Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

CEMİL YÜZER

AB için kararlı adımlar atılmalı

Türkiye, yaşanan son gelişmelerle kaotik bir süreçten geçiyor. Halk, oluşan kaos ortamının sebebini sorguluyor. Av. Sinan Kılıçkaya, yaşanan kritik süreçten ancak sağduyu ile kurtulabileceğimizi söylüyor. Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Kılıçkaya ile parti kapatma dâvâlarını, Ergenekon’u, Avrupa Birliğini ve yargıya olan güveni konuştuk.

*Yaşanan son hadiselerle yargıya olan güvenin ciddî oranda zedelendiği görülüyor. Sizce bu sorun nasıl aşılır? Gidişatta umut var mı?

Toplumda yargıya olan güven azaldı ve maalesef azalmaya da devam ediyor. Yargıya olan güven çok önemlidir. Yargıya olan güvenin azalması tuzun kokması gibidir. İnsanlar yargıya güvenmezlerse nereye güvenecekler? Yakın bir zamanda Cumhurbaşkanlığıyla ilgili malûm 367 kararı oldu. Bu karar, cumhuriyet tarihinde yargıya olan güven duygusunu en çok zedeleyen karar olmuştur. Bu kararlardan haberi olmayan vatandaş var mı? Kararları görenler de diyorlar ki; “Anayasanın şu maddesi bunu söylemiyor, ama bunu söyleyenler bu şekilde söylüyorlar.” Halbuki insanlar yargıya gittiği zaman “Yargı ne derse doğru der” demelidirler. Yargıtay’ın veya Anayasa Mahkemesinin baktığı, özellikle de kamuoyuna mal olmuş dâvâlar çok önemlidir. Orada verilen kararlar toplum vicdanında yerini bulmazsa, adalet kuvvetlendirmezse; yargıya olan güven de ciddî oranda azalacaktır.

*27 Nisan muhtırasıyla ekonominin yüzde 7 oranında küçüldüğü söylenmişti. Bunlar da suç değil mi?

Devlet kurumlarının başında olan insanların çok sorumluluk sahibi insanlar olması gerekir. Fiillerinin sonucunun ne olacağını iyi kestirip, öyle hareket etmelidir. Geçmiş dönemde hatırlarsanız Bülent Ecevit’le Ahmet Necdet Sezer arasındaki bir anayasa kitabı fırlatma hadisesi krizin patlamasına sebep olmuştu.

*AKP iktidarı döneminde AB hedefi rasyonel olarak yürütülebildi mi?

Bu konuda toplumdaki genel kanaat, AKP hükümetinin ilk dönemi AB konusunda önemli adımların atıldığı yönündeydi. Fakat sonraki zamanlarda, bu konuda ayak sürüldüğü kanaati hakim olmaya başladı. Eski heyecan yok. Bir 301. maddeyle ilgili çalışma yapılacak, aylardır bekliyor. Daha yeni Meclisin gündemine geldi. Dolayısıyla hükümetin bu konuda biraz gevşemesi, yavaşlaması söz konusu oldu.

Şöyle bakmak lâzım; Türkiye’nin AB ile ilgili meselesinde demokratikleşme için atılan adımlarda geri kalmamamız lâzım. Buna, AB’den önce bizim ihtiyacımız var. Türkiye’yi engelleyen meselelere baktığımız zaman demokratik adımların yavaşlatılmasından kaynaklandığını veya bugüne kadar atılmamış olmasını görmekteyiz. Bir başörtüsü yasağı, yıllardır taşıdığımız anlamsız bir problem. Birazcık özgürlüğü kendimizden esirgememizden kaynaklanıyor. Yani aynı şekilde tıkanıp kalıyoruz. Onun için bizim ülke olarak demokratikleşmeye, özgürleşmeye, açık ve şeffaf bir toplum olmaya ihtiyacımız var. O nedenle bu adımların gecikmeden atılması lâzım.

*AB sürecinde yaşanacak ciddî bir kırılma Türkiye’de neleri değiştirir?

Bizim bir kere demokratikleşmeye kendimizin ihtiyacı var. Yani, bu AB ile olur, başka bir şeyle olur, ne ile olursa olsun muhakkak olması gereklidir. Bir gün ola ki AB ile müzakere süreci askıya alındı, siz yolunuza biz yolumuza denildi, o zaman demokratikleşme adına daha hızlı hareket etmemiz gerekir. Yani, bizim AB için yapmamız gerekenleri o gün de yapmalıyız, hatta daha iyisini yapmalıyız. Biz Türkiye müreffeh, güçlü bir devlet olsun istiyorsak bunları yapmak zorundayız. AB olmasa daha çok yapmak zorundayız.

*AKP, bir takım hamleleri hep son ana bırakıyor. Şu an bir demokratikleşme paketi gündemde. Sizce bu gibi girişimlerde geç kalınmıyor mu?

Demokratikleşme paketi aslında bu dâvâdan önce gündeme gelmişti. Fakat o zaman başörtüsü konusuyla veya diğer konularla ilgili tartışma büyüdü ve paket de soğumaya terk edildi. Ama hukukta şu var ki, hukuk kurallarının değiştirilmesi sistem olarak parlamentolu demokraside Meclise verilmiştir. Hukuk kuralları ne zaman değiştirilir? İhtiyaç duyulduğu zaman değiştirilir. Yani hukuk, ihtiyaçlarla düzelir. Pozitif hukukun özelliği de şudur; kalıplaşmış, kesinleşmiş değildir. Her zaman değiştirilebilir, esnektir. İhtiyaç neyi gerektirir, toplumun anayasada bu demokratikleşme açısından veya parti kapatmayla ilgili anayasal değişikliği yapma zamanı tam şimdidir aslında. Şu olmaz: “Kapatma dâvâsı açıldı o zaman dokunmayalım.” O zaman Türk Ceza Kanununu hiçbir şekilde dokunamayız. Neden? Çünkü her maddeyle ilgili yargılanan insanlar vardır. O anda yargılama yapılıyor öyleyse o yargılama bitene kadar bekleyelim sonra bu maddeyi değiştirelim demek olmaz. Toplumun ihtiyacı neyse, o ihtiyaca cevap verecek şekilde TBMM harekete geçmelidir.

*Ergenekon tutuklamalarıyla gerçekten de köklü bir çözüm amaçlanıyor mu sizce?

Bu Ergenekon çetesi gerçekten de ilginç bir vak’a. Eğer bunu İtalya’daki Gladyo gibi düşünürsek, kökleri çok gerilere dayanıyor. Ama tabiî Gladyo’ya göre tutuklamalara baktığımızda ortaya çıkan tablodan çok daha amatör bir grup görüntüsünü veriyor. İşte ortada bir Danıştay cinayeti, bombalama hadiseleri var. Hemen hemen tüm siyasi cinayetlerin arkasında benzer senaryolar görünüyor. Bunlara bakılınca eğer bu kadar kapsamlı düşünürsek bu tutuklamalar yeterli değil veya çetenin tamamı değil veya çetenin küçük bir eylem kolu gibi gözüküyor.

Biz basına yansıyan şekliyle takip ettiğimiz kadarıyla, bu tip yapılanmaların, çete faaliyetlerinin her zaman olduğunu görürüz. Bunlar, ülkenin demokratikleşmesine, refahına, ilerlemesine büyük bir engeldir. Bu tip yapılanmaların ortadan kaldırılması lâzım. Üzerine de sonuna kadar gidilmesi lâzım. Susurlukla ilgili benzer bir şey çıktığında üzerine gidilmedi. Eğer Susurluk’ta sonuna kadar üzerine gidilseydi, bugün bu tip hadiselerle uğraşmazdık.

*Şamil Tayyar “Ergenekon soruşturmasında daha fazla derine inme şansı kalmadı” dedi...

Şamil Bey bu konuda toplumu bilgilendiren bir gazeteci oldu. Bir çok şeyi ondan duyduk. Onun bu şekilde bir kanaat ortaya koymuş olması ciddiye alınmalıdır. Tabi şu var ki; bizler imkânın kalıp kalmadığını bilmiyoruz. Ama muhakkak Ergenekon yapılanmasının sona erdirilmesi lâzım.

*AKP’nin kapatılması hakkında açılan dâvâ, Avrupa Birliği sürecini nasıl etkiler?

Bu dâvâyla ilgili AKP’nin kapatılması taraftarı olanların nedenlerine, argümanlarına baktığımız zaman, ortada olan açık nedenler ve açık olmayan nedenler var. Kafaların arkalarına saklanan nedenlerin en önemlisi Avrupa Birliği projesidir. Türkiye’nin AB’ye girmesini istemeyen bir çevre var. Bu kesimler, kapatma dâvâsından oldukça memnunlar ve kapatmayla sonuçlanması için de ellerinden geleni yapıyorlar.

*AKP kapatılırsa bu durum nasıl karşılanır?

Biz hukukçuyuz, önümüze gelince hukuken ne olup olmadığını anlayabiliyoruz. Bir kısım insanlar bu dâvânın kendisine karşı açıldığını hissediyorlar. Yani o algıya sahipler. İnsanlar çok etkilenmişler. AKP’ye oy vermese bile bu olayda onu mağdur ve mazlum görenler var.

*Bu görüntünün AKP’ye puan kazandıracağını düşünüyor musunuz?

Mağdur ve mazlum durumu tabiî AKP’ye puan kazandırır. Ama şu da var; “AKP mağdur oldu o zaman hep AKP’den yana olalım” gibi bir anlayış geçerli değildir. Bir yerden sonra da bu durum insanları sıkmaya başlar, hep mağdur-mazlum politikasıyla bir yere varılamaz. Sadece mağdur olmak tek başına yeterli olacağını sanmıyorum.

*DTP’nin kapatılması dâvâsına AKP de dahil olmak üzere toplumun büyük kesimi somut bir tepki göstermedi. Bu çifte standart değil mi?

Tabiî ki çifte standart olarak görülebilir. Ama ateş düştüğü yeri yakar, ateş daha geniş bir yere düşünce daha geniş bir alanı yakıyor. Yalnız, DTP’nin fiilleri veya davranışları konusunda bir takım sorunları da var. Toplum bunu algılıyor, görüyor. Ortada Türkiye’nin başına belâ olmuş bir terör örgütü var, ama bu parti şu ana kadar terör örgütünü, “terör örgütü” olarak bile isimlendirmedi. Fakat buna rağmen, başsavcının tek başına kapatma dâvâsı açması yanlış bir şey. Yani bunun bir kurul veya heyet tarafından karar verilmeyip tek bir insana verilmesi yanlıştır.

*Bir konuşmanızda siz de “Partileri halk açar, halk kapatır” demiştiniz?

Esası o olmalı tabiî ki. Bir partiyle ilgili kapatmaya karar verecek olan halk olmalı, açmaya karar veren de yine halk olmalı. Yani, insanlar oylarıyla bir partiyi yüceltirler, oylarıyla da düşürürler. DTP açısından da bu söz konusu olmalı.

*Anayasada Türkiye Cumhuriyeti ‘demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’ olarak tanımlanıyor. Laiklik karşıtı fiiller gerekçesiyle dâvâ açılıyor da, neden demokrasi karşıtı fiillerden dolayı hiç dâvâ açılmıyor?

Demokrasi olmadan, siyasî partiler de olmaz. Öyleyse, demokrasiye en çok sahip çıkan siyasî partilerin kendisidir veya öyle olmalıdır. Olduğu takdirde, demokrasiye karşı girişim veya hamle söz konusu olmaz. Tam tersi demokrasi ne kadar gelişirse siyasî partilerin önleri de o kadar çok açılır. Ama tabiî oy oranlarından veya halkın yaklaşımlarından memnun olmayan bazı siyasî partiler de var. Fakat birisi kalkıp demokrasinin karşıtı fiillerin odağı olursa, bu anayasayla, bu siyasî partiler yasasıyla, başsavcının da ona karşı dâvâ açması gerekir.

*Son olarak, bu dönemde yargıya, hükümete, halka ne tavsiye ediyorsunuz? Ülkede oluşan kriz ortamını dindirmek için ne yapmak gerekiyor?

Türkiye’nin içinde bulunduğu bu kriz döneminde herkes sağduyulu davranmalı. Herkes açısından geçerlidir bu. Ülke bizim ülkemiz, hepimiz aynı geminin içerisindeyiz. Bu ülkeye verilebilecek en küçük zarar hepimize dokunacaktır. Yasama, yürütme ve yargı erklerine sahip çıkmalı, hiçbirini de yıpratmamalıyız. Bugün bu kurumların başındaki insanların yanlış davrandığını düşünüp onlara kızsak bile, yine de sahip çıkmalı, yıpranmalarını engellemeliyiz.

CEMİL YÜZER

20.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (20.04.2008) - AB için kararlı adımlar atılmalı

  (15.04.2008) - ‘Said Nursî'nin fikirleri çok orijinal’

  (14.04.2008) - Demokrasi yolundan dönüş yok

  (13.04.2008) - Tekstil sektöründe kan kaybı devam ediyor

  (12.04.2008) - Hasan Yalçın: Zübeyir Ağabey yap demez, yapardı

  (07.04.2008) - Onun dünyası, Üstad ve Risâle-i Nur’du

  (06.04.2008) - Zübeyir Ağabey, çok iyi bir eğitimciydi

  (04.04.2008) - Zübeyir Ağabey, gençlerle yakından ilgilenirdi

  (02.04.2008) - Teknoloji perakendeciliği daha da büyür

  (31.03.2008) - Zülfü Livaneli: Türkiye, büyük bir tuzağın içinde

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri