01 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

40. Yıl Röportajları

TALİP ÇİÇEK

40 YILLIK OKUYUCUMUZ MEHMET TOKMAK:

Yeni Asya ile bütünleşmiş olarakhizmetlerimize devam ediyoruz.

Kendinizi bize tanıtır mısınız?

Ben Mehmet Tokmak. 1950 yılında Ankara'nın Balgat semtinde doğdum. Ailemiz Balkanlardan buraya göç etmişler. İlkokulu Balgat’ta, orta ve liseyi Gazi Endüstri Meslek Okulunda bitirdim. Deniz ast subayı olarak görev yaptım. 12 Eylül 1980 ihtilâlinde re’sen görevden alındım ve bir müddet ticaretle meşgul oldum. 1994 yılında emekli oldum. 1999 Marmara depremi sonrası Ankara’ya taşındım, orada sürücü kursunda öğretmen olarak çalıştım. Şimdi aynı işi İstanbul’da devam ettiriyorum ve Ümraniye’de ikamet ediyorum.

Risâle-i Nurları nasıl tanıdınız? Yeni Asya’yı ne zamandır okuyorsunuz?

1968 yılında üniversite imtihanlarına girdim. İstanbul Teknik Üniversitesine kayıt yaptırmak için gelmiştim. Şehzadebaşı’ndaki Sivas Talebe Yurdunda kalıyordum. Bitlisli bir arkadaşla orada tanıştım. Ben namazlarımı liseye başladığımdan beri kılıyordum. Evlerde sohbetler yapıldığını, istersem birlikte gidebileceğimizi söyledi. Bir akşam ikimiz birlikte Fatih taraflarında öğrencilerin kaldığı bir eve gittik.

İlk defa böyle bir toplantıda bulunuyordum. On beş kişi kadar katılan vardı. Risâle-i Nurlardan ders yapıldı, ilk dinlediğim bu dersi hiç unutmuyorum. Dünyanın neyin üzerinde durduğu sorusuna nurlardan verilen cevap çok ilgimi çekmişti. İkinci olarak Fındıkzade’de bir derse daha iştirak ettim. Üniversiteye girmek nasip olmadı. O yıl deniz astsubay okulunda kadro açığı varmış, müracaat ettim, kabul ettiler. Beylerbeyi’nden iki ay sonra Gölcük’teki Astsubay Hazırlık Okuluna başladım. Tersane Komutanlığında staj yapıyordum. Orada şimdi rahmeti Rahmana kavuşan Abdurrahman Gür Ağabeyle tanıştım. Hafta sonları izinli oluyorduk, çarşıda gezerken müsbet yayınlar satan “Deniz Kitapevi”ne uğradım ve sahibi Faik Cengiz Ağabey ile tanıştık. Onun tavsiyesi ile Risâle-i Nur derslerinin yapıldığı “Pembe Köşk” ismini verdiğimiz yere gitmeye başladım. Orada kalan arkadaşlardan sorular sorup Nur Külliyatı hakkında bilgiler aldım. Ben de okuyup istifade etmeye başladım. Hazırlık okulunda Osman Karahasanoğlu isminde arkadaşım vardı. Kendisi ile namazlarda görüşüyorduk. Şimdiki YAŞ uygulamalarını dikkate aldığınızda sizlere tuhaf gelebilir, ama biz o yıl hazırlık okulunda 50 kişinin katılımıyla teravih namazlarını cemaatle eda ettik. Ben onu da derse dâvet ettim. Yine Ankara’dan okul arkadaşlarım olan Ömer Kahraman ve Hamit Özdel gibi arkadaşlarımla irtibat kurarak birlikte derslere katılmaya başladık. Okuldan mezun olunca hafta sonları ve uygun akşamlarda dershanede kalıp Risâleleri okumak imkânı buluyorduk. Merkez Camiinde namazda tanıştığımız Faruk Getir ve diğer yeni tanıştığımız arkadaşlarla birlikte, Karamürsel’in ilerisindeki bir yere gidip hem yüzüyor hem de Risâle-i Nurlardan dersler yaparak onlara Nurları tanıma fırsatı hazırlıyorduk. Denize girerken İslâmın emri olan tesettüre riayet ederdik. O günlerde piyasada ‘haşama’ türü giysiler yoktu. Ama biz yine de onun yerini tutacak çareler üretirdik. Bu halimiz çevredekilerin ilgisini çektiği için soranlara İslâmdaki tesettürün önemini anlatma fırsatı olurdu. Bu şekilde götürdüğümüz bir çok arkadaş Nurları okumaya başladı. Yeni tanımanın şevkiyle aramızda okuma yarışları yapardık. Kitabı bitiren, diğer arkadaşlara tatlı ısmarlıyordu. Kitap okumada tatlı yemek gaye olmasın diye bu uygulamayı düşünmüştük. Çünkü Risâle-i Nurlar hiçbir maddî ve manevî menfaate alet edilmemeliydi. Bu suretle kısa zamanda külliyatın tamamını okuma ve bitirme imkânına kavuştuk.

Risâle-i Nurları tanımadan önce Bugün gazetesini okuyordum. Sonra Risâle-i Nurları tanıdığımız günlerde çıkan İttihad gazetesini okumaya başladım. Günlük gazete ihtiyacının hissedilmesi Yeni Asyanın gündeme gelmesini netice verdi ve basın dünyasına yeni ufuklar açacak olan gazetemizin çıkmaya başlamasıyla, ben de onun ilk sayısından itibaren ayrılmaz bir okuyucusu oldum. Ve her gün evimizin ziyaretçisi olarak buluşup yorum ve makalelerini okuyorum. Son zamanlarda asrın müceddidine de bir köşe ayrılması, Risâle-i Nurlardan iktibaslar yapması ona ayrı bir güzellik kattı.

12 Eylül ihtilâli sonrasında mahkemeye

çıkarılmadan 39 gün nezarette tutulmuşsunuz. Bu macera nasıl oldu?

31 Ocak 1981 günü akşamı ailece Karamürsel’deki lojmanlarda oturan bir arkadaşımızı ziyarete gitmiştik. Aynı yerde ikamet eden diğer tanıdık arkadaşları da dâvet etmiş. Onlar gelince hanımları orada bırakıp, başka bir arkadaşın evine gittik ve erkekler olarak beraber Risâle-i Nurdan dersler okuduk. Çay sohbeti yapıyorduk. Aynı akşam Yalova’da ihbar olmuş, bir arkadaşın üzerinde Hamit ve Osman isimleri çıkmış. Orada arama yapan sıkıyönetim yetkililerinden bir astsubay, çıkan isimleri tanıdığını söyleyince Karamürsel sıkıyönetim yetkilisine haber verip araştırılması istenmiş. Yetkililerce Hamit Bey evinden araştırılıp merkez komutanlığına götürülüyor. O, komutana “Başkaları da var” deyince bizleri de alıp götürdüler ve Yalova’ya sevk edildik. Yalova merkez komutanı müsbet olmasına rağmen, Karamürseldeki merkez komutanı albayın baskısıyla Selimiye Kışlasına gönderildik. Yedi arkadaş otuz dokuz gün mahkemeye çıkarılmadan bekledik. İlk celsede tahliye olup göreve başladık. Hamit Özdel ve Osman Karahasanoğlu hakkında dâvâ açıldı. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi hakimlerinden bir yüzbaşı bizim re’sen emekli edilmemiz için tavsiyelerde bulunmuş. Biz, 31 Ocak 1981’de tutuklanıp 10 Mart’ta tahliye olduk. İki aylık görevden sonra sicil yönetmeliğinin 55. maddesine göre sicilimiz bozuk olmadığı halde re’sen emekli edilmek suretiyle haksız bir muameleye maruz kaldık. Bu kadar zulme ve haksızlığa rağmen inancımızdan pişmanlık göstermedik. Çünkü Kur’ân’ın emirlerini yaşamak için binler sıkıntıya razı idik. Beşerin haksız zulmünün hakkın beraatine vesile olmasını ümit ediyoruz.

Bu durum, görevdeki arkadaşları çok tedirgin etti. Tedbir için dersler ihmal olunca fertlerde dünya ağır basıyor, hizmet ikinci planda kalıyor. Biz ömrümüzün sonuna kadar bu hizmetten inşallah vazgeçmeyeceğiz. Onların haksız olarak bize taktıkları kelepçeler mahşerde altın bilezik olarak takılacağı inancındayız. Nur hizmeti bütün dünyada hızla yayılarak milyonlarca insanın ebedî bir hayatta saadet kazanmasına ve sahili selâmete çıkmasına vasıta olmaktadır. Onların manevî yardımlarıyla bizler de saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanı elde edip Hazreti Peygambere ve Üstadımız Said Nursî’ye cennette komşu olmayı ümit ve niyaz ediyorum.

Size, Yeni Asya’yı kırk yıldır aralıksız okutan sebep nedir?

Astsubay olarak ilk görevime gemilerde başlamıştım. Bekâr olanlar genelde akşamları gemide kalırlardı. Akşamları gemide arkadaşlar arasında her türlü konuda konuşuluyordu. İslâmî emirlerin yaşanması garipsenip akıl almaz tenkitlerle zihinler bulandırılmaya çalışıldığı bir dönemde, gazetemiz Yeni Asya’daki yazıları okuyarak arkadaşlarımıza mantıkî cevaplar verebiliyorduk. Asrın ihtiyacına cevap veren Risâle-i Nurların tanıtımında öncülük etmesi de önemli bir sebep. Yeni Asya’nın müsbet iman hizmetini gaye edinmesi beni kendine bağlayan önemli sebeplerdir. Başladığım günden sonra aralıksız okuyorum ve İnşallah okumaya devam edeceğim.

Sizce önemli olan bir hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?

1969 yılında “Donatan” gemisine tayin olmuştum. Gemide arkadaşlarla birlikte kütüphane kurmaya karar verdik. Herkes kendi görüşlerine göre kitap getiriyordu. Bana da dinî muhtevalı kitapları getirmek düşüyordu. Ben de yayınlarımızdan “Minyeli Abdullah” ile “Allah Vardır” ve “İlmihal” kitaplarını getirip kütüphaneye koydum. Aynı yıl içinde bir arkadaşla birlikte İstanbul’a ziyaret için gitmiştik. O akşam Fatih’teki bir evde sohbete katıldık. Baskın yapıldı, bir akşam nezarette kaldık.

Risâle-i Nur ve gazetemiz Yeni Asya size ve

ailenize neler kazandırdı?

Aile bireylerinin kendilerini yetiştirmesinde, Risâle-i Nur derslerinin yanında gazetemizin çıkardığı kitaplar ve dergilerin büyük katkıları olmuştur. Eşim, kızım ve oğlumla birlikte Yeni Asya ile bütünleşmiş olarak hizmetlerimize devam ediyoruz. Bu birlikteliğin tarif edilmez lezzeti var. Ahirette de aynı hali yaşatmasını her gün yaptığımız dualarda Rabbimizden istiyorum. Ve çocuklarıyla imtihan olan kardeşlerimizi de duada unutmamaya gayret ediyorum.

Gazetemizin geleceği için görüş ve tavsiyeleriniz neler olabilir ?

Gazetemizin hazırlanmasına emek verenlerle okuyucuları arasında kudsî bir bağ olduğunu düşünüyorum. Meşveretin aldığı kararlar istikametinde tavizsiz hizmet prensibini sürdürmesi, ilcaatı zamana göre önceliklerin tercih edilmesi arzumuzdur. İstişarî prensiplerle hareket eden gazetemizin de gelişen teknolojiyle birlikte kıyamete kadar hizmetleriyle birlikte yaşayacağını düşünüyorum.

Emeği geçenlere dua ediyorum.

TALİP ÇİÇEK

01.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri


Önceki 40. Yıl Röportajları

  (16.12.2009) - 40 YILLIK KARAMÜRSELLİ OKUYUCUMUZ ZAHİR YAVUZ:

  (13.12.2009) - BİR DÖNEM, YENİ ASYA A.Ş. YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ DE YAPAN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ ALİ YILMAZCAN:

  (09.12.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARIMIZDAN ALİ ERSÖZ:

  (18.11.2009) - YAŞ KARARIYLA ORDUDAN AYRILAN, 40 YILLIK OKUYUCUMUZ EMEKLİ ASTSUBAY HAMİT ÖZDEL ANLATTI:

  (15.11.2009) - Yeni Asya, okul ya da öğretmen gibi vazife yapıyor

  (12.11.2009) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ CEMAL SERİM:

  (02.11.2009) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ MEHMET TOROS:

  (19.10.2009) - Gelişen hadiseler Yeni Asya’yı haklı çıkardı

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl