15 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

İki silâh gölgesinde yaşamak

Geçen gün TBMM Silâh Alt Komisyonunda görüşülen tasarıda, silâh bulundurma yaşının on sekize indirilmesi ve isteyen herkesin beş silâh ruhsatı alabilmesi ile bunların ikisini üzerinde taşıyabilmesini öngören düzenlemeler komisyondan geçti.

Eh, ne diyelim, Türkiye’nin gözü aydın, komisyon üyelerinin eline koluna sağlık! ABD ve Batının bütün sigaralarından sonra silâhlarının da bu kadar kolaylıkla alınabilmesini sağlamak, neredeyse markette satışa sunma durumuna getirmeye çalışmak, bu memleket için çok büyük bir hizmet olmuştur! Memleketin bütün meselelerini halletme yolunu açmışlardır! Tebrikler komisyona!

Böyle bir kararı aldıkları için onlara bazı hususları söyleme hakkımız doğmuştur:

Öncelikle, AB üyesi ülkeler silâhları kısmaya çalışırken, bizim silâhları arttırmaya çalışmamız neyin nesidir? Silâh tüccarları İsrail, ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin kasalarına, bu mazlum milletin cebindeki paraları aktarmak mıdır gaye(!)?

Eğer, asker ve polisi bu kadar kalabalık olan ülkemizde, bunlar bizi korumayacak da, insanlar kendi kendilerini koruyacaklarsa; beş hafif silâh az gelir, on beş silâha izin verilsin! Ama bunların içinde havan, top, uçaksavar, roket, tank, helikopter ve uzun menzilli füzeler de bulunsun!

İşin garibi, bu kadar sıkı güvenlik tedbirlerine rağmen, kimi futbol maçı sonrası, kimi düğünde, kimi asker uğurlamada, kimi kafası estiği zamanda vs. magandalık yapıp elindeki silâhı ile birkaç el ateş ediyor ve bu esnada masum insanlar yaralanıyor veya ölüyor. Bu göz ardı edilerek silâh sayısı beşe çıkarılıyor. Hem de ikisini üzerinde taşımak üzere... Bu ülkeyi Teksas’a mı özendirmek istiyorsunuz? Biz, askerlik hayatımızda hep tek silâh taşıdık. Harp dönemlerinde uygulamak için ise, tabanca ve tüfek taşıma talimi yaptık. Acaba bu iki silâhı alacak vatandaşlarımız hangi “harp talimi”ni yapacaktır(!)?

Silâh alması için hastanelerden alınacak heyet raporu şartının kaldırılması ise, telâfisi zor bir hata olur. “Kafası kırık!” veya “Sinirliyim” diyen herkesin rahat silâh alması mânâsına gelir ki, canı sıkıldığında üzerindeki iki silâhtan birini veya ev/işyerindeki beş silâhtan birini kullanırsa ne olur?

Hele bu yaş on sekize inerse, ömründe silâh görmemiş, okuma ve öğrenme yaşındaki çocuklarımız, alacağı bu silâhla kendini yaşıtlarına ispat etmek için—Allah muhafaza—ne kadar masum insanların canını yakabilecektir. Bu gençlere iki silâh alma fırsatı değil, yüksek öğrenimde tahsilini yapma ve iş bulabilme fırsatı için çalışmalar yapılmalıdır.

“Eski sabıkalılara silâh izni verilmesi” meselesinde ise, bence yaralama ve ölümlere sebep olan sabıkalılara, silâh verilmesi oldukça yanlış olur. “Sebep olan işleyen gibidir” sırrınca, her cinayetin sorumlusu yasayı hazırlayıp, onay verenler olur.

“İnternette silâh reklamı” ise, medenî ülkelere yakışır bir hâl değildir. Zaten insanımız bazı şeyleri ölçüsüz kullanıyor. Bunun özendirilmesi tamamen bir tuzaktan ibarettir.

Ülkemizde yılda dört bine yakın kişi ateşli silâhlarla ölürken, 700 kişi de yaralanıyor. Cinayetlerde ise ateşli silâhlar yüzde 60 civarında kullanılıyor. Maalesef her 10 kişiden birinde ve her üç evden birinde ateşli silâh mevcuttur. Silâha bu kadar kolay ulaşılabilmek cinayet, intihar, kaza gibi sebeplerle ölme riskini yüzde 40 artırıyor. Hele sıcakkanlı insanlarımızda tartışma, kıskançlık, gösteriş, basit olayları büyütme ve namus meselesi yapma gibi hususlarda meydana gelen hadiselerdeki silâh kullanma yüzde 90 gibi yüksek bir orana sahip iken, bu tasarının gerçekleşmesi bu oranları arttıracaktır.

Bize kalırsa, arka planda dış mihrakların üflemesi vardır. Bu fikir ABD, İsrail ve Avrupa’da krizde olan silâh tüccarlarının bir tezgâhıdır. Bunların ekmeğine yağ sürmekten başka kimseye bir faydası yoktur. Sakıncaları ise, kullanıldıkça görülecektir. Alt komisyonun bu yasa tasarısını hemen geri çekmesini ve eğer meclise gelirse, TBMM’nin reddetmesini memleket menfaatine bekliyoruz.

Biz yanlışı uyarırız ve yanlışta ısrar edenin yakasını bırakmayız. Çünkü karşıdan gelen her insanın iki silâh ile yürüdüğü bir ülkenin insanı olarak yaşamak niyetinde değiliz!

ŞERİF GÜNDÜZ

[email protected]

15.12.2010


Sahtelık bu kadar yüzeyde mİ?

Siz, medyada imam nikâhlı yaşamanın eleştirildiği kadar sözüm ona “seviyeli ilişkiler”in eleştirildiğine şahit oldunuz mu?

Siz, doğu ve güneydoğudaki berdele vurulduğu denli, zengin aile çocuğudur diye sevmediği biri ile evlenmeye zorlanan burjuva kızının haber yapıldığını gördünüz mü?

Siz, görücü usûlü ile evlenenlerin evliliklerinin mutsuz bittiğine dair yapılan vurguların onda birinin, yıllar süren beraber gezip tozmalardan veya uzun süren nişanlılık dönemlerinden sonra her iki tarafın “gönül rızası” ile yapılan evliliklerin birkaç ay içinde fiyasko ile bittiğinin haber yapıldığına tanık oldunuz mu?

Siz, ortaokulu bitirdikten sonra ailesi tarafından evlendirilen kızların haber yapıldığı derede lise okurken flört edenlerin TV kanallarının konusu olduğunu gözlemlediniz mi?

Siz araç kullanmayı ehliyetliler kadar iyi beceren, ama ehliyet almaya ya maddî gücü yetmeyen ya da zaman bulamadığı için ehliyetsiz vasıta kullanana vurulduğu kadar içkili araba kullandığından dolayı kaza yapanlara vurulduğunu fark ettiniz mi? Kazayı yapan olsa olsa ya trafik canavarıdır, ya dikkatsizliktir ya da aşırı hızıdır veya kurallara uymamaktır.

Hâkim zihniyetin kafasındaki, yukarıda örneklerini sıraladığım ayrımı, Siyasi Bilimler Fakültesindeki iğrenç saldırı haberinin satır aralarında da fark ettim:

Meğerse eski demokratımızı ve çiçeği burnunda sosyal demokratımızı konuşturmayanlar sahte öğrenci değil miymiş? Aslında Anayasa Komisyonu başkanımıza (‘anayasaya dair bir sohbet veya konferans SBF’de değil de manav ve çobanların bulunduğu bir mecliste mi yapılırdı?’ sorusunu yöneltmek ayrı bir bahis) yumurta fırlatanlar* gerçek öğrenci değilmiş. Bak, bak! Demek ki, gerçek öğrenci olsalarmış, böyle menfur bir iş akıllarından geçmezmiş…

“Sahte öğrencilik” birkaç yıl önceki “sahte içki”ye benzedi. Hâşâ, (!) devletimizin izin ve kontrolünde imal edilen alkollü içki insanlara zarar mı verirmiş? Olsa olsa izinsiz üretilen ve yurda kaçak yollardan sokulanı zarar verir.

Sigara da öyledir. Malum bakanlığımızın bandrolünü taşıyanlar “zararlı”dır, kabul, ancak yurda kaçak yollardan sokulanı, resmî bandrol taşımayanlar “özellikle” zararlıdır. (Vergilendirilmiş kazanç olmadıkları ve dolayısıyla kutsallaşamadıkları için olsa gerek.)

Öğrenciler de öyledir. Sekiz yıl boyunca, tatilleri saymazsak toplam 1.520 (bin beş yüz yirmi) defa “küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak” diye bağıran gençlerde, kötülükten eser mi kalırmış? Bunlar büyüklerine yumurta mı atarmış?

Resmi ideolojinin tornasından çıkanda hata mı olurmuş? Hata olsa olsa o şablonun dışından gelenlerden çıkar. Egemenlerin demek istediği budur.

(Yumurtanın bir zerresini bile yapmaktan aciz olan insanın onu nimet olarak görmesi ve o nimetten in’âmı ve in’âmdan da Mün’imi görmesi gerektiğini söyleyen hiçbir devletlûmuz yoktur. Buna, başlarında Demokles’in kılıcı gibi duran laikliğimiz engeldir.)

O zaman, belirli aralıklarla gerçekleştirilen darbelerin gerekçesi olarak sokağa salınan ve hemen her türlü huzursuzluğu çıkaran; ezcümle polis asker, siyasetçi, aydın ve iş adamı öldüren gençler hangi gezegenden gelmiştir dersiniz?

Hayali ihracatta, ihale yolsuzluklarında, döviz ve uyuşturucu kaçakçılığında başarılı (!) olanlar hangi ülkeden ithal edilmiştir dersiniz?

Hâkim zihniyeti; Kemalizm’i yücelten hanımlar beyler, saatinizin yanlış olduğunu itiraf ederseniz randevularınıza geç kalmamış olursunuz. Doğruluğunda ısrar ederseniz her randevuya geç kalırsınız. Çağdaşlığını kabul ettiğiniz Avrupa’nın çok gerisinde kaldığınız gibi.

Yanılmayı çok isteriz, ama insan yetiştirme paradigmanız ve sisteminiz çökmüştür. Yapacağınız ilk iş bunu itiraf etmektir. Biçare milletin çocuklarını kobaya döndürdüğünüzü kabul etmenin zamanı geldi ve geçiyor.

Ondan sonra da, belki çok kısa bir kırmızıçizgiler listesi bulunan; her kesimin “özel” okullar açmasına imkân veren bir eğitim sistemine izin vermektir.

Yani demokrasiyi eğitim alanında da uygulamaktır.

Dipnot:

* Hatıralardan öğrendiğimize göre Üstadım “yumurtayı pişirirken bile kabuğunu tamamen kırdırmazdı. Küçük bir delik açtırarak oradan tabağa döktürürdü.”

MEHMET BOYACIOĞLU

15.12.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.