"Gerçekten" haber verir 31 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Her aydan üç gün ve Ramazan’dan Ramazan’a oruç tutmak, bütün seneyi oruçlu geçirmek gibidir.

Câmiü's-Sağîr, No: 1866

31.08.2008


Cezayir’den gelen müjdeli bir mektup

Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu ebeden dâimen

Pek aziz, muhterem, cihad-ı diniye meydanlarında yılmadan, yorulmadan hizmet eden ağabeylerimiz ve pek muhterem cevval kardeşlerimiz!

Evvelen: Âlem-i İslâmın büyük bayramının tahakkuka tekarrüb etmesini tebrik ile, hariçte Nurların ehemiyyetli revacını ve makbuliyetini müjdeleriz. Evet Risâle-i Nur her bir vesileyle hem dünyaya, hem âlem-i İslâma yayılıyor.

Saniyen: Türk Miletinin hakikî bir nokta-i istinadı olan âlem-i İslâmın uhuvvetini ve bu millete dostluğunu iâde ve takviyesine tesirli bir surette hizmet eden Nur Risâlelerinin ehemmiyetle husule getirdiği azim hizmetlerinden küçük bir demet…

Hamd-ü senalar olsun O Zat-ı Zülcelâl’e ki; küre-i arzı bir medrese-i Nuriye sûretine çevirmiş. İşte o Nurlu derslerin sesi bir yandan Viyana’dan gelirken, diğer yandan Japonya’ya, Güney Afrika’dan Orta Asya’ya, Rusya’dan Kore’ye, Yemen’den Fas’a kadar her yer Nur-u Kur’ân’ın açtığı birer mübarek dershaneye dönmüş.

İşte Kuzey Afrika’dan yükselen nurlu seslerden bir kaç numuneyi şahs-ı mânevînin duâsına mazhariyet için takdim ediyoruz:

Ne büyük saadettir ki; bir zamanlar mübarek ve mübeccel ecdadımızın 350 sene hizmet ettiği ve binlerce torunlarını sanki nöbettar bıraktığı bu mübarek belde-i İslâmiyede 20 senedir Nurlar kıraat edilip dersler okunuyor. Dört seneden beridir de Medrese-i Nuriye ve Nur talebeleri imana ve Kur’ân’a hizmet ediyorlar. (...)

Daha önceden Türkiye’de sempozyuma iştirak eden hocalarımız tarafından, Nurlar üniversitede derslerde talebelerine ilân ediliyor. Aynı zamanda Nurlar master ve doktora talebelerine tez araştırması olarak takdim ediliyor ve akademik araştırmalar yapılıyor.

Cezayir Üniversitesine bağlı İslâm Fakültesi Diller ve Kur’ân İlimleri Bölümünde resmî müfredatta 2. ve 3. sınıflarda zorunlu Türkçe dersleri verilmekte. Yaklaşık 300 kişi bu dersleri almakta. Derslere giren hocalarımız ise hizmet niyetiyle bu dersleri deruhte etmişler. Her dersin sonunda hem Türkçe, hem Arapça Nurlardan bir cümle yazılıp sesli olarak okunuyor, Arapça olarak bu cümleleri müzakere ediyorlar. Çok azim istifadeye medar oluyor. Bu talebelerden bazıları bizzat derslere de geliyorlar. Hazırlanan dil bilgisi kitabının bir bölümü ise sadece Nurdan vecizelere ayrılmış, imtihanlarda da Nurdan suâller sorulup cevapları talebeler tarafından yazılmakta. Buna benzer olarak akademik sahada Nurlar tedris edilmekte ve bu vesile ile diğer âlim zatlarla irtibata geçilip Nurların neşri temin edilmekte.

Gazetelerde ve gerçekleştirilen konferanslarda Nurlar mevzu ediliyor. Nurlara yakından muttalî olan bazı gazeteciler Risâlelerden ve Nur talebelerinden bahsederlerken Türkiye’deki maddî ve manevî terakkinin arkasındaki gizli kuvvetin Nurcular olduğunu dile getiriyorlar. Bunları izah sadedinde Aziz Üstadımızın hayatını ve müsbet hareket vesilesiyle 70 sene devam ede gelen iman hizmetinin semerelerinden bahsediliyor...

Gerek üniversitede, gerek üniversite mescidinde yapılan programlara Nur talebeleri de dâvet edilmekte. Bunlardan birisinde Nurlar hakkında detaylı bilgi takdimi talep edildi, yapılan takdimden talebeler ziyadesiyle memnun olmuş olmalılar ki, konuşmaları kuvvetli alkışlarla defaatle kesildi. Program sonunda talebeler büyük bir iştiyakla meraklı suâller yönelttiler.

Burada şayan-ı tebrik bir hadise yaşandı. Yüzlerce üniversitelinin Bediüzzaman Hazretlerini ve Nur risâlelerini daha önceden biliyor olduklarını gösteren bir hadise. Üniversite öğrencilerine hitap eden bir hatip, konuşması sırasında “Bugün size Türkiye’den büyük bir âlimi tanıtacağım” ifadesini kullanmıştı ki, talebelerin ağzındın hemen “Bediüzzaman Said Nursî” cümlesi dökülüvermişti. (...)

Halen çok ciddî irtibat halinde olduğumuz ve azim hizmetlere vesile olan çok halis mü’min kardeşlerimiz var. Cezayir’in neredeyse öbür ucunda bulunan ve Nurları yıllardır ciddî okuyan bir hocamız, şu an hapishanedeki mahbuslara ders vermekte ve dersleri Nurlardan takdim etmekte. Bize bildirdiğine göre mahbusların çok hoşuna gidiyormuş ve hocamıza “Neden bizim de Bediüzzaman gibi bir âlimimiz yok!” diye yakınıyorlarmış.

Aynı hocamız İran’da katıldığı sempozyumda Nurlardan (4. Lem’a’dan) bölümler aktarmış, hususan son kısmını aynen okumuş. Çok manidar olmuş.

Bu arada Dershanemize Suriyeli bazı âlim ve talebeler, Çinli bir Müslüman kardeşimiz, Amerikalı bir dil bilimci hocamız gelmekteler. Onlar da Nurlardan nasiplerini almaktalar. Amerikalı Davut Hocamız 6 sene önce Müslüman olmuş. Şu an Nurları okumaya başladı. “Keşke İslâmı Amerika’ya ve dünyaya Bediüzzaman gibi anlatsalar, ne kadar güzel olurdu. Zira maalesef dünyaya İslâm terörle birlikte takdim ediliyor. Ne kadar üzüntü verici… Keşke Nurları ulaştırıp, ‘Alın işte İslâmiyet budur’ diye bütün insanlığa tanıtabilsek!” diyor.

***

Hizmet başlıkları çok hülâsa olarak aktarmaya gayret ettik.

Şimdi de yukarıda arz edilen hizmet-i Nuriyenin safahatında bahsi geçen ve Nurların tarz-ı tefehhümüne hüsn-ü misâl teşkil eden bazı hatıratı arz ediyoruz:

1- Bir doktora talebesi Nur talebelerini tarif ederken şöyle diyordu: “Nur talebelerini seyrederken insan sanki yeryüzünde yürüyen melekleri seyrediyor gibi geliyor. Edepleri, takvâları... Sanki dünyayı talak etmişler (boşamışlar). Onlar Allah’ın askerleri gibiler, ne emredilmişse onu yapıyorlar ve başka bir şeye dilbeste olmuyorlar.

“Risâle-i Nurları okuyanın farkında olmadan fikirleri, hitabeleri değişiveriyor, artık o farkına varmadan her yerde Nurlardan naklediyor. Ve insanlar taaccüble bu efkârın menbaını soruyorlar.”

2- Bir hattat ağabeyimiz ise hissiyatını ve kendinde vukua gelen değişimleri şöyle ifade ediyordu:

“Biz gerek ailemizden, gerek mekteplerden dinî tedrisat almıştık. Evde namazlar beraber kılınır, sohbetler yapılırdı. Ama bu artık benim için rutin bir iş haline gelmiş ve bunu alışkanlık gibi resmî bir şekilde ifa ediyordum. Ne zaman ki Nurları okumaya başladım, işte o zaman İslâmın ve imanın tadına varmaya başladım. Artık evde, işte ve otobüste Allah’ın (cc) benimle olduğunu hissediyor, hayatımın kulluğa büründüğünü görebiliyorum. Hayatım değişmiş, insanlara muâmele tarzım değişmişti. Ailem dahil herkes bu değişikliğin sebebini soruyordu. Şimdi evde Nur dersleri okuyoruz. Öğretmen olan babam talebelerine Nurlardan dersler yapmaya başlayacak. Annem de bayanlarla sohbet başlatıyor. Hülâsa olarak evimize huzur geldi, namazlardan sonra tesbihatımı yapıyorum ve hiç aksatmıyorum.”

3- Ziraat Fakültesinde görev yapan bir öğretim üyesi arkadaşımız Nur dersine geldiğinde bir başka hocamız: “Nurlardan mesleğiyle alâkalı yerler var mı?” diye sordu. Nurların müteaddit yerlerinden bölümler okundu. Ziyadesiyle memnun oldular. Dönerken Sözler ve Asa-yı Musa adlı risâleleri beraberinde götürdü. Bu esnada “Ben bu günlerde toprakla alâkalı ilmî bir makele kalame alacaktım. Ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. Bediüzzaman 20. Söz’de toprağın bidayet-i teşkilini, toprağın ve kayaların vazifelerini bu kadar veciz ifadeyle ne kadar isabetli tarifte bulunmuş. Ben bunu mutlaka olduğu gibi hazırladığım araştırmama alıp bu çerçeve içinde konuyu tamamlayacağım” ifadelerini kullandı. Mesrurane dersten ayrıldı.

4- Beden Eğitimi Öğretmenliğinde okuyan ve bitirme tezi yazan bir Nur talebesi kardeşimiz, tezine On Birinci Lem’a’yı (Sünnet-i Seniyye Risâlesi) konu edindi.

5- İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı, bir sohbeti sırasında Üstadımızın mesleğine dair şu ifadeyi dile getirmişti: “Bediüzzaman tam yolların ayrıldığı kavşakta zuhur etmiş. muhatapları arasında Yahudiden Hıristiyana, Komünist dinsizden muttakî Müslümana kadar değişik sınıflar varken, o bütün dünyanın gözü önünde dâvâsını muvaffakiyetle biiznillah zafere ulaştırmış, bütün muhtelif fikirleri iknâ etmiş, dâvâsını bütün enzar-ı nasın önünde tescil etmişti.

“İşte âlem-i İslâmın, denenmiş ve muvaffakiyetle neticelenmiş böylesine bir dâvâya ihtiyacı var. Ta ki çok muhtelif efkârın karşısında dâvâsını ifade edebilsin ve istikametle muvaffak olabilsin.”

6- Cezayir Arşivleri Genel Müdürüne yaptığımız ziyarette Nurlardan bazı risâleler ve Cevşen takdim etmiştik. Çok memnun oldular ve maziyi tahassürle yad edip, Türkiye’nin başını çekeceği ittihad-i İslâmı temenni ederek bazı tarihçilere şöyle seslenmişti:

“Osmanlı hilâfeti dünyaya kasıtlı olarak hep yanlış tanıtılmak istendi. Halbuki Osmanlı bir Türk birliği değil bir İslâm birliğiydi. Gittiği yerlere adalet ve hoşgörü götürmüştü. Hususan şu nokta mühimdir ki, Osmanlılar tebaası bulunan İslâm ülkelerine siyasî olarak nezarette bulundular. Hiçbir şekilde ne mezheplerini, ne de âdetlerini değiştirmeye kalkmadılar. Şunu belirtmek isterim ki, yakın tarihi vesikalardan çıkarıp doğru ve dürüstçe tarihi yeniden insanlığa sunmalıyız.”

7- Son olarak, hitamuhû misk kabilinden, mektubumuza Prof. Dr. Aşarti Süleyman Hocamızın birkaç tesbitiyle nihayet verelim. Kendisi şöyle ifade ediyor:

“Risâle-i Nurlar öyle cami ve ilimle doludur ki, sizi başka bir kitaba ve ilme müracaattan müstağnî eder. Zira hangi konu hakkında isterseniz isteyin, meselenin hakikatini Nurlar kadar tarif eden ikinci bir eser bulamazsınız…

“Nurlar meselelerin hakikatlerinden bahsediyor, sizi bizzat gerçekle baş başa, göz göze getiriyor. Sair müellifler gibi meselenin zılliyle (gölgesiyle) uğraştırmıyor. Zira pek çok müellif zıllde kalıp hakikate vasıl olamamışlardır.

“Artık âlem-i İslâm vaaz ve nasihata doyduğunu, her yerde ve dini televizyonlarda ‘Bu haram, bu helâl’ şeklindeki yorum ve tesbitlere insanlarda bir ülfet meydana geldiğini, dinin tebliğinde bunların çok kifayetsiz ve tesirsiz kaldığını açıkça görmekteyiz. Risâle-i Nur gibi meseleyi tahkik ederek aklı ve kalbi ikna edecek eserlere ihtiyaç var. Ama burada bir soru sormak istiyorum. Acaba Nur talebeleri olan sizler, bu mesajı yerlerine, yani muhataplarına ne kadar ulaştırıyorsunuz ve bu yaptığınız yeterli mi sizce?”

En son olarak hizmetlerinizi ve hizmetle geçen eyyâm-ı mübarekelerinizi tebrik ve tes’id eder müstecab duâlarınızda Cezayir Nur talebelerini de zikretmenizi hasseten ricâ ederiz.

Umum Cezayir Nur Talebeleri adına A. Kadir

www.bediuzzaman.net

31.08.2008


Ramazan, ömür içinde bir leyle-i Kadirdir

Rabian: Şu mübarek şehr-i Ramazan, leyle-i Kadri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-i bâkîdir. Senden ve âhiret hemşirem yani ikinci validem ve kardeşimin muhterem validesinden duanızı istiyorum. Madem duâda sizi şerik ediyorum; siz de benim duâma âmin hükmünde olarak dua ediniz.

Barla Lâhikası, s. 159

***

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede fedakâr arkadaşlarım Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Refet, Bekir, Lütfü, Rüşdü Efendiler,

Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size, âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi. Maalesef bir hadise zulmet âleminden bahsetmeye beni mecbur ediyor. Bu yeni hadise için etraftaki dostlar lisan-ı kal ve halle meraklı, endişeli bir tarzda benden istizah istiyorlar. Onları ve sizleri meraktan kurtarmak için, o hadiseyi, iki kısım olarak, bir parça beyan edeceğim.

Birinci kısım: Bu bize nisbeten musibetli ve elîm hadiseyi, Cenâb-ı Hak inâyet ve rahmetiyle başka surete çeviriyor. Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değil. Bu hadisenin bize karşıki veçhi, rahmet görünüyor. Ehl-i dünyaya karşı veçhi, Cehennemin lüzumunu gösteriyor. Filhakika bu Ramazan-ı Şerifte hadisenin sûreti çok çirkindi. Fakt Gavs-ı Âzamın dediği gibi, inâyet gözünün altında ve hıfzında olduğumuzdan, çok cihetlerle hakkımızda lemeât-ı rahmet göründü.

İkincisi: Bu Ramazan-ı Şerifte acz ve zaafı ve fakr ve ihtiyacı tam hissedip, Cenâb-ı Hakka iltica etmek, bur surette intibah ve heyecan ve şuur ve şiddet verdi. Ramazan-ı Şerifte şimdi okuduğum münacatların okunmasına bu hadise mühim bir kuvvet oldu. Zaten musibetler, dergâh-ı İlâhîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır. Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münacat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmî ve ruhsuz olmuyor. Sahâbelerdeki ibadetlerinin sırr-ı tefevvuku bu noktadandır. Tesbih ve zikri bütün mânâsıyla şuurlu bir surette söyledikleridir.

Barla Lâhikası, s. 163

***

Aziz kardeşim,

Beni merak etmeyiniz inâyet-i Rabbaniye devam ediyor. Maişet cihetinde kanaat ve iktisat beni ihtiyaçtan kurtarıyor. Sakın birşey gönderme. Sen altı yedi nefse bakıyorsun; benim yarım nefsim var. Sen beni değil, ben seni düşünmeliyim. Sabri’nin mektubu ona yetişmemiş. Sen ve Hulûsi, benim her bir amel-i uhrevîmde hissedarsınız. Mâh-ı Ramazanda kazanç bire bindir. Siz de bana duânızla yardım ediniz.

Barla Lâhikası, s. 164

Leyle-i Kadir: Kadir gecesi.

Şehr-i Ramazan: Ramazan ayı.

Mâh-ı Ramazan: Ramazan ayı.

ömr-i bâkî: sonsuz ömür.

âlem-i nur: nur âlemi.

zulmet: karanlık.

lisan-ı kal ve hal: hal ve söz dili.

istîzah: anlaşılmaz bir mesele hakkında izah isteme.

inâyet: yardım.

hıfz: koruma.

lemeât-ı rahmet: rahmet parıltıları.

intibah: Uuyanma.

sırr-ı tefevvuk: üstünlük sırrı.

ihata: kuşatma.

31.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır