Kültür-Sanat |
Meçhul bir sözlükçü: Hüseyin Remzi Bey |
TÜRK Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ali Birinci, lügatçi Hüseyin Remzi Bey’in ardında birçok eser bırakmasına rağmen hakkında birşey yazılmadığını belirterek, ‘’Bence O, lügatçilik tarihinin en meçhul ve en meşhur ismidir’’ dedi. Prof. Dr. Ali Birinci, bazı insanların hocalarından dolayı büyük bir ateş aldığını fakat Arapça ve Farsça bilen Dr. Hüseyin Remzi Bey’in hocalarından bilinen bir kimsenin de olmadığını söyledi. Hüseyin Remzi Bey’in tam zamanında lügatçiliğe yelken açtığının altını çizen Prof. Dr. Birinci, ‘’Lügat ne zaman basılır? İhtiyaç hissedildiğinde basılır. Meselâ ‘Vankulu Lügati’ niçin basılmıştır? Çünkü medrese talebeleri ihtiyaç hissetmiştir. Vankulu, elle yazılamayacak kadar hacimlidir ve bunun için matbaada basılmıştır’’ diye konuştu. Merhum Hüseyin Remzi’nin lügatlerle meşgul olmaya başladığı zamanın da Türkiye’de kitle eğitiminin başladığı zamana denk düştüğünü anlatan Birinci, ‘’Bana göre lügatçilik tarihinin en önemli ismi Hüseyin Remzi’dir. Merhum, halk için yazdığının farkında olarak sade bir dil kullanmıştır. Dönemin en önemli lügatçisi Redhouse’ın lügatinin eksik ve yanlış olduğunu düşünerek, bu lügati 5 defa baskıya hazırlamıştır. İnanılmaz bir çalışma azmi vardır’’ şeklinde konuştu. Prof. Dr. Birinci şöyle devam etti: ‘’1909’da Mikyas-ı Şerîat mecmuasını çıkarırken 31 Mart’ın hışmına uğrayan Hüseyin Remzi Bey sürgüne mahkûm edildi ve affedildikten sonra hayatını birikmiş maaşlarının ödenmesi için çabalamakla geçirdi. 1936 yılında İstanbul’da hayata veda eden ünlü lügatçi, geride birçok eser bırakmasına rağmen hakkında bir şey yazılmadığından kitapseverler arasında da maalesef pek bilinmemektedir. Bence O, lügatçilik tarihinin en meçhul ve en meşhur ismidir.’’
OSMANLI AYDINI BİR LÜGATÇİ Hüseyin Remzi Bey hem hukuk, hem de tıp tahsili görmüş bir Osmanlı aydını olarak çok kuvvetli bir dil hassasiyetine sahiptir. Redhouse’dan sonra, sözlüğünü kelimelerin metinde kullanıldığı şekliyle bulmayı esas alan şekilde geliştiren ikinci sözlükçüdür. Bu durum, özellikle Arapçayı ileri derecede bilmeyen Türk okuyucularının en büyük ihtiyacı olan bir sözlük şekli olarak Türk sözlükçülüğünde bir kırılma noktası teşkil etmiştir. Kendi adını taşıyan sözlükte tıp, bitki bilimi, hayvan bilimi, doğa bilimi, tarih, fıkıh, kimya, matematik terimlerine yer vermesiyle Hüseyin Remzi, müspet bilimlere yer veren ilk sözlükçü olmuştur. Dr. Hüseyin Remzi başvuru kolaylığı sağlaması açısından her sayfanın en başına ilk kelimenin üç harfini yer vererek de Türk lügatçiliğinde yeni bir usul eydana getirmiştir. Hüseyin Remzi Bey’in sadece imzasını taşıyan on lügati bulunmaktadır.
HÜSEYİN REMZİ BEY
1853’TE Silistre’de doğan Dr. Hüseyin Remzi, halk için yazdığının farkında olan bir lügatçi olarak dönemin diğer sözlükçülerinden ayrılır. Eserlerinin kaç baskı yaptığına ilişkin net bir bilgi yer almamasına karşın, 1880’de öğrenciler için hazırladığı Lügat-i Ecnebiye’nin, çok talep gösterilmesi nedeniyle tam 9 kez basıldığı bilinmektedir. 17 yaşındayken James William Redhouse’un ‘’Müntahabat-ı Lügat-i Osmaniye’’ sözlüğünün eksik olduğunu düşünerek ‘’İlaveli Müntahabat-ı Lügat-ı Osmaniye’’ ismiyle baskıya hazırlayan Hüseyin Remzi Bey, hukuk ve tıp eğitimi almış olmasına rağmen lügatçilik alanında çalışmalar yaptı. 1888’de hazırlamış olduğu ismiyle aynı adı taşıyan ve bu sayede ismini yaşatan ‘’Lügat-i Remzi’’ adlı sözlüğü, kitapçı kataloglarına, ilk Türk matbaasında satılan ilk Türkçe sözlük olan ‘Vankulu’ndan sonra satılan en pahalı sözlük olarak girmiştir. İki ciltten oluşan Lügat-i Remzi’nin tamamı taş baskıdır. |
17.12.2010 |
Hadislerden Seçmeler |
İmtihan için şu dünyaya gönderilen insanın en önemli görevlerinden bir tanesi, hiç şüphesiz, kendisini buraya gönderen Zâtı tanımak ve O’nun muhabbetini kazanmaya çalışmaktır. Bu hakikati idrak eden gerçek manada hayatının anlamını bulmuş demektir. “Peki bunun yolu nedir? Nasıl Rabbimizin muhabbetini kazanabiliriz?” sorusuna bir ayette, Rabbimizi bize tarif eden Peygamberin (asm) dilinden şöyle cevap verilmektedir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”1 Evet, Allah’ın sevgisini kazanmanın yolu O’nun “Habibim, en sevgili kulum” dediği Muhammed’in (asm) sünnet-i seniyyesine uymaktan geçiyor. Ümmetini seven ve onu düşünen Hz. Peygamber ise bir hadisinde: “Aranızda iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılırsanız, yoldan sapmazsınız. Biri Allah’ın kitabı, diğeri de benim Sünnetimdir.”2 diyerek hayatını Rabbinin rızasına uygun yaşamak isteyen Müslümanlara istikametin yolunu gösteriyor. Yani, sünnet-i seniyyesini… Sünnet-i seniyyeyi hayatı boyunca rehber edinen, meslek ve meşrebinin temel esasları arasına alan Bediüzzaman ise, bizlere sünnet-i seniyyeye ittiba etmenin mükâfatını şu veciz cümle ile özetliyor. “Sünnet-i seniyyeye ittibaı kendine adet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeradar ve sevaptar yapabilir.”3 İbadetlerle dolu istikametli bir hayat ve Rabbimizin muhabbeti… Bütün bunlara erişmek Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimize (asm) uymakla, yani hayatımızı onun sünnet-i seniyyesine göre şekillendirmekle mümkün. Dünyevî ve uhrevî daha pek çok faydaları bulunan sünnet-i seniyyeyi ise, yine onun (asm) hadislerinden öğreniyoruz. Bilindiği gibi; onun her hareketini takip eden, sözlerini kaydeden Sahabîleri onun hadislerini kendilerinden sonrakilere, Tabiine ve Tebe-i Tabiine, emniyetli bir şekilde aktardılar. Sonraki asırlarda gelen âlimler ise, bunları muhafaza ederek günümüze kadar ulaştırdılar. Hadis âlimleri tarafından pek çok hadis külliyatı hazırlandı. Bu kitaplar asırlar boyu birer “pusula” gibi, Müslümanlara istikâmeti gösterdiler. Günümüzde de Müslümanlar bu eserlerden istifade etmektedir ve kıyamete kadar da edeceklerdir. *** “Hadislerden Seçmeler” başlığı altında toplanan hadis kitaplarını okuyucunun istifadesine sunduk. Kitaplar çoğunlukla Camiüssagir’deki hadislerden derlendi, gereken yerde Kütüb-i Sitte’den istifade edildi. Bilindiği gibi Camiüssagir, en güvenilir hadis kaynakları arasında yer alıyor. İslâmî eserler arasındaki ehemmiyetini asırlarca korumuş ve korumaya devam eden bir eser. Özellikle Osmanlı uleması bu esere büyük alâka göstermiş. Camiüssagir büyük İslâm âlimi Celaleddin-i Süyutî tarafından derlenmiş. Suyutî; Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “uyanık iken, çok defa sohbet-i Nebeviyeye mazhar olan ve yakazaten onunla görüşen”, “ehadis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik eden” önemli zatlardan bir tanesi. Kütüb-i Sitte ise, İslâm dünyasında kabule mazhar olmuş bir hadis külliyatı. Külliyatı oluşturan hadisler Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesâ-î ve İbn Mâce gibi meşhur ve güvenilir âlimler tarafından derlenmiş. Kur’an’dan sonra en sağlam kaynak olarak olarak biliniyor. “Hadislerden Seçmeler” serisi; Kulluk, İlim, Dua, Peygamberimiz (asm), Aile ve Ticaret olmak üzere şimdilik 6 kitaptan oluşuyor. 7. si olan “Davranışlarımız” ise, önümüzdeki günlerde çıkacak. Serideki kitapların herbiri konulara göre tasnif edildi ve başlıklandırıldı. Gereken yerlerde hadislere izahlar konuldu. Hadislerin ravileri ve kaynakları verildi. Kitapların ebatları ise, taşınmaya uygun; özellikle seyahat esnasında rahatlıkla okunabilir. Kana kana içtiğiniz tertemiz ve taptaze bir menba hükmünde olan bu kaynakları sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. Hoşçakalın...
Dipnotlar:
1. Âl-i İmran Suresi, 31. 2. Rivayet eden: Ebu Hüreyre (ra); Kaynak: Ebu Bekir eş-Şafiî. 3. 11. Lem’a, 1. Nükte.
YENİ ASYA NEŞRİYAT |
17.12.2010 |
Dünyanın en büyük ebrusu |
Guinness Dünya Rekorları temsilcileri önünde gerçekleştirilen çalışmada, 46.12 metrekare büyüklüğündeki (30 metre 75 santim uzunluk, 1,5 metre genişlikte) ebrunun yapımı başarıyla tamamlanmıştı. Yaklaşık 1,5 saat süren çalışmada beş renk kullanılmıştı. Şentürk ve öğrencilerinin yaklaşık 3 aylık bir çalışma sonucunda elde ettiği rekor, Guinness yetkilerince de tescil edildi. Guinness Dünya Rekorları yetkilileri tarafından gönderilen rekor belgesi ve 46.12 metrekarelik ebru okul bahçesinde yapılan törenle tanıtıldı. Okul Müdürü Adnan Çakıroğlu, öğretmen ve öğrencilerinin yoğun emekleri sonucunda elde edilen başarıdan duydukları mutluluğu ifade etti. Çakıroğlu, okullarına kazandırdıkları başarıdan ve ebru sanatının tanıtımına yaptıkları katkıdan dolayı emeği geçen tüm öğretmen ve öğrencilerine teşekkür etti. Resim öğretmeni Ali Şentürk de bir hayalini gerçekleştirdiğini belirterek, öğrencilerine teşekkür etti. |
17.12.2010 |
IRCICA İranlı sanatçılara ev sahipliği yapıyor |
İSLÂM Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), Babek Hicazî ve Sümeyye Caberî’nin eserlerinden oluşan Hat, Tezhip ve Minyatür Sergisi düzenliyor. Sergi, bugün saat 18.00’de Yıldız Sarayı-Çit Kasrı’nda gerçekleştirilecek resepsiyonla ziyarete açılacak ve 31 Aralık 2010 tarihine kadar gezilebilecek. IRCICA, 1980’den 2010 yılına kadar 230 farklı sergi düzenledi. Bu sergilerden 165 tanesi IRCICA’nın kullanımına tahsis edilmiş olan Yıldız Sarayı-Çit Kasrı’nda düzenlenirken 60 tanesi Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Endonezya, Fas, Gine, Katar, Kuveyt, Malezya, Mısır, Pakistan, Senegal, Sudan, Suriye, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün, Yemen olmak üzere İKT üyesi ülkelerde, 5 tanesi ise Almanya, Amerika, Fransa, İngiltere ve Japonya’da gerçekleştirildi. Geleneksel İslâm Sanatlarının uygulamada birbirinden ayrılmayan üç dalını, hat, tezhip ve minyatürü biraraya getiren bu sergide Hattat Bâbek Hicazî ve Müzehhip-Hattat Sümeyye Caberî ile ünlü hattatlara ait doksana yakın eser sergilenecek. İran sanatının klâsik tarzdaki eserlerinden oluşan sergide bu geleneksel sanatların modern yorumları da sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Sergide tezhipte Safevî ve Kaçar üslûbunun izlerini taşıyan eserlerin yanısıra hat alanında Nestalik, Nesh, Divanî ve Kûfî tarzında yazılmış eserler yer alıyor. Sergi kapsamında hat malzemelerinden oluşan bir bölümde asırlarca örneklerinin ibadethaneleri, sarayları, köşkleri, evleri süslediği hat sanatında kullanılan âlet ve malzemeler sergilenecek. 1981’de Karaç’ta dünyaya gelen Caberî, Münevverî ve Şirazî’den hat, Muradî, Agamirî ve Ramî’den tezhip dersleri aldı. Nestalik ve Minyatür dallarında ödüller alan Caberî bugüne kadar farklı ülkelerde sergiler açtı ve yayınlar hazırladı. 1979’da Tahran’da dünyaya gelen Hicazî, Elektronik Mühendisliği öğrenimi gördü. Aga Nurî ve Gulamhüseyin Emirhanî’den hat meşk eden sanatçı, İran Hat Topluluğu’nda ve Karaç Üniversitesi’nde hat dersleri vermektedir. Bugüne kadar pekçok sergi açan Hicazî’nin hat alanında ödülleri ve yayınları bulunmaktadır. |
17.12.2010 |
Âşık Veysel anıldı |
HALK Ozanı Aşık Veysel, Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) ile Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla hazırlanan kültür ve sanat etkinliğinde anıldı. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe, Aşık Veysel’in torunları, gazeteciressam Fikret Otyam ve halk kültürü alanında araştırmacıların yanı sıra çok sayıda davetli katıldı. Etkinlikte, Aşık Veysel’in torunu Nazender Süzer, Fikret Otyam, Ozan Sağdıç’ın açılış konuşmalarının ardından yöneticiliğini spiker Jülide Gülizar’ın yaptığı, ‘’Dostlar Beni Hatırlasın’’ adlı panel yapıldı. Panelde Köy Enstitüleri öğretmeni Talip Apaydın, Araştırmacı Şükrü Günbulut ve müzik yazarı Ahmet Say, Aşık Veysel ile ilgili anılarını ve ozanın hayatına ilişkin çeşitli bilgileri katılımcılarla paylaştı. Panelin ardından, etkinliğe katılan Aşık Veysel’in torunlarına ve diğer katılımcılara, katkılarından dolayı ödül verildi. Etkinlik, Aşık Veysel’in eserlerinden oluşan dinletinin ardından sona erdi. |
17.12.2010 |