Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Annem beni doğurduğunda, vücudundan Busra saraylarını aydınlatan bir nurun çıktığını gördü.

Câmiü's-Sağîr, No: 2232

20.04.2008


Onun (asm) nuru olmazsa, her şey hiçe iner

Üçüncü Reşha: Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü’l-Arab’a gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz. İşte bak:

Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisânında hakàikâşinâ bir hitâb, bütün benîâdem’e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suâllerine muknî, makbul cevap verir.

Dördüncü Reşha: Bak, öyle bir ziyâ-i hakikat neşreder ki, eğer onun o nurânî daire-i hakikat-i irşâdından hariç bir sûrette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir mâtemhâne-i umûmî hükmünde ve mevcudâtı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevi’l-hayatı zevâl ve firâkın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.

Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, mâtemhâne-i umumi, şevk u cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebî, düşman mevcudât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretine girdi.

Beşinci Reşha: Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubât-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer merâyâ-i esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi birer kitâb-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.

Hem, insanı bütün hayvanâtın mâdununa düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vâsıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanât, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akılla niyaz ile nâzenin bir sultan ve fîzâr ile nazdar bir halîfe-i zemin olur. Demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta, böyle bir zât lâzımdır; yoksa, kâinat ve eflâk olmamalıdır.

Altıncı Reşha: İşte o zât, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rubûbiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan, yani ubûdiyeti cihetiyle, onu bir misâl-i muhabbet, bir timsâl-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nurânî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin; şöyle baksan, yani risâleti cihetiyle, bir bürhan-ı Hak, bir sirâc-ı hakikat, bir şems-i hidâyet, bir vesîle-i saadet görürsün.

İşte, bak: Nasıl berk-i hâtif gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer onun hediye-i hidâyetini kabul edip hır-z-ı cân etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illallah’ı, bütün merâtibiyle beraber kabul etmesin?

Sözler, 19. Söz, s. 215 (yeni baskı, s. 372)

nısf-ı arz: Yeryüzünün yarısı.

hums-u beşer: İnsanlığın beşte biri.

Cezîretü’l-Arab: Arap yarımadası.

hüsn-ü sîret: Ahlâk güzelliği

muammâ-i acîbâne: Hayret verici, anlaşılmaz ve bilinmeyen iş.

tılsım-ı muğlâk: Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.

câmidât-ı meyyite-i sâmite: Suskun, ölü ve cansız varlıklar.

merâyâ-i esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin tecellî ettiği aynalar.

künûz-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin hazineler

20.04.2008


Var oldu nurundan bütün mevcûdât

Düşünce hasretinin sevdası dillere

Kokar mis gibi buram buram hep güller

Sevgisi gurbette yakar yürekleri

Solar özlemiyle firaktan sümbüller

Düşmüş gönüllere derinden hasreti

Sevgiden hayali sevince kalbeder

Avucunda küçük küçük kaba taşlar

Fasih bir lisânla tek tek hakkı söyler

Titrer içten içe ağaçlar, yapraklar

Sadasıyla dile gelip zikre başlar

Gösterir ellerini Habib-i Ekrem (asm)

Akar parmaklarından neşeyle sular

Aşk ile sevgi ile coşar mevcudat

Seninle değerlendi bütün kâinat

Kemâle erer imanla güzel hayat

Var oldu nurundan tüm mevcudat

İSA YAKAN

20.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri