"Gerçekten" haber verir 08 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

“ODAK” VE “KAÇAK”

Bir kesim kapatma davasında “Odak olma”ya, Konya’daki faciada da “Kaçak Kur’ân kursu” söylemine odaklandı.

Bu, o kesimin olaylara bakıştaki sistem adına tipik yargılayıcı, dışlayıcı, laikçi duruşunu yansıtıyor.(...)

Evet, Konya’da büyük bir facia yaşandı. 17 kız çocuğu can verdi. Evet, Kur’an öğreniyorlardı ve bu bina muhtemelen Kur’an eğitimi için izin almış değildi. Evet, bundan ”İzinsiz Kur’an öğretimi” gerçeği de çıkmaktaydı. Peki ama hepsi bundan mı ibaretti? Bundan da halkın cahilliği, istismarcılara aldandığı, bunun için çocuklarının ölümüne bile göz yumduğu, iktidarın bu “kaçak” Kur’an Kurslarını himaye ettiği, bunun için AYM’nin verdiği cezanın az bile olduğu, bu “kaçak” kursların üzerine gitmek gerektiği vs mi çıkmalıydı?

Evet, bu sonuçlar bugüne kadar başka vesileler de kullanılarak çıkarıldı ve buradan, bildiğimiz “Türkiye gerçekliği” çıktı. Yani “Din – Toplum – Devlet ilişkisi”nde gerilim doğdu.

Gerilimi on yıllardır yaşıyoruz. İHL’ler ile yaşıyoruz, Kur’an eğitimi alanında yaşıyoruz, başörtüsünde yaşıyoruz vs...

Bütün bunların gerilim boyutunda siyasi-sosyal-ekonomik uzantıları da var.

Oysa bütün bunları bir de, çözüm arayıcı istikamette değerlendirmek mümkün.

İşte bakın, parti kapatmakla olmuyor. Darbelerle olmuyor. Toplumun büyük kesimi, bazı şablonları kabul etmiyor ve siyasi iradesini ısrarla o şablonları aşacak istikamette kullanıyor. Darbelerden ve parti kapatmalardan sonra toplum iradesi yeniden kendi çizgisini siyasete empoze ediyor. Darbelerden ve parti kapatmalardan sonra ne yapacaksınız?

Dindar bir ailenin kız çocuklarını okutma ihtiyacı nasıl karşılanabilir? Dindar insan, başörtülü okuyabilmeyi bir çıkış yolu olarak görmüş ve çocuklarını okutmaya başlamışsa, sistem bundan neden rahatsız olmalıdır ki?

Müslüman bir ülkenin halkı Kur’an öğrenmeyi istemişse, sistem ondan neden korku üretmeli ki?

Sistem, İHL’li bir çocuğun önünü kesmek için, neden bütün meslek liselilerin hayatını karartmayı göze almalı ki?

Sistem, dindar toplum kesimlerinin sorunlarına ilgi gösterdiği için, ülkenin yarısının oyunu alan, iktidardaki bir siyasi partiyi kapatmayı ve büyük bir kaosu neden göze almalı ki?

Bir baba, içinde çocuğunun can verdiği binayı da, onu yapanları da, onu yönetenleri de suçlamıyor. Suçlanmasına da itiraz ediyor. “Kader bu. Çocuklarımız Kur’an öğrenirken öldüler, şehit oldular” diyor.

Ama babanın içi yanıyor, konuşurken sözleri yüreğinin ateşini yansıtıyor.

Bu baba, “irtica”nın gözünü kararttığı bir insan mı?

Bu babayı tanımlamak bu kadar kolay mı?

Böyle bakanlar, on yıllardır Türkiye’yi ve bu ülke insanlarını asla tanımayanlardır.

Siz sanıyor musunuz ki, çocuğu şehit olan insan “Vatana bin çocuğum olsa feda olsun” derken içi yanmıyordur?

İçi yanar ama, öyle konuşmak, hem vatan savunması konusundaki sorumluluk duygusunun eseridir, hem de yüreğindeki yangını söndürmek ancak çocuğunun “şehit olduğu”nu bilmekle mümkündür.

Türkiye’de bir kesim insanların “Benim çocuğum mutlaka Kur’an’ını öğrenmeli” kararlılığını anlayamadı.

Süleyman Hilmi Tunahan, insanların jandarma korkusundan Elif cüzlerini saklayacak yer aradıkları bir zamanda, tren yolculuğunda Kur’an öğretimi yapmış. Bu bazılarımız için çok kriminolojik bir hadise olabilir. Ama bu ülkenin insanı Kur’an’dan koparılamıyor.

Dini her davranışı zulümle boğan Sovyet hakimiyeti döneminde, Özbekistan’da, kömür ocağında çalışan bir babanın çalışma yaşına gelen çocuğunu da kömür ocağına aldırarak, bir yandan sırtlarında kömür taşırken, bir yandan da ona Kur’an öğrettiği ve Kur’an hafızı haline getirdiğini dinlemiştim.

Yine Arnavutluk’ta Müftü Sabri Koçi’nin 20 yıl süreyle hapis yattığını ve bu sürede, hapishane duvarlarına mukabele okuduğunu dinlemiştim.

Bir Müslüman’ın hayatında Kur’an’ın yerini bilmeyenler Kur’an öğrenimi için gösterilen gayreti de anlamayabilirler.

Bunu anlamadığınız takdirde de ülkenizin insanı ile asla iletişim kuramazsınız.

İnsanlar bir yandan çocukları için yanarlar, bir yandan da onun içinde can verdiği müesseseye tek söz söyletmezler.

Buradaki duygu ve inanç dünyasını anlamayanlar ise, toplumla kavga etmeyi sürdürüp dururlar.

Böyle bir ülkede toplum-devlet ilişkileri hep sorunlu olur.

Türkiye’de olduğu gibi...

Yeni Şafak, 7 Ağustos 2008

Ahmet Taşgetiren

08.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  “ODAK” VE “KAÇAK”

  Bu laiklik anlayışıyla demokrasi olmaz

  Birinci Cumhuriyet

  Hukuk devleti mi dediniz?

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır