Bu iki gün zarfında bu küçücük numuneler gibi, üsta-
        
        
          dımız,
        
        
          Mu’cizat-ı Ahmediye’
        
        
          nin tashihatıyla meşgul oldu-
        
        
          ğu için, bunlardan başka çok numuneleri görmüş. Ma-
        
        
          dem iki günde böyle inayetin cilvelerini görüyoruz.
        
        
          Risa-
        
        
          le-i Nur
        
        
          dairesi içinde dikkat edilse herkes kendi nefsin-
        
        
          de, hizmeti derecesinde, böyle numuneleri görebilir.
        
        
          RİSALE-İ NUR ŞAKİRTLERİNDEN
        
        
          
            Hafız Tevfik    Hilmi     Kâmil       Hayri    Mehmet Feyzi     emin
          
        
        
          eVet             eVet     eVet        eVet           eVet           eVet
        
        
          gözümüzle gördük.
        
        
          evet, ben de tasdik ediyorum.
        
        
          
            Said Nursî
          
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          133
        
        
          ·
        
        
          Aziz, SıddıkKardeşlerim!
        
        
          Bu şiddetli kışta ve manevî, dehşetli, ayrı tarz bir kışta
        
        
          ve nev-i beşer içtimaî hayatında müthiş kanlı diğer tarz bir
        
        
          kışta, çırpınan bîçarelere rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev’iye
        
        
          cihetinden gayet derecede bir hüzün ve elem hissettim.
        
        
          Çok yerlerde beyan ettiğim gibi, yine erhamürrâhimîn ve
        
        
          Ahkemü’l-Hâkimîn olan onların Halık-ı kerîm ve ra-
        
        
          hîm’in hikmet ve rahmeti, benim kalbimin imdadına
        
        
          yetişti. Manen denildi ki: “senin bu şiddet-i teessürün, o
        
        
          Hakîm ve rahîm’in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkit
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 313 |
          
        
        
          
            izale:
          
        
        
          giderme, ortadan kaldırma.
        
        
          
            kaide:
          
        
        
          kural, esas, düstur.
        
        
          
            kanunen:
          
        
        
          hukukî olarak, huku-
        
        
          ken.
        
        
          
            kanun-i adalet-i şer’iye:
          
        
        
          dinin
        
        
          öngördüğü adalet kanunu.
        
        
          
            kaza-i ilâhî:
          
        
        
          Allah’ın emrinin, tak-
        
        
          dirinin yerine gelmesi.
        
        
          
            Kerîm:
          
        
        
          sonsuz ikram, ihsan, lütuf
        
        
          ve cömertlik sahibi olan Allah.
        
        
          
            leh:
          
        
        
          ondan yana, onun faydasına.
        
        
          
            mahzun:
          
        
        
          hüzünlü, üzüntülü.
        
        
          
            mefkûre:
          
        
        
          ideal, gaye ve hedef
        
        
          olan düşünce.
        
        
          
            merhum:
          
        
        
          rahmete kavuşmuş, öl-
        
        
          müş, ölü.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          düşünülecek ve halledil-
        
        
          mesi gereken iş, husus.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          takip edilen, gidilen yol.
        
        
          
            muaraza:
          
        
        
          sözlü mücadele, çar-
        
        
          pışma.
        
        
          
            muarız:
          
        
        
          karşı çıkan.
        
        
          
            müdafaa:
          
        
        
          savunma.
        
        
          
            müessese:
          
        
        
          kurum.
        
        
          
            muhalif:
          
        
        
          karşıt, zıt.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyetli.
        
        
          
            münkir:
          
        
        
          inkârcı, inanmayan.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet verici, ürkütücü.
        
        
          
            nasarâ:
          
        
        
          Hristiyanlar.
        
        
          
            nokta-i nazar:
          
        
        
          bakış açısı.
        
        
          
            Rahîm:
          
        
        
          merhamet eden, çok
        
        
          merhametli olan, esirgeyen, ko-
        
        
          ruyan, acıyan Allah.
        
        
          
            reddetmek:
          
        
        
          geri çevirmek, kabul
        
        
          etmemek.
        
        
          
            rejim:
          
        
        
          bir devletin sevk ve idare
        
        
          usulü, yolu.
        
        
          
            rükün:
          
        
        
          bir topluluğun en önemli
        
        
          ve kuvvetli fertlerinden her biri.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            sünnet-i seniye:
          
        
        
          Peygamberimi-
        
        
          zin (asm) övgüye lâyık söz, fiil ve
        
        
          hareketlerine dayanan esaslar.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          şekil.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          hücum etme, saldırma.
        
        
          
            taassuplu:
          
        
        
          körü körüne bağlılık
        
        
          gösterme özelliğine sahip olan.
        
        
          
            taht-ı hükmünde:
          
        
        
          hâkimiyeti
        
        
          altında, yönetiminde.
        
        
          
            tarafgirlik:
          
        
        
          taraf tutmaklık, taraf-
        
        
          tar olmaklık.
        
        
          
            tarikatçi:
          
        
        
          manevî yükseliş için bir
        
        
          şeyhe bağlı olarak tasavvuf yolu
        
        
          takip eden.
        
        
          
            tebrie etmek:
          
        
        
          uzak tutmak, te-
        
        
          miz bilmek.
        
        
          
            tel’in etmek:
          
        
        
          lânetlemek.
        
        
          
            teşkil etme:
          
        
        
          meydana getirme.
        
        
          
            tevakkuf:
          
        
        
          duraklama, durma.
        
        
          
            üstad:
          
        
        
          öğretici, öğretmen.
        
        
          
            vaiz:
          
        
        
          dinî meseleler üzerinde
        
        
          öğüt veren.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            zındıka
          
        
        
          : dinsizlik, inançsızlık.
        
        
          
            ziyade: fazla, fazlasıyla.
          
        
        
          
            adliyece:
          
        
        
          mahkeme tarafın-
        
        
          dan.
        
        
          
            aleyh:
          
        
        
          bir şey hakkında, bir
        
        
          şey üzerinde.
        
        
          
            amel etmemek:
          
        
        
          yapmamak,
        
        
          uymamak, davranmamak.
        
        
          
            bilfiil:
          
        
        
          yaparak, uygulayarak;
        
        
          fiilen.
        
        
          
            cünha:
          
        
        
          suç.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          kanıt.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            ehl-i ilim:
          
        
        
          bilgi sahibi, ilmi
        
        
          olan.
        
        
          
            ehl-i ilim ve tarikat:
          
        
        
          ilim sa-
        
        
          hibi ve tarikatçiler.
        
        
          
            ehl-i tarikat:
          
        
        
          manen yüksel-
        
        
          mek için bir şeyhe bağlılık
        
        
          yolunu seçen.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hafız-ı hakikî:
          
        
        
          her şeyi ger-
        
        
          çek anlamda sonsuz derece-
        
        
          de koruyan, saklayan, muha-
        
        
          faza eden Allah.
        
        
          
            hapsolma:
          
        
        
          ceza olarak hapse
        
        
          konulma.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot; ek, ilâve.
        
        
          
            hengâm:
          
        
        
          zaman, sıra.
        
        
          
            hesabına:
          
        
        
          adına, onun için.
        
        
          
            hıfz:
          
        
        
          koruma, muhafaza et-
        
        
          me, saklama.
        
        
          
            himaye:
          
        
        
          koruma, sakınma.
        
        
          
            hüküm:
          
        
        
          karar, emir.
        
        
          
            hürriyet-i fikir:
          
        
        
          düşünce öz-
        
        
          gürlüğü.
        
        
          
            hürriyet-i vicdan:
          
        
        
          vicdan öz-
        
        
          gürlüğü.
        
        
          
            icra:
          
        
        
          yürütme, bir işi yerine
        
        
          getirme.
        
        
          
            idare:
          
        
        
          yönetim.
        
        
          
            ihtiyat:
          
        
        
          tedbirlilik, dikkat et-
        
        
          me.
        
        
          
            ilişilme:
          
        
        
          sataşma, rahatsız et-
        
        
          me.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          Allah’ın izniyle.
        
        
          
            i’zam etmek:
          
        
        
          büyütmek.