30 Ocak 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Darbeciler vatan haini mi?

SON günlerde sık sık duyduğumuz bir söz: ‘Darbe vatana ihanettir’. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu bunu en yüksek perdeden ifade etti.

Kimse de çıkıp, ‘söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır’ demedi. Askerî bir darbenin vatanı kurtarmak yerine batıracağı konusunda genel bir uzlaşı var.

Nasıl olmasın ki? Düşünün Türkiye’yi Balyozcu paşaların yönettiğini.

Darbeciler, hükümeti zorda bırakmak üzere Yunanistan’la Ege’de bir çatışma öngörüyor; hatta olayı dramatik hale getirmek üzere bir Türk savaş uçağının düşürülmesini sağlamayı, olmadı, kendi uçağını düşürmeyi planlıyor. Benzer bir senaryo Dursun Çiçek’in hazırladığı ‘bitirme planı’nda da vardı: Yunanistan ve Ermenistan’la gerginlik yaratarak hükümete karşı ulusalcı güçleri kabartmak.

Bu senaryolar bir şeyi gösteriyor: Türkiye’de darbe planları yapanlar sadece Türkiye’yi değil, bölgeyi de rahatsız etmeyi hedefliyorlar. En azından içeride meşruiyet yaratmak, ulusalcılığı mobilize etmek için bölge ülkeleriyle kavga etmeyi düşünüyorlar. Bu en ucuz yol, ama bir o kadar da tehlikeli.

Yani ulusalcı darbeciler sadece kendi halkını değil, bölge ve dünya barışını ve istikrarını da tehdit ediyorlar. Zaten ‘Örnek Günlükleri’nde de Balyoz Planı’nda da neredeyse tüm dünya ‘düşman’ olarak kodlanmış; ABD, AB, komşular, İslam ülkeleri... Belki de tek istisna, İsrail. İlginç değil mi?

Her durumda darbecilerin yönettiği bir Türkiye’nin bölgesel barış ve istikrarı güçlendiren değil, tehdit eden bir ülke olacağı konusunda kuşku yok. Türkiye, coğrafyası, demografisi, askerî gücü ile etrafını rahatsız etme potansiyeli oldukça yüksek bir ülke. Böyle bir ülkenin iç barışını kaybetmesi bölgenin de başına bela. Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ülkenin kapılarını dünyaya kapatamazsınız. Ürettiğiniz kaos da güvenlik de dışarıya taşar. Darbe sonrası bir Türkiye, Balkanlar’dan Akdeniz’e ve Ortadoğu’ya derin sarsıntılar yaratacaktır. Hem içerideki yıkımın dışa yansımaları bağlamında hem de ulusalcı darbeci kadroların saldırgan dış politikalarıyla...

Yüz binlerin 1991’de Saddam’dan kaçarak Türkiye’ye ve İran’a yürüyüşü uluslararası bir müdahaleye neden oldu. Benzer şekilde ‘etnik temizlik’ politikalarıyla Miloseviç’in Yugoslavya’sı uluslararası müdahaleye davetiye çıkardı. Sonuç: Uluslararası yalnızlık, müdahale ve bölünme.

Peki ulusalcı bir darbe sonrasında neler olacak? ‘Tepelenen’ halk yüz binler halinde Irak’a ve Avrupa’ya dayandığında ne olacak?

Balyoz planından biliyoruz; Türkiye’yi ‘açık cezaevi’ haline getirmekten öte bir şiddet dalgasıyla gelecekmiş darbe. Kitleler stadyumlara tıkılacakmış. Plana göre sadece İstanbul çevresinde hemen gözaltına alınacakların sayısı 200 bin. Türkiye çapında bunun 2 milyon kişiye çıkması şaşırtıcı olmaz. Olmaz, çünkü seçimlerde iktidar çoğunluğunu sağlayan bir siyasî partiyi toptan ‘iç düşman’ olarak niteliyorlar.

Yetmedi, Türkiye’yi Kürt ve Arap unsurlardan da ‘arındırmayı’ öngörüyorlarmış. Nasıl mı? ‘Etnik temizlik’, iç savaş, faili meçhuller, ölüm kuyuları...

Başta TSK, herkesin anlaması gereken şu; Türkiye’nin iç barışı, bölgesel ve küresel barışın muhafazası için de şart. Anlaşılan bazı asker kişiler senaryo hazırlamaya meraklı. Darbe planının adını ‘savaş oyunu’ koymuşlar, milletin geleceğiyle oynuyorlar. Umulur ki planlarının olası sonuçlarını öngörebiliyor olsunlar.

Bugün demokrasi bir ‘millî beka’ sorunudur. Ona tuzak kuranlar çok ağır bedeller öder.

Geçenlerde yazdım; ‘Bir darbe sonrası ‘Sevr’ de gelir, işgal de... Yapın darbeyi, bölün ülkeyi. Sizi kışkırtanların amacı da sakın bu olmasın?’... “Yararlanılacak 137’likler” içindeki konumunu “alının teriyle” hak eden, darbeciler tarafından ‘güvenilir’ bulunmak için elinden geleni ardına koymayan birileri hâlâ anlamamış durumu, “hizmet vermeye” devam ediyorlar.

Darbe, bölünmek anlamına gelir, işgale davetiye çıkarmaktır. Bu nedenledir ki ‘darbe vatana ihanettir’. Meraklısına duyurulur...

İhsan Dağı, Zaman, 29.01.2010

30.01.2010


Yavrum, Haiti’den bildiriyorum!

BURADAN en son, en tedirgin edici haber şu: “Çocuklar kaçırılıyor!”

“Bağımsızlığını ilk kazanan ülkelerden” diyor kitaplar; onca askeri darbeyle hep hizaya sokulmuş memlekette, müthiş varlıklar yanında, açlık ve sefalet hep hükümran olmuş.

Ve çok çocuk kayıp! “Haiti’nin geleceği kaçırılıyor” diye çıktı haber. Biliyorsunuz. Büyük depremden sonra, büyük ekonomik kriz de vurmuştu.

Ülkede şu an demokrasi var. En çok konuşulan, yine darbe hevesleri. Meğer deprem ve kriz sonrasında bile plan yapılmış!

Haiti Genelkurmay Başkanı, masaya vuruyor: “Sabrımızı taşırmayın” diyor; sorumlu olduğu askerlerin kimi “terör sanığı” ilan edilirken.

Haiti Başbakanı, sık sık “halkın hakkı”ndan bahsediyor; hak arayan bir kısım halkı küçümserken.

Kibirlerine bakıyorum; sanki Haiti’de hiçbir çocuk kayıp değil!

Sanki onca kayıp, çocuk değil! Sanki onca kayıp çocuk Haiti’de değil!

Bir devlet en çok neden utanır, diye Haitililere soruyorum; bir “baba” mesela.

Öyle ya, Haiti’de devlet, baba!

Bir baba en çok, Haitili tütün işçisi gibi, çocuğunu aç bırakırsa utanır.

Bir baba en çok, evladının hayatı çöpe gitmişse; çocuklarını kötü kadere zincirlemişse; en çok da, evladının hayatını elinden düşürüp kırmışsa, çocuklarını hepten kaybetmişse utanır.

Haiti’nin en kudretli babaları; Başbakan’ı da Genelkurmay Başkanı da bundan hiç utanmıyor. Haiti’de, iki yıl önce kayıp çocuk sayısı 833; geçen yıl ortası 1592; şimdi 1657. Bunlar “kayıtlı kayıp”... Çünkü Haiti’de nice ayıp kayıtsız! Nice kayba ve ayıba kayıtsızlık 7.7 şiddetinde!

En büyük kentte kayıp hiçbir çocuk bulunamıyor neredeyse. Sokaklarında 4 bin çocuk dilenci, her istismara açık, sürünüyor. Ülkede 41 bin çocuk ortada. Hayatta kalabilmek için nefret ve şiddetle kabuk bağlayıp korunmaya çabalıyor.

Haiti’de askerin, polisin, örgütün saçtığı patlayıcıyla oynarken, basarak, birinin isabetiyle ölen çocuklar 342’yi bulmuş. Kayıtlı 342 paramparça çocuk! Serap olan da var, Ceylan gibi düşen de! Ölmemiş de eli ölmüş, bacağı ölmüş, parmağı kopuk, kafatasının bir parçası kopmuş, kulağı uçmuş, gözü kapanmış parça parça tükenmiş yüzlerce çocuk daha!

Bir o kadar çocuk, taş attı, slogan attı, 15’inde “örgüt” oldu diye Haiti cezaevlerinde. Kızın yaşı 15 mesela. Yakalamış Haiti polisi gösteride. Fotoda yüzü kapalı. Olsun! 11 Haiti polisi amca tereddütsüz rapor tutuyor.

Çoluk çocuk sahibi Haitili hâkim ve savcı; amca, teyze karar veriyor: İlk celsede suçludur! “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek”ten; sanki gösteri bizatihi “muhalefet” değilmiş gibi “toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet”ten;“örgüt propagandası”ndan...

15 yaşa 14 yıl hapis; 8 yıla inmesine! Haitili hukukçu diyor ki, “Kız dağa çıksa, silahlı suç işlemedi mi en fazla 4 yıl ceza”. Sonra Haiti Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı düşünüp duruyor: “Neden dağa çıkış önlenemedi” diye! Haiti’den dün döndüm. Orası “cehennem”, burası “cennet” ya... İşte Araf’ı aştım: Dağın eteği, şırıl şırıl su: Bir baktım, 13’ünde Zeynep, 8’inde Asliye. El ele. “Nereye çocuklar, nereye” dedim: “5 liramız vardı. Kitap almaya gittik. 1 lira kaldı. Minibüse binemedik. Eve dönerken çaya düşüp boğulduk. Siz nereden böyle?” dediler. “Haiti’den” dedim; “Hiç sormayın. Orada bir yoksulluk, bir şiddet. Ve ne çok çocuk kayıp!”

Gözlerinden yaş boşaldı o an, o yaşlar çay oldu, çay onları aldı götürdü!

Orada bir huzur bulası çocuklar!

Umur Talu / HaberTürk, 29.1.2010

30.01.2010


Kafes dâvâsı

EMEKLİ Orgeneral Çetin Doğan, 2003 Mart’ında birinci orduda hazırlanan darbe planlarının “senaryo” olduğunu savunadursun, 2009 tarihli “Kafes eylem planı”yla ilgili iddianame çerçevesinde Poyrazköy’deki lav silahlarını da içeren dava İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldı. Bu davanın sanıklarından emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş’ın ofisinde ele geçirilen bir dokümanda, Rahmi Koç Müzesi’ndeki denizaltıdaki bombanın patlatılması sonucu ziyaretçi öğrencilerin havaya uçurulacağı korkunç bir eylemden söz ediliyordu. Davanın açılması bu ürkütücü iddianın soruşturma sonucu ciddiye alındığını gösteriyor.

Milliyet muhabiri Türker Karapınar, “Balyoz Planı”nın Levent Bektaş’ın ofisinde bulunan 51 no.lu DVD içinde yer aldığına ilişkin bir haber verdi. Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından “Balyoz” planı hakkında Genelkurmay Askeri Savcılığı’ndan 11 ay önce bilgi istenmişti. Genelkurmay, Özel Kuvvetler’e ait dosyalarda bulunan planların “gizli” olduğunu bildirmiş.

Selimiye Kışlası’ndaki 5-7 Mart tarihli “harp oyunu” ve seminer planlarıyla ilgili notların imha edilmiş olabileceğine ilişkin açıklamaların ardından, 2009 tarihli yazışmalar, “Hangi balyozdan söz edildiği” konusunda yeni tereddütlere yol açtı. 2003’teki hazırlıkların senaryodan çok “darbe”yi çağrıştırmasının önemli bir göstergesi de eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un Mustafa Balbay’ın notlarında yer alan, “Birinci Ordu’dan darbe haberleri geliyor” sözleridir.

Çetin Doğan’ın televizyon konuşmaları da “savunmakta zorlandığı” olayın gerçekte ne olduğunu açığa vuruyor: “Milli birliğin ve beraberliğin oluşması evvela inandırıcı milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığıyla olur. Dini öne çıkartan, ümmet anlayışını öne çıkartan milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. Bunun için de her şeyden önce hükümetin ve Meclis’in kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim, Genelkurmay Başkanı’na, Kuvvet Komutanı’na diyeceğim ki siz Meclis’i ve hükümeti uyarıcı, bu gidişe dur diyen bir ültimatom verin gerekirse. Çağırın, bu işin sonu b..tur, deyin.”

Emekli paşa, bu konuşmada geçen “senaryo” sözcüğünü, bir savaş halinde geri bölgede çıkacak “irticai kalkışma”nın önlenmesine dönük faaliyetlerin tamamını kapsayan “harp oyunu” ve “plan semineri”nin kanıtı olarak sunuyor. Oysa Taraf’ın yayımladığı belgelerde “mutabakat hükümeti”nin listesi ve başbakanı da hazır!

12 Eylül’e benzer tutuklama listeleri ve Şili, Arjantin örneği stadyumlar... Kanlı senaryolar. Fatih ve Beyazıt camilerinde -senaryo gereği!- gerçekleştirilecek tedhiş faaliyetlerinin tim komutanlarının adları da plana yazılmış. Çarşaf, Sakal, Oraj gibi eylemler,

“plan”da yoksa bilgisayarlara nasıl kaydedildi? Kafes’e de yok deniliyordu ama dava açıldı! Bırakalım yargı görevini yapsın.

Derya Sazak, Milliyet, 29.01.2010,

30.01.2010


Balyoz ve Genelkurmay

ŞU son “Balyoz” skandalıyla birlikte Genelkurmay Başkanı’nın durduğu yerde durmanın ne kadar zor olduğunu söyleyip İlker Başbuğ için dertlenenlerin de sayısı arttı. Gerçekten de öyle. Gene birçok yazar, Başbuğ’un bir yandan “Seçimle gelen seçimle gitmeli” diyerek demokratik rejimi öne çıkarır ve darbe olmayacağını taahhüt ederken, bir yandan da başında bulunduğu kurumda yer alanları yatıştırmak üzere farklı sözler söylediğini dile getiriyor.

Bu da öyledir herhalde. Ne kadar doğru olduğunu ölçme imkânım yok. Ama doğrusu bu ikinci kategoriye giren sözler çok tuhafıma gidiyor ve amacı ne olursa olsun böyle sözlerin söyleniyor olmasını demokrasi açısından bir hayli zararlı görüyorum. Örneğin, bu “sabır” edebiyatı ne anlama geliyor? Bu olay ve bundan önceki olaylar yığını karşısında insanlar düşündüklerini yazıyor ve söylüyor. Memlekette mahkeme, savcı, yargıç açığı var ve o kurumda Silâhlı Kuvvetler’in yanında yer almaya kararlı olanların, öyle olmayanlardan çok daha kalabalık olduğunu her gün görüyoruz. Yapılan eleştiride bir “suç” varsa, onlar gereğini yapacaktır. Yoksa, Silâhlı Kuvvetler hakkında konuşulduğunda, var olan yasalarda belirlenmemiş, tanımlanmamış başka kurallar mı söz konusu oluyor?

Ve sabırları tükenince ne yapacaklar? Darbe mi yapacaklar –savcı, yargıç ve mahkemelerin varlığı yetmiyorsa? O zaman bu “Ordu darbe yapmaz ama kızarsa ordu darbe yapar” gibi tuhaf, kendisiyle çelişen bir beyanat mı oluyor, öyle mi anlamamız gerekiyor?

“Geçmişte bazı şeyler olmuştur.” İyi ya. Zaten bu olan şeyleri konuşuyoruz biz de. Ne kadar süreyle konuşacağımıza, ne diyeceğimize, ne demeyeceğimize Genelkurmay mı karar verecek?

Çok kişinin söylenmesi gerekeni söylediği bir konu: “Silâhlı Kuvvetler yıpranmasın”! Kim yıpratıyor? Dolar basacağını beyan eden General mi, Erke Dönergeci imal edip bunu ilân eden Generaller grubu mu, günlük yazan ya da Günlük’lere konu olan Generaller ve Amiraller mi, Kafes yazarları mı, “ıslak imza” sahipleri mi, “Balyoz” plancıları mı, kim, yıpratan? Yoksa söylediklerinin yüzde bilmem kaçı yanlış çıkan bir Genelkurmay Başkanı mı?

Bu nasıl bir kurumdur ki yıpranmaması, ancak hakkında ağız açılmamasıyla sağlanabilir? Eleştirildiği anda da, yukarıdakinden çok daha uzun bir “açıklar” listesi ortaya çıkar? Bu durumda şu “yıpratma/yıpranma” kelimelerinin anlamlarını kimin yeniden, daha dikkatli bir şekilde düşünmesi gerekiyor?

Çıkan belgelerde yok camiye bomba, yok uçak düşürülmesi, bir şeyler yazılı. “Bunlar doğru değil” diyenler var, belli ki diyenlerden biri de Genelkurmay Başkanı. Ama neyin başkanı olursa olsun, kuru kuruya “Bunlar doğru değil” demekle olmuyor. Olmadığını kanıtlamak gerek. Doğru olmayan bu şeylerin doğru olduğu saklanamayan öbür şeylerin arasına nasıl girdiğini açıklamak gerek. Orada durup “vicdansız” lafını telaffuz ederken de, bir düşünmek gerek, kim vicdansız, böyle planlar yapan mı, “böyle planlar yapılmış” diyen mi? Bütün bu tuhaflıkların açıklaması (ve yapılan bilmem kaç “resmî” açıklamayla ne zamandan beri devam ediyor tuhaflıklar) kurumun “rahatlatılması ve sakinleştirilmesi” ise, bu da gene endişe verici bir durum değil mi? Bunlarla rahatlayacak bir kurum sizce sağlıklı bir şey mi?

Ortaya çıkan bu belgelerde, Genelkurmay Başkanı’na “vicdansız” sözünü söyleten o cami planlarında adıyla sanıyla görevlendirildiği görülen kişiler var. Var mı, yok mu? Böyle kişiler var mı, kim bilebilir onların adlarını, numaralarını vb? Kim yazabilir bunları?

Genelkurmay Başkanı önce bunları mı merak etmeli, yoksa “Bunları kim sızdırıyor” sorusunu mu sormalı? Bir kişi ceza aldı müjdesi sahiden bir “müjde” mi? Kim, niçin? Böyle bir provokasyon planını açıklamış, onun için mi ceza almış o kişi?

Bu son değindiğim konuya büsbütün akıl erdiremiyorum. “Tümünü suçlamak” diyor. “Tümünü” suçlayan yok. Ama suç önünde böyle kol kanat gerdikten sonra, gerçekten, ne düşünmemizi bekliyorlar?

Murat Belge, Taraf, 29.01.2010

30.01.2010


28 Şubat’tan Kafes’e

POYRAZKÖY iddianamesinde, 29 Ekim 1999 tarihli “Ergenekon-Analiz- Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi”ne değiniliyor. Bu projeden son derece çarpıcı bir bölüm aktarılıyor: “Değerli TSK mensupları ile her meslekten sivillerin organizasyonuyla ortaya çıkacak yeni bir yapılanma söz konusudur. Dünyada var olmuş tüm sistemler, ülke çıkarları ve mevcut rejimin ilkelerine aykırı ideolojilere sahip siyasetçileri engellemiştir. Bunun iki yolu vardır: 1) Suikast, 2) Dezenformasyon.

Ortak idealler doğrultusunda, ulusal ve uluslararası legal ve illegal örgütlerle işbirliği kaçınılmazdır. Ergenekon, benzer bir örneği, kendi içinde, JİTEM gerçeğiyle yaşayarak, yeterli deneyim elde etmiştir.”

Yukarıda adını verdiğimiz belgede, suikast ve sabotajların “Kontrol Dairesi Başkanlığı”nda yürütüleceği belirtiliyor. Bu dairenin varlığından Ergenekon Başkanı’ndan başka kimsenin haberdar olmaması isteniyor. Operasyonları yapacak bu dairede, TSK bünyesinden, özel operasyon ünitelerinden eleman seçileceği, söz konusu ajanların, merhametsiz davranacağı ve emri doğrudan Ergenekon Komutanı’ndan alacağı ifade ediliyor.

İddianamenin altında imzası bulunan İstanbul Cumhuriyet savcıları Ercan Şafak ve Mehmet Murat Yönder, Kafes Eylem Planı’nı, 28 Şubat sürecindeki Batı Çalışma Grubu’nun bir uzantısı olarak görüyor. “Bir dönem faaliyette bulunan Batı Çalışma Grubu, günümüzde, önce, İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve ardından da Kafes Eylem Planı çerçevesi altında hukuki zemin dışında illegal eylem ve faaliyete devam etmiştir.”

Savcıların iddianamesinde, hastalığın, 28 Şubat sürecinde başladığı açıkça ifade ediliyor. O günkü hataların, bugün sıkıntısını çekiyoruz.

Nazlı Ilıcak, Sabah, 29.01.2010

30.01.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl