gecede bu milleti fakirleştirdi. Ama hiçbir şey yokmuş gibi yoluna devam etti. Demokrasimiz, nice yanlışlıklara maruz kaldı. Milletimiz nice sıkıntılar yaşadı, bedeller ödedi. Yapılan hataların, keyfi davranışların faturasını hep milletimiz, benim Şanlıurfalı kardeşlerim ödedi.

Bu ülkenin iktidarını zedelemeye, bu ülkenin demokratik ve ekonomik istikrarını bozmaya, bu milletin ifadesini ve iradesini yok farz etmeye, hiçe saymaya, bu ülkenin hukuk sistemini tartışmalı hale getirmeye kimin hakkı olabilir, soruyorum size? Gerilimler ve krizler üreterek, bu ülkenin kaynaklarını feda etmeye, enerjisini boşa çıkarmaya kimin hakkı var? Kimse, böyle ağır bir vebalı taşıyamaz. Bu milletin vicdanını yaralayanlar, bu milletin huzurunu kaçıranlar, bu milletin değerini bilmeyenler, bu milletin iradesini hiçe sayanlar, onu değersiz ilan edenler, milletin ahını almaktan kurtulamazlar.’’

MİLLET SANDIKTA ANLATTI

Erdoğan, bunu anlamak istemeyenlere seslenmek istediğini ifade ederek, kendilerinin millete hizmet etmekten başka bir dertlerinin olmadığını söyledi. Milletle başka derdi olanların kendilerini ilgilendirmediğini belirten Erdoğan, hiçbir zaman Türkiye’de ayrımcı politikaların yanında olmadıklarını dile getirdi. Bunun hep karşısında olduklarını belirten

Erdoğan, ‘’Fakat son gelişmeler... İnanıyorum ki bizim bu yürüyüşümüzü hâlâ anlamayanlar var, ama er veya geç anlayacaklar. Çünkü benim milletim geçmişten bu yana bunu anlamayanlara hep sandıkta bunu anlattı, yine anlatacak’’ diye konuştu.

Erdoğan, milletin kendisine hizmet edeni de kendi yoluna taş koyanı da çok iyi bildiğini, millete hizmetten başka dertlerinin, hedeflerinin ve gayelerinin olmadığını ve bunu herkesin böyle bilmesi gerektiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ‘’Bunların rahatsız olduğu AK Parti değil, millet iradesidir. Korktukları AK Parti değil, millet egemenliğidir. Açıkça söylüyorum. Bunların zarar verdikleri AK Parti değil, demokrasidir, hukuk devletidir, bunu da açıkça söylüyorum. Büyük bir ülke, güçlü bir millet, istikrarlı bir Türkiye’den rahatsız mısınız? Ne bunların cevabını verebilirsiniz, ne bunların vebalını ödeyebilirsiniz.’’

/ ŞANLIURFA

17.03.2008


 

Şahin: Siyaset sandıkta başlar, sandıkta biter

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "‘’Maç sahada başlar, sahada biter. Tıpkı siyasetin de böyle olması gerektiği gibi. Siyaset sandıkta başlar, sandıkta biter" dedi.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, AKP Antalya Merkez İlçe Başkanlığı’nca Döşemealtı beldesinde düzenlenen ‘’AK Kupa’’nın ödül törenine katıldı. Şahin burada yaptığı konuşmada, ‘’Maç sahada başlar, sahada biter. Tıpkı siyasetin de böyle olması gerektiği gibi. Siyaset sandıkta başlar, sandıkta biter. Sandıktan başka yollara kimse tevessül etmesin, mahcup olurlar. Siyasete masa başında yön veremezsiniz, masa başında dizayn edemezsiniz’’ diye konuştu.

Hasan Aksoy / ANTALYA

17.03.2008


 

Komisyon, dokunulmazlıkları görüşecek

TBMM’ye gelen dokunulmazlık dosyalarıyla ilgili süreç işlemeye devam edecek. Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon, 19 Mart Çarşamba günü toplanarak, hazırlık komisyonlarının ‘’Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasının dönem sonuna bırakılması’’ kararı verdiği 74 dosyayı ele alacak.

Karma Komisyon, çoğunluğu 22. Dönemde de Mecliste olan milletvekilleriyle ilgili dosyaları ele alacak. Komisyon, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, DTP Grup Başkanı Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu dosyalarla ilgili, 3 ayrı hazırlık komisyonunun verdiği ‘’milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasının dönem sonuna ertelenmesi’’ yönündeki raporları üzerinden kararını verecek.

Hakkında dosya bulunan milletvekilleri, yazılı ve sözlü savunmalarını, tıpkı Hazırlık Komisyonlarına olduğu gibi Karma Komisyona da yapabilecek.

Öte yandan, Meclis Başkanlığına son iki hafta içinde gelen 67 tezkere için henüz süreç başlatılmadı. Karma Komisyonunun 74 dosya hakkındaki çalışmalarını tamamlaması üzerine, yeni dosyaları ele alması bekleniyor.

/ ANKARA

17.03.2008


 

Sınır ötesi operasyon Meclis gündeminde

Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi operasyonu, bu hafta Meclis gündemine geliyor. CHP’nin sınır ötesi operasyon konusunda verdiği Genel Görüşme önergesinin öngörüşmesi ise 20 Mart Perşembe günü kapalı oturumda yapılacak.

TBMM Genel Kurulu, haftaya denetim konularıyla başlayacak. Geçen hafta başlanan çevre ile ilgili 23 araştırma önergesinin görüşmelerine, yarın Genel Kurulda devam edilecek. AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu’nun, 11 Ekim 2004 tarihinden önce gerekli izinler alınmadan tarım dışı kullanıma açılan arazilerin, istenilen amaçla kullanımına imkân sağlayan kanun teklifi, 19 Mart Çarşamba günü Genel Kurulda ele alınacak.

CHP’nin sınır ötesi operasyon konusunda verdiği Genel Görüşme önergesinin öngörüşmesi ise 20 Mart Perşembe günü kapalı oturumda yapılacak.

Genel Kurul, yarın 15.00-19.00, 19 Mart Çarşamba ve 20 Mart Perşembe günü ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışacak.

TBMM’deki ihtisas ve araştırma komisyonları da gündemlerindeki konuları görüşecek.

/ ANKARA

17.03.2008


 

Ölümüne yarış: 3 ölü 5 yaralı

Eminönü’nde 2 otomobilin çarpıştığı kazada, 3 kişi öldü, 5 kişi yaralandı.

Alınan bilgiye göre, Taksim yönüne giden 34 TK 365 plakalı otomobil, Unkapanı Köprüsü üzerinde karşı şeride geçerek 34 DR 4975 plakalı araçla çarpıştı. 34 TK 365 plakalı otomobilde bulunan Mahir İnci (24), Ahmet Bal (22) ve Cemal Koçak (25), olay yerinde vefat etti. Aynı otomobilde sıkışarak ağır yaralanan Olcay Dinçkan ve Mehmet Nurgül ise itfaiye ve sağlık ekipleri tarafından kurtarılarak hastaneye kaldırıldı. Kazada yaralanan diğer otomobildeki Nuray Kamışlıoğlu, Gülsüm Merve Cengiz ve Nafiz Tuğrul Sağlam da tedavi altına alındı. Polis, kazayı gören vatandaşların verdiği bilgi doğrultusunda, 34 TK 365 plakalı otomobille yarıştığı ve çarparak sürücünün kontrolünü kaybetmesine sebep olduğu öne sürülen bordo renkli başka bir otomobili bulabilmek için çalışma başlattı.

/ İSTANBUL

17.03.2008


 

Yasakçı demokrasi anlayışı kabak tadı verdi

Ankara’da bazı sivil toplum örgütleri, AKP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı protesto etti.

Ağızlarını siyah bantla kapatan, vatandaşlara karadut suyu ve bal kabağı dağıtan protestocular, baskıcı, otoriter ve yasakçı demokrasi anlayışının kabak tadı verdiği mesajını verdi. Üzerinde “Demokrasi anlayışı kabak tadı veriyor”, “Önyargıtay, Danışıklıtay, Amayasa Mahkemesi ve Cumhuriyet Savcısı istemiyoruz” şeklinde yazılı dövizler açan grup, ağızlarını siyah bantla kapatarak bantladı. Grup adına açıklama yapan Mazlum-Der Yönetim Kurulu üyesi Ali Dalaz, parti kapatmalarla Türkiye’nin adeta kapatılan parti çöplüğüne döndüğünü söyledi.

Recep Gören / ANKARA

17.03.2008


 

Yoksulluğun haritasını çıkardılar

Elazığ’da kurulu Mamüratül Aziz Vakfı tarafından AB desteğiyle uygulanan “Yoksulluk haritası projesi” kapsamında internet tabanlı “e-yoksul” veri sistemi oluşturuldu.

Şehirde 7 bin yoksul haneye ait bütün bilgilerin yüklendiği sisteme amacı ve konusu yardım dağıtmak olan bütün kuruluşlar şifre aracılığıyla girebilecek.

Vakıf Başkanı Burhan Güneş, vakıf binasında yaptığı basın toplantısında, vakfın yoksullara yardım etmekle birlikte yoksullukla ilgili bir takım çalışmalar yaptığını, yoksulluğun sebepleri, etkileyen faktörler noktasında çaba sarf ettiklerini söyledi.

Vakıf olarak yoksullara yapılan yardımda diğer yardım kuruluşlarıyla işbirliğinin eksik olduğunu, il bazında bir yoksulluk envanterinin, bir veri sisteminin olmadığını gördüklerini ifade eden Güneş, bunun önüne geçmek için AB hibe desteğiyle 1 yıl süren ‘Yoksuluk haritası projesi’ gerçekleştirdiklerini kaydetti.

Projede şehirdeki 7 bin yoksul aileye ulaştıklarını, bu ailelerin yoksullukları ve kendileriyle ilgili bütün bilgileri internet ortamında ‘e-yoksul’ sistemi kurarak yüklediklerini anlatan Güneş, sistemden, yoksul haneler hakkında demografik, sosyal, sağlık, çalışma, eğitim gibi bütün özelliklerin öğrenilebileceğini, bu bilgilerin yoksulluğu önleme konusunda yapılacak çalışmalara ışık tutabileceğini kaydetti.

Konusu ve amacı aynı olan bütün resmî ve özel yardım kuruluşlarının da bu sisteme bir şifreyle girebileceğini ifade eden Güneş, şunları söyledi:

“Sistemde yoksullara ilişkin bilgilerin yanı sıra yardım kuruluşları yaptıkları yardımı sisteme işleyecek. Hangi hane, ne zaman, kimden ne kadar yardım almış belli olacak. Böylece daha verimli yardım yapılacak.

Gerek ortak veri tabanı oluşturulması konusunda gerekse diğer kurum ve kuruluşların işbirliğini öngörmesi itibariyle konusunda etkili projedir. Bu yönüyle anlamlı bir proje olduğu kanaatindeyiz. Projenin Türkiye’de yoksullukla mücadeleye bir standart getireceğini düşünüyorum.”

1 YIL DAHA UZATILDI

Güneş, AB desteğinde yürütülen projenin sona erdiğini, ancak kendilerinin projeyi uzatacaklarını söyledi.

Yaptıkları tesbitlerde şehirde yaklaşık 15 bin yoksul hane olduğunu tahmin ettiklerini ifade eden Güneş, şöyle dedi:

“Bu hane sayısına ulaştığımızda kentteki yoksulların yüzde 95’ine ulaşmış olacağız. Projenin hedefine ulaşması için Valilik, belediye ve vakfımızın katkılarıyla çalışmaları 1 yıl daha uzatacağız. Bu süreçte 8 bin aileye ulaşılacak, e-yoksul programına kaydedilecektir” dedi.

/ ELAZIĞ

17.03.2008


 

Din-bilim sentezine büyük ödül

Bediüzzaman’ın bir asır önce hedeflediği din ve fen ilimlerinin bir arada okutulacağı bir okul kurma projesinin benzerini savunan Polonyalı Profesör Michael Heller, 1.6 milyon dolar tutarında Templeton Ödülüne lâyık görüldü.

New York Times’in haberine göre dünyanın en büyük bilim ödüllerinden biri olan 1.6 milyon dolar tutarındaki Templeton Ödülü’nün, geçtiğimiz hafta içinde 72 yaşındaki Katolik rahip, kozmolog ve felsefeci olan Michael Heller’a verilmesi kararlaştırıldı. Heller hayatını “Kâinatın bir yaratıcısı ve sebebi var mı?” gibi sorulara verilecek mantıklı cevaplar arayarak geçiren bir din ve bilim adamı olarak biliniyor. Büyük ödülün sahibi Heller, bilim ve dinin varlığı anlamada iki ön şart olduğunu düşünüyor.

John Templeton Vakfı, her sene bilim ve din alanında sorulan “büyük sorulara” verilecek mantıklı cevapların bulunması çalışmalarını teşvik etmek için Templeton Ödülü’nü veriyor. Polonyalı Rahip bilim adamı Heller da insanlığı ilgilendiren en önemli konularda yaptığı geniş ve önemli açılımlarla bu ödüle lâyık görüldü.

New York Times’in haberine göre, Profesör Heller’in kariyeri bilimsel dünya anlayışı ile Allah’ın yaratışının bilinmeyen boyutları arasında bir uzlaşı aramaya adanmış durumda. Heller bu çalışmalarını, Allah’ın varlığını sadece bilimin açıklayamadığı noktalarda devreye geçiren yaklaşıma karşı bir duruş olarak nitelendiriyor. Bir telefon röportajında görüşlerini açıklayan Profesör Heller, “Ben hayatım boyunca hep en önemli konularla uğraşmak istemişimdir. Ve soruyorum, din ve bilimden daha önemli ne olabilir? Bilim bize bilgiyi sunar, din ise bu bilginin ne anlama geldiğini yani mânâyı verir. Bu ikisi varlığı anlamanın ön şartlarıdır.” dedi.

Heller şöyle devam etti: “Kâinatın yaratılış sebebini sorguladığımız zaman, aynı zamanda matematik kurallarının da sebeplerini sorgulamak zorundayız. Bunu yaptığımızda da tekrar Allah’ın kâinat hakkındaki düşüncesine varıyoruz. Asıl soru ise ortaya çıkıyor; hiçbir şey olmamaktansa neden bir şeyler var? Bu soruyu sorduğumuzda tüm diğer sebepler gibi bir sebebi sorgulamış olmuyoruz. Bilakis bütün muhtemel sebeplerin kökünü sorgulamış oluyoruz. Bilim denen şey ise; insan zihninin, Allah’ın tasarımını okuyabilmek amacıyla, şu dünyanın etrafında olup bitenleri sorgulama yolunda kolektif bir çabadan başka birşey değildir.”

Profesör Heller ödülünü 7 Mayıs tarihinde Londra’da Buckingham Sarayı’nda yapılacak özel bir törenle Edinburgh Dükü Prens Philip’in elinden alacak.

DİN İLE FEN BİRLİKTE OKUTULACAK

New York Times’in AP’ye dayandırdığı haberine göre Profesör Heller, kendisine lâyık görülen 1.6 milyon dolar tutarındaki devasa ödülü, Jagiellonian Üniversitesi ile Papalık İlâhiyat Akademisi’nin ortak bir çalışması olarak düşünülen “din ve bilim çalışmalarının bir arada yürütüleceği” ve Polonya’nın Krakov şehrinde kurulacak bir araştırma merkezi için harcayacak. Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî de “Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. (Vicdanın ışığı din ilimleridir. Aklın nuru çağdaş bilimdir. İkisinin bir araya gelmesiyle hakikat ortaya çıkar)” diyerek bilim ve din ilimlerinin bir arada okutulması gerektiğini düşünmekteydi. Nursî bu sebeple Medreset’üz-Zehra adında bir okul kurulmasını arzuluyordu. Nursî’ye göre Medreset’üz-Zehra iki kampüslü bir üniversite olacaktı. Birincisinde dinî bilimler, felsefe, mantık, edebiyat gibi ilimler öğretilecekti. Diğerinde ise tabii bilimler; yani mühendislik, tıp, fizik, kimya v.b. Ancak dinî bilimler gören öğrenciler, aynı zamanda fen bilimleri derslerini görmek zorunda olacaklardı. Keza fen bilimleri eğitimi gören gençler de dinî bilgiler de okuyacaklardı.

Profesör Heller kimdir?

Profesör Heller 1936 yılında Polonya’nın Tarnow şehrinde beş çocuklu dindar bir ailede dünyaya gelmiştir. Annesi öğretmen, babası da mekanik ve elektrik mühendisi olan Heller, 1939 yılında Nazi işgalinden önce Rusya’ya kaçtı. Ertesi sene Polonya’ya geri dönüşünde, komünist yönetimin din ve bilim adamlarını baskı altına aldığı bir dönemde Heller, Katolik kilisesine sığınarak bilimsel çalışmalar yapma imkânı buldu.

23 yaşında rahip olan Heller, daha sonra yeniden akademik çalışmalar yapmak üzere üniversiteye döndü. Kozmoloji ve Felsefe dallarında da doktora sahibi olan Rahip Profesör Heller, halen Krakov’daki Papalık İlâhiyat Akademisi’nde felsefe bölümünde akademik çalışmalarına devam ediyor.

Umut Yavuz / İSTANBUL

17.03.2008


 

KPDS’ye başvurular bugün başlıyor

Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Mayıs dönemi için başvurular, bugün başlıyor.

Başvurular, 17-26 Mart 2008 tarihleri arasında yapılabilecek. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinden (ÖSYM) yapılan yazılı açıklamaya göre, sınav 4 Mayıs 2008 tarihinde, Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya, Malatya, Samsun, Sivas ve Trabzon ile Lefkoşa’da yapılacak.

/ ANKARA

17.03.2008


 

Dershanelere her yıl 10 milyar dolar

Gazeteci yazar Abbas Güçlü, ailelerin ÖSS sebebiyle dershanelere her yıl yaklaşık 10 milyar dolar ödediğini söyledi.

Güçlü, Antakya Kültür Merkezi’nde düzenlenen “ÖSS’ye giden yolda öğrencilerin motivasyonu ve kaygıların azaltılması” konferansındaki konuştu. Sınav yüzünden her yıl yaklaşık 10 milyar doların dershanelere ödendiğini belirten Güçlü, şöyle devam etti: “Her yıl binlerce öğrencimiz ÖSS sınavına giriyor. İyi hazırlanan ve sınavda heyecanlanmayan öğrenci bu yarışı kazanıyor. İyi hazırlanmasına rağmen o gün keyfi olmadığı için sınavı kötü geçen öğrencinin ise bir yılı yanıyor. Bu nedenle her yıl mutsuz insanlara bir yenileri daha ekleniyor.”

/ HATAY

17.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri