06 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Ortadoğu’nun çelişkiler ükesi: Suriye

Türkiye ile 877 km. uzunluğunda ortak kara sınırına sahip olan Suriye Arap Cumhuriyeti 185.180 km²’lik bir yüz ölçümüne sahip.

Ülke nüfusu 19 milyona yaklaşmakta. Suriye’nin doğusunda Irak, batısında Lübnan ve Akdeniz, kuzeyinde Türkiye ve de güneyinde Ürdün bulunuyor. Büyük şehirler; batıda Halep-Şam çizgisinde, Asi (Orontes) nehri vadisinde ve sahil kesimlerinde yer alıyor. Doğu ve güneyde çöl alanları ön plana çıkarken; yerleşim merkezleri azalıp ve önemsizleşiyor. Akdeniz ikliminin etkisinde olan ve Türkiye’den Lübnan’a uzanan sahil kesimi 183 km uzunluğunda. Suriye’nin önemli limanları ve kasabaları burada yer alıyor. Başlıcaları kuzeyden güneye doğru; Ras Al Basit, Lazkiye, (ki burada 4 gece 5 gündüz kaldık) Jable, Baniyas ve Tartus’tur. Ülkenin Akdeniz’e yakın bölgeleri gerçekten çok güzel. Diğer bölgelerinin aksine yem yeşil. Portakal bahçeleri ve seralar var. Buraları görünce Şam’daki meyve ve sebzelerin bu bölgeden geldiğini anladık. Kuzey-Güney yönünde uzanan Ensariye dağları Türkiye’deki Nur Dağlarının bir uzantısı şeklinde Anti-Lübnan dağları olarak İsrail’e kadar kıyı boyunca uzanıyor. 1000 m yükseklikteki bu dağlar kıyıya paralel uzanması sebebiyle deniz etkisinin Suriye’nin iç kısımlarına sokulmasını önlüyor. Suriye’nin iç kısımlarında çöl şartları etkili. Ülkü topnraklarının 2/3 si çöllerle kaplı. Ülkede tarım ve hayvancılık halkın temel uğraşı. Suriye’nin yeraltı kaynakları arasında petrol ve fosfat çok önemli. Suriye idarî olarak on dört ile bölünmüş. En yüksek idarî bölüm olan il Suriye’de Arapça muhafaza olarak adlandırılıyor. On dört il, Arapça mıntıka olarak adlandırılan altmış ilçeye, ilçeler de Arapça nahiye diye adlandırılan 206 bucağa bölünmüş. Bucaklar, en küçük idarî birim olan köyleri içinde barındırıyor. Ülkenin resmi dili Arapça’dır. Ancak büyük şehirlerde İngilizce, Fransızca veya Türkçe bilen kişilere sık rastlarsanız şaşırmayın.

NUSAYRİ AZINLIK SURİYE’NİN HAKİMİ

Suriye halkının büyük bir bölümü Sünni, bir kısmı da Şii Müslümanlardan oluşuyor. Suriye’yi yöneten Esad ailesi de Şii Müslümanlar’dan. Aleviliğin Nusayrilik koluna mensuplar. Nusayriler Suriye’de azınlık durumunda olmalarına rağmen devleti yönetenler ve üst kademedekiler bu gruba mensup. Oğul Esad, babasına göre daha gerçekçi, dünyayı daha sağlıklı okuyan bir lider. Ancak Suriye’deki kurulu düzenin kısa sürede değişmesini beklemek hayalcilik olur. Suriye Baas Partisi kuruluşu itibariyle aslında Nusayrilere dayalı bir parti değildir ancak Fransız mandası döneminde kollanan ve devlet yönetimi işlerine getirilen Nusayriler; ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra yönetici geçmişleri ve diğer gruplara oranla daha iyi sosyoekonomik durumları nedeniyle kısa sürede partide yükselmişler ve bütün üst düzey makamları kapmışlardır. 1966 yılından bu yana Baas Partisi Suriye’de büyük ölçüde bir Nusayri partisi haline gelmiştir. Bu sebeple nüfusun % 12-14’ünü oluşturan Nusayriler devlet kurumlarında hep üst düzey makamlarda bulunmaktadırlar. 1963’ten beri ülke Baas Partisi tarafından yönetilmektedir. Ülkedeki istihbarat toplayan Muhaberat Örgütü çok garip bir şekilde misafir gelen insanları ve vatandaşlarını takip ediyor. Ülkedeki her üç kişiden birisinin bu örgüt hesabına çalıştığı şeklinde bir inanış var. Muhaberat’dan herkes korkuyor. Tamamen bir korku imparatorluğu kurmuşlar. Bu şartlarda demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesi mümkün değil. Tarihiyle, kültürüyle inanılmaz zenginlikleri barındıran Suriye, bu baskıcı yönetim anlayışıyla modern dünya ile entegre olamaz. Günvenlik gerekçesiyle Suriye’nin bu ülkeye gelen turistleri gözhapsinde tutması anlaşılır gibi değil. 13 Ekim 2009 tarihi itibariyle Türkiye ve Suriye arasında imzalan anlaşma gereği taraflar arası vize uygulaması kaldırıldı. İki ülkenin vatandaşları pasaport kontrolüyle 90 günlük serbest dolaşma hakkına sahip durumda.

HAZRETİ İSA’NIN KÖYÜ SURİYE’DE

Suriye’de özellikle büyük şehirlerde kalabalık Hristiyan cemaatleri de yaşıyor. Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’in 16 yıl yaşadığı, Şam’a 56 km. mesafedeki Hristiyan köyü Malula’da (Nasara) halen yoğun olarak Hristiyanlar yaşamakta. Aldığımız bilgilere göre Hz. İsa’nın konuştuğu dil olarak bilinen ve bu gün tamamen unutulmanın sınırına gelmiş “Aramice” isimli antik bir dil bu beldede hâlâ konuşuluyormuş. Yahudilerin hışmından ve öfkesinden korunmak için buraya sığınan Hazreti İsa annesi Hazreti Meryem ile Malule’de uzun süre yaşamışlar. Şam’a yaklaşık 60 km uzaklıkta bulunan bu yere vakit darlığı sebbiyle gidemedik. Hz. İsa’nın (as) İsrailoğulları gibi İbranice konuştuğunu zannederdik, oysa İbranice ve Aramice, Arapça’nın iki kolu. Arapça, bu iki lisanın dil bilimi açısından doğum kaynağı. Yani İbranice ve Aramice’den Arapça doğmuş. Suriye’de bu ilginç bilgiyi öğrendik. Hıristiyanlar için önemli bir merkezi olan bu köyde manastırlar, Ayazma suları, dağ, taş haç ve ikonolarla doluymuş. Ana oğul 16. yıl vahiy gelip Peygamber olarak görevlendirilince Hz. İsa (as) Kudüs’e dönüp tebliğe başlamış. Malule’de konuşulan Aramice’nin yaşaması için okullar açılmış. Vatikan’ın ilgisi ve devletin maddî desteği Malule’yi ihya etmiş.

RAHİP BARİHA’NIN ŞEHRİ BUSRA

Şam’ın yaklaşık 130 km. kadar güneyinde, Ürdün sınırına yakın bir bölgede olan Busra şehri Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden birisi. Peygamberimizle (asm) ilgili hatıraları barındıran bu şehrin yaklaşık 10 km yakınından geçtik. Ancak gidip gezme imkânımız olmadı. Busra asıl anlam ve önemini Peygamberimizin (asm) bu beldeyi şereflendirmesiyle kazanmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) 12 yaşında iken amcası Ebu Talip’le Şam’a doğru bir ticaret kervanı ile bu beldeye gelmiş. Burada yaşayan Hristiyan rahip Bariha Peygamberimizin de içinde bulunduğu kervanı misafir etmiş, geleceğin müjdelenen ahir zaman Peygamberi’nin bu kervanın içinde olduğunu çocuk yaştaki peygamberimizi göstererek haber vermiş. Amcasını Şam’a yanındaki bu çocukla gitmemesi konusunda uyarmıştır. Amcası bu uyarı üzerine mallarını burada satıp Mekke’ye dönmüştür. Öğrendiğimize göre Rahip Bahira’nın Hz. Muhammed (asm)’in peygamber olacağını keşfettiği Manastır, hâlâ ziyarete açıkmış.

"GELECEK NEBİ BUDUR" MÜJDESİ

Şam’a hayran kalmamak elde değil. Tarihî kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimizin (asm) 25 yaşında iken Hazreti Hatice validemizin bir ticaret kervanında görevli olarak Şam’a kadar gelmiş. Peygamberimiz 3 aylık bu seyahatinde Hazreti Hatice’nin mallarını Şam’da satmış ve yeni mallar alarak Mekke’ye dönmüştür. Şam’da bir alış veriş sırasında dindar bir Hıristiyan, Peygamberimizdeki (asm) harikule halleri görmüş İncil'de vasıflarını öğrendiği peygamberin O olup olmadığını anlamak için bir yola başvurmuştur. Peygamberimiz'den (asm) Bu devirde Kâbe'de bulunan ve müşriklerin ibadet ettiği putlar üzerine yemin etmesini istemiş. O yemin etmeyince, “Ahir zamanda gelecek nebi budur” diye fikrini izhar etmiştir. Onun ayak bastığı yere günümüzde Şamlı Araplar Hayyul Kadem diyorlar. Bu noktaya da maalesef gidemedik. Bize anlatılanlarla yetindik.

SURİYE TOPRAKLARINDA

ON BİN SAHABE KABRİ

Suriye ve özellikle Şam şehri, tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, çok önemli olaylara sahne olmuş, bunun yanında da önemli şahsiyetleri toprakları üzerinde ağırlamış. Müslümanlar tarafından mübrarek şehir olarak kabul edilen Şam’da (Şam ve civarı) peygamberler, bir çok sahabe, İslâm alimi ve evliya türbeleri var. Suriye topraklarında on bin civarında sahabe kabrinin bulunduğunu öğrendik. Bu sahabelerin bir çoğu meşhur sahabelerin kabirleri. Kerbelâ’da şehid edilen Hz. Hüseyin, mübarek başının bulunduğu makam şu anda Şam’daki Emevi Camii’nin yanındaki özel bölümde ziyaret edilmekte. Burayı ziyaret edip duâ etme imkânımız oldu. Buradan sonra Hz. Ebu’d-Derda’nın (r.a.) kabrinin bulunduğu mescidi ziyaret edip namaz kıldıktan sonra duâ ettik. Bu sahabe Resulullah (asm)’in, Kur’ân, fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashabından biri. Hazrec kabilesine mensup bir sahabe. Kendisi Şam fâkihi diye meşhur. Hz. Ömer zamanında Şam kadılığına getirilmiş ve hicretin 32. yılında burada vefat etmiş. Öğrendiğimize göre Şam'-daki sahabe kabirlerinin çoğu Ehl-i Beyt Mezarlığı olarak bilinen (Bab’üs Sağir) mezarlığında yer almakta. Çok istememize rağmen vakit darlığı ve rehber eksikliği gibi sebeplere ziyaret edememiz diğer sahebe kabirleri ise şunlar: Resullullah’ın (asm) eşleri Hz. Hafsa, Hz. Sevde, Hz. Ümmü Seleme ve Hz. Ümmü Habibe’nın aynı kabristanda yattığı öğrendik. Meşhur hahabeler Bilal-ı Habeşi Hz.’leri (r.a.): Hz. Peygamber’e ilk imân edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabî. İslâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habeşî, aslen Habeşistan’lıdır. Bilâl, İslâm’ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef’in kölesiydi. Dolayısıyla ilk köle Müslümanlardı. Kendisi Şam'da vefat etmiş ve kabri önemli bir ziyaret mekânı. Abullah Bin Ümmi Mektum (r.a.): Peygamberimizin İslâmiyet’i anlatmaya başladığı ilk zamanlarda imân ile şereflenerek Müslüman oldu. Ãmâ olup, bazı savaşlarda Peygamberimiz kendisini Medine’ye vâli olarak bırakırdı. Peygamberimiz kendisine çok iltifat edip, daima gönlünü alırdı. 636 senesinde Kadisiye savaşında şehit olduğu rivayet edilen Abdullah Bin Ümmi Mektum’un türbesi Şam’daki Bab’üs Sağir mezarlığında. Halid Bin Velid Hz.’leri (r.a.): Hz. Peygamberin, hakkında “ne güzel kul” diye buyurduğu sahabî. Lakabı Seyfullah (Allah’ın Kılıcı)’dır. Hz. Peygamber (asm) Mute savaşındaki başarısından ötürü onu Allah’ın kılıcı diye övmüştür. Hz. Halid Suriye fatihi olarak da bilinir. Suriye toprakları, Kudüs onun komuta ettiği ordular tarafından fethedilmiştir. Vefatı sırasında “Vücudumda hiçbir yer yok ki, bir kılıç, mızrak veya ok yarası bulunmasın. Ama şimdi yatağımda uzanarak ölüyorum, cephelerde ölmeliydim. Savaşlarda ölümü aradım ama ölüm bana oralarda nasip olmadı. Korkakların gözü aydın olsun! Artık İslâm’ın Halid’i yok” dediği rivayet edilir. Kabri Suriye’nin 3. büyük şehri, Hz. Ömer döneminde vâlilik yaptığı Humus’ta Halid Bin Velid Camii’nde bulunmaktadır. Seyide Zeynep (r.a.): Peygamber Efendimizin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın kızları, İmam-ı Hasan ve Hüseyin’in kız kardeşidir. Kabri (diğer bir rivayete göre ise makamı) Şam’daki Seyide Zeynep camii içerisindedir. Hz.Zeynep (r.a) Kerbelâ vakasını bizzat yaşamış, bütün yakınlarının ölümünü izlemiş, çok cefalar çekmiş hanımlar arasındadır.

İSRAİL’E KARŞI FİLİSTİNLİ

İSLÂMÎ MUHALEFETE DESTEK

Suriye, kendi içinde İslâmî muhalefete gözaçtırmazken, İsrail karşısındaki Filistin İslami muhalefetine (Hamas gibi) lojistik destek veriyor. Bu yönüyle Suriye, ciddî çelişkilerle yüz yüze kalmış bir ülke. Bu çelişki halen devam ediyor. Zira Filistin’in İslâm muhalefetini oluşturan en etkin isimler Suriye’de himaye görürken, bu ülke yöneticilerinin kendi içlerinde böyle bir muhalefete tahammül edebilmeleri şu an için mümkün gözükmüyor. İleri de ne olur bilinmez. Beşşar Esad’ın iktidarı ile birlikte gündeme gelen değişim iddiaları, siyasî alanda daha fazla özgürlük taleplerine şimdilik cevap vermiş görünmüyor. Siyasî alanda muhalefete hayat hakkı tanınırsa Suriye kısa sürede kalkınıp güçlenebilir. Aksi taktirde baskılarla dünyanın gerçekleri uygun gelmiyor.

1982 Hama kentinde Müslüman Kardeşlerin ayaklanması Baba Esad yönetimi tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Ancak aradan geçen bunaca yıla rağmen bu kanlı bastırma eylenin hesabı bir türlü görülmedi. Geçtiğimiz Şubat ayında Mazlumder Suriye İnsan Hakları raporu'nda bu konuya dikat çekti.

Rapora göre “... Bugün Beşşar Esad, babası Hafız Esad’ın ölümün 10. yılında maalesef Suriye halkının üzerinden baskı ve zulmü kaldırmak için en ufak bir girişimde dahi bulunmuyor. Ya da bulunamıyor. Halkına verdiği demokrasi ve özgürlük sözlerini 10 yıldır ertelemekte. Suriye insan hakları çizelgelerinde, Ortadoğu’nun en karanlık ve baskıcı ülkelerin başında geliyor. Suriye’nin tek sermayesi, yıllardır Filistin davasının arkasına sığınmak. Bu yolla Müslümanlara baskı ve işkence yapmaya devam ediyor. 1982 Şubat ayında Hama şehrinin bombalanması sonucunda 50 bin insan hayatını kaybetmiş. Ve 20 bin insanın nerede olduğu hâlâ bilinmiyor. Bu insanların mezarları bile yok. Bu gün 100 bin Suriyeli mülteci olarak, hayatını ülke dışında kaçak olaraksürdürmekte. Aileleri ve akrabaları ile hiçbir iletişim kuramamakta. Baas yönetimi demokratik hiçbir teşebbüse müsaadesi yok."

Raporun devamında dikkat çekilen notlardan birisi de Türkiye'ye bu ülke ile olan ilişkilerde uyarı öne çıkıyor. Ve şöyle devam ediyor: "... Şam’ın dostu yoktur, korkuları ve çıkarları vardır. Elimizi vicdanımıza koyarak, STK’lar, aktivistler, aydınlar ve yazar çizerler, Suriye’de Müslümanlara uygulanan baskı ve zulmün gerçek yüzünü ortaya koymalıdır. Türkiye’de demokratlık mücahitliği yapan liberal, demokrat ve muhafazakâr İslâmcılar, Suriye de nasıl oluyor da Saddam Baası’nın kardeşi, Suriye Baası’nın totaliter anti demokratik yönetimini görmezden geliyor. Bu ne yaman çelişki. Suriye devletinin sabıkalı bir devlet olduğunu çabuk unutuyoruz. Demokrasi asla amaç olamaz, diyen bir Beşşar Esad’a demokrasiye geçmeyi tavsiye etmeyi, ya da demokrasi, Suriye için neyi ifade eder sorusunu sormamız gerekmiyor mu? HAMA kayıplarının hesabını Beşşar Esad sormak zorundadır. Suriye demokrasi ve halkı ile barışma inancında samimi olduğunu ispat etmeli ve iyi niyetini gösterecek adımlar atmalıdır."

BU NE PERHİZ NE LAHANA TURŞUSU!

Suriye’nin en güçlü komşusu durumundaki Türkiye ile ilişkileri Beşar Esad döneminde bir nebze olsun düzelmesine karşın geçmişteki PKK ve su sıkıntısı nedeniyle yaşanan gerilimler unutulmuş değil. Beşar Esad’ın neler yapacağı önümüzdeki yıllarda belli olacaktır… Ancak şu anki tabloda Esad’ın izlemesi gereken en makul yol Türkiye aracılığı ile Batı dünyası ile ilişkilerini düzeltmek ve Batı’nın yıkıcı etkilerinden korunarak demokratikleşme ve çağdaşlaşma yolunda hızlı ve cesur adımlar atmak olmalıdır. Bu adımlar atılır mı onu zamanla göreceğiz... Ama Suriye’de değişimin ve dönüşümün sancılarının yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Filistin, Suriye’deki yönetim açısından bir “dış sorun” olduğu kadar “iç politikayla” da yakından ilgili bir sorun. Arap milliyetçiliğinin lideri olarak konumlanan bir ülkenin, Arapların en önemli sorunu olan Filistin konusunda kayıtsız kalması veya onlar aleyhine bir tutum takınması hayal bile edilemez. Böylesine büyük bir iddianın yanı sıra, Suriye’nin Filistin konusundaki hassasiyetinin temelinde, Filistin’in “Büyük Suriye”nin gasp edilmiş bir parçası olarak görülmesinin ve Suriye’de yaşayan on binlerce Filistinli göçmenin oluşturduğu güçlü kamuoyunun rolü de inkâr edilemez. Ancak garip bir şekilde çelişkiler gözleniyor. Meselâ pasaportundan Filistin damgası olanlar Suriye topraklarına alınmadığını öğrendik. "Bu ner perhiz, ne lahana turşusu!"

SURİYE BİR ÇELİŞKİLER ÜLKESİ

Genel olarak bakıldığında Suriye’de yaygın olarak baskın olan kimlik İslâm’dan ziyade Araplık, Arap milliyetçiliği şeklinde kendini gösterir. Suriye’nin din ve mezhep alanında çok çeşitli bir nüfusu vardır. Bu yapı kısmen de olsa etnik köken için de aynı. Bu yönüyle Suriye, bir çelişkiler ülkesi olarak tanımlanabilir. Arap milliyetçiliğinin ve Arap sosyalizminin (Baas Partisi) merkezi durumundaki Suriye, ve bu partiye mensup Arap milliyetçileri Arap dünyasının tamamını kendi vatanları olarak görür. Ülke içerisindeki değişik şehir ve bölgeler arasında, rekabetin sınırlarını aşan yerel kimliğe dayalı bir rekabet söz konusu. Ayrıca Baas rejimi büyük ölçüde Suriyeli Alevilerle (Nusayri) özdeşleşmiş ve diğer mezhepsel grupların büyük tepkisini çekmeye başlamış durumda. Ülkede Alevi (Nusayri), Dürzi, İsmaili, Şii ve Yezidi gibi Müslüman gruplar, Kürtler, Türkmenler, Ermeniler, Çerkezler gibi farklı etnik gruplar ve Gregoryen Ermeniler, Katolik Ermeniler, Katolik Araplar, Ortodoks Araplar, Lübnan Hristiyanları olarak bilinen Maroniteler gibi farklı Hristiyan mezhep grupları bulunmakta. Suriye’de ilginç bir şekilde etnik olarak ön plana çıkan Arap kimliği dışında din ve mezhepler alanında büyük çoğunluğa sahip bir grup yok. Ülke bu yönüyle ilginç bir sosyolojik labrotuvar gibi. Belki de bu sebeple sosyalizme bulanmış Arap milliyetçiliği bu coğrafyada birleştirici bir faktör olarak ortaya çıkmış. Ayrıca değişik mezhep grupları değişik bölge ve şehirlerde yoğun olarak bulunduğu için ülkenin ve toplumun bütünleşmesi daha da zor bir hal almakta. Yine Halep ve Şam şehirleri arasında gözle görülür bir rekabet söz konusudur. Ekonomik ve kültürel olarak Mısır ve Suudi Arabistan’la yakın ilişkileri olan güneydeki Şam’ın aksine, kuzeydeki Halep şehrinde sosyo-kültürel ve ekonomik olarak Irak ve Türkiye’nin etkileri çok daha yoğun. Bu durum da bir Suriye gerçeği.




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

06.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (05.04.2010) - Arapça eğitimde ilk akla gelen ülke

  (04.04.2010) - Şam’ın şekerini Arabın yüzünü gördük

  (11.03.2010) - Başörtülüler 28 Şubat sürecinde yalnızlığa itildi

  (10.03.2010) - YASAKÇILAR UTANSIN, BEN ASLA UTANMIYORUM

  (09.03.2010) - 28 ŞUBAT’TAN SONRA SIKINTILAR DAHA DA ARTTI

  (08.03.2010) - AĞLAYARAK İSTİKLÂL MARŞI SÖYLEMEK

  (07.03.2010) - Askere artık, ‘Allah’ dedirtilmiyor

  (06.03.2010) - İNANÇ HÜRRİYETİNİ YURT DIŞINDA TATTILAR

  (05.03.2010) - Komutan ‘eşinin başını aç’ dedi

  (04.03.2010) - SIRF BAŞÖRTÜLÜYÜM DİYE ÜNİVERSİTEDE ÇALIŞTIRILMADIM

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl