hükmüne geçer.
        
        
          Rahmet-i İlâhiyeden ileri şefkat olun-
        
        
          maz; hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i
        
        
          imkânda olamaz.
        
        
          Asiler cezalarını; masumlar, mazlum-
        
        
          lar, zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını ala-
        
        
          caklarını düşün. senin daire-i iktidarının haricinde olan
        
        
          hâdisata, onun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rubu-
        
        
          biyeti noktasında bakmalısın...” Ben de o lüzumsuz şid-
        
        
          detli elem-i şefkatten kurtuldum.
        
        
          Otuz sene evvel aşairlerde gezerken, böyle sual ettiler:
        
        
          “Acaba şu zaman ve dehrin şikâyetindeki, hatta büyük
        
        
          zatlar ve evliyalar dahi felekten ve zamandan şikâyet edi-
        
        
          yorlar. ondan, sâni-i zülcelâl’in sanat-ı bedîine itiraz
        
        
          çıkmaz mı?”
        
        
          Cevap:
        
        
          Hayır ve asla. Belki manası şudur: güya şikâ-
        
        
          yetçi der ki: “İstediğim emir ve arzu ettiğim şey ve teşeh-
        
        
          hi ettiğim hâl, hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olu-
        
        
          nan âlemin mahiyeti müstait değil; ve inayet-i ezeliyenin
        
        
          pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsait değil; ve
        
        
          meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab olunan zamanın
        
        
          tabiatı muvafık değil; ve mesalih-i umumiyeyi tesis eden
        
        
          hikmet-i İlâhiye razı değildir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı
        
        
          Mutlak’ın yed-i kudretinden şu ukulümüzün hendesesiyle
        
        
          ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz her bir seme-
        
        
          ratı koparsın. Verse de, tutamaz; düşse de kaldıramaz.”
        
        
          evet,
        
        
          bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i mu-
        
        
          hita, hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.
        
        
          
            adalet:
          
        
        
          her hak sahibine hakkının
        
        
          tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
        
        
          ve dengeli oluş.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          dünya, cihan; bütün yara-
        
        
          tılmışlar.
        
        
          
            âlem-i imkân:
          
        
        
          imkân âlemi, ya-
        
        
          ratılanlar âlemi, dünya.
        
        
          
            asi:
          
        
        
          isyan eden, başkaldıran.
        
        
          
            aşair:
          
        
        
          aşiretler, kabileler, oymak-
        
        
          lar.
        
        
          
            daire-i iktidar:
          
        
        
          güç, kuvvet daire-
        
        
          si.
        
        
          
            daire-i imkân:
          
        
        
          imkan alemi, kâi-
        
        
          nat ve varlıklar alemine ait alem.
        
        
          
            daire-i muhita:
          
        
        
          her şeyi kuşatan
        
        
          daire, gökyüzü.
        
        
          
            dehir:
          
        
        
          zaman, çok uzun zaman,
        
        
          çağ, devir.
        
        
          
            düstur:
          
        
        
          kanun, kural, esas.
        
        
          
            ekmel:
          
        
        
          daha (en, pek) mükem-
        
        
          mel, en olgun, kusursuz ve eksik-
        
        
          siz olan.
        
        
          
            elem-i şefkat:
          
        
        
          fliddetli şefkatten
        
        
          kaynaklanan acı.
        
        
          
            evliya:
          
        
        
          veliler, Allah dostları.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            felek:
          
        
        
          .
        
        
          
            Feyyaz-ı mutlak:
          
        
        
          hiç bir kayıt ve
        
        
          şarta bağlı olmadan çok çok be-
        
        
          reket ve bolluk veren Allah (c.c.).
        
        
          
            güya:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            hâdisat:
          
        
        
          hâdiseler, olaylar.
        
        
          
            hareket-i mühimme:
          
        
        
          önemli ha-
        
        
          reket.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          dışarı.
        
        
          
            hendese:
          
        
        
          geometri.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, yüksek bilgi,
        
        
          fayda.
        
        
          
            hikmet-i ezeliye:
          
        
        
          .
        
        
          
            hikmet-i ilâhiye:
          
        
        
          Allah’ın hikme-
        
        
          ti, mahlûkatın yaratılışında Al-
        
        
          lah’ın gayeleri.
        
        
          
            hikmet-i Rabbâniye:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Hakk’ın terbiye ve idaresinin ga-
        
        
          yeli ve maksatlı olması.
        
        
          
            hükmüne:
          
        
        
          yerine, değerine.
        
        
          
            inayet-i ezeliye:
          
        
        
          zaman ve me-
        
        
          kanla sınırlı olmayan Cenab-ı
        
        
          Hakk’ın yardımı, inayeti.
        
        
          
            iştiha:
          
        
        
          fazla istek, arzu.
        
        
          
            itiraz:
          
        
        
          kabul etmediğini belirtip
        
        
          karşı çıkma.
        
        
          
            mahiyet:
          
        
        
          bir şeyin aslı, esası, ta-
        
        
          biatı, niteliği.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız, saf, te-
        
        
          miz.
        
        
          
            mazlum:
          
        
        
          zulüm görmüş, haksızlı-
        
        
          ğa uğramış.
        
        
          
            mesalih-i umumiye:
          
        
        
          genel mak-
        
        
          sat ve faydalar.
        
        
          
            meşiet-i ezeliye:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın
        
        
          ezelî hikmeti, iradesi ve ihtiyarı.
        
        
          
            muvafık:
          
        
        
          uygun, uyar, münasip.
        
        
          
            mükâfat:
          
        
        
          ödül.
        
        
          
            müstait:
          
        
        
          istidatlı, kabiliyetli,
        
        
          bir şeye kabiliyetli olan, yete-
        
        
          nekli.
        
        
          
            nakış:
          
        
        
          işleme, süsleme.
        
        
          
            rahmet-i ilâhîye:
          
        
        
          Allah’ın
        
        
          sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın
        
        
          her zaman, her yerde, her
        
        
          mahluka muhtaç olduğu şey-
        
        
          leri vermesi, onu terbiye et-
        
        
          mesi ve idaresi altında bulun-
        
        
          durma vasfı.
        
        
          
            sanat-ı bedî:
          
        
        
          güzel ve hârika
        
        
          sanat.
        
        
          
            sâni-i Zülcelâl:
          
        
        
          sonsuz bü-
        
        
          yüklük sahibi ve her şeyi sa-
        
        
          natla yaratan Allah.
        
        
          
            semerat:
          
        
        
          semereler, meyve-
        
        
          ler.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeye-
        
        
          rek sevme, içten ve karşılıksız
        
        
          merhamet.
        
        
          
            tâb:
          
        
        
          basma, baskı.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          yaratılış, karakter, se-
        
        
          ciye.
        
        
          
            tanzim:
          
        
        
          düzenleme, sıralama,
        
        
          tertipleme.
        
        
          
            tehevvüs:
          
        
        
          heveslenmek.
        
        
          
            tesis:
          
        
        
          kurma, meydana getir-
        
        
          me.
        
        
          
            teşehhi:
          
        
        
          iştahlanma, hırsla is-
        
        
          teme.
        
        
          
            ukul:
          
        
        
          akıllar, zihinler, uslar.
        
        
          
            yed-i kudret:
          
        
        
          kudret eli, her
        
        
          şeyi tutan Allah’ın kudret eli.
        
        
          
            zahmet:
          
        
        
          sıkıntı, eziyet, me-
        
        
          şakkat.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla, fazlasıyla.
        
        
          
            | 314 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası