Ezcümle:
        
        
          size yazılan, dört ay gelmeyen hane sahibe-
        
        
          si için emin kardeşimize dedi: “Haber gönder.” tekellü-
        
        
          münde, onun kapı çalması tevafuk ettiği gibi; aynı cüm-
        
        
          le, iki defa okunduğu zaman, “emin’e dediği” kelimesi
        
        
          okunduğu anında aşağıdaki kapıyı emin açtı, gelmek za-
        
        
          manı gelmeden geldi. İkinci gün, yine başka bir adama
        
        
          okunduğu vakit, “emin’e dediği” kelimesini okuduğu va-
        
        
          kit, aynı anda yukarı kapıyı emin açtı, gelmek âdetine
        
        
          muhalif olarak geldi, girdi. Bu iki tevafuk hane sahibesi-
        
        
          nin tevafukuna tevafuku gösteriyor ki, en cüz’î işlerimiz
        
        
          de tesadüf değil, kastî tevafuktur.
        
        
          Hem, dört ay evvel bize bir parça tarhana getiren ri-
        
        
          sale-i nur Şakirtlerinden Fuad’ın, İstanbul’a gidip, otuz
        
        
          gün tehirinden geç kalmasından endişe ettiğimiz aynı
        
        
          günde, onun tarhanası bittiği aynı günde gelmesi tevafuk
        
        
          etti.
        
        
          Hem aynı günde, bir parça tereyağı (Biz ve üstadımız
        
        
          da bunun bereketini hissediyorduk) bittiği dakikada onun
        
        
          miktarına tevafuk edip, zannımızca aynı yerde, aynı mik-
        
        
          tar, aynı zamanda geldiği gibi; hem buralarda, köylerde,
        
        
          kül içinde yapılan bir çörek, üstadımızın hoşuna gittiği
        
        
          için sabah akşam ondan yiyip ve on beş gün devam edip,
        
        
          bittiği aynı günde, aynı çörekten, onun akrabâsından bi-
        
        
          risi getirdi. Bu tevafukun hatırı için geri çevirmedi, kabul
        
        
          etti. Mukabiline bir teberrük verdi. gözümüzle bu lâtif
        
        
          tevafuktaki şirin inayet-i İlâhiyenin cüz’î cilvelerini gör-
        
        
          dük ve anladık ki, kör tesadüf işimize karışmıyor.
        
        
          
            âdet:
          
        
        
          görenek, usul, alışkan-
        
        
          lık.
        
        
          
            bereket:
          
        
        
          bolluk, bereket, gür-
        
        
          lük.
        
        
          
            cilve:
          
        
        
          tecelli, görüntü.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          küçük, az.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            ezcümle:
          
        
        
          bu cümleden ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            inayet-i ilahiye:
          
        
        
          Allah’ın yar-
        
        
          dımı.
        
        
          
            kasdî:
          
        
        
          bile bile yapılan.
        
        
          
            latîf:
          
        
        
          güzel, hoş.
        
        
          
            muhalif:
          
        
        
          zıt, karşıt.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sahibe:
          
        
        
          bir şeyin sahibi olan
        
        
          kadın.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            teberrük:
          
        
        
          bir şeyi bereket ve
        
        
          saadet vesilesi sayarak almak
        
        
          veya vermek.
        
        
          
            tehir:
          
        
        
          erteleme, sonraya bı-
        
        
          rakma.
        
        
          
            tekellüm:
          
        
        
          söyleme, konuş-
        
        
          ma.
        
        
          
            tesadüf:
          
        
        
          rastlantı, bir şeyin
        
        
          kendiliğinden meydana gel-
        
        
          mesi.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uyma, uygunluk,
        
        
          birbirine denk gelme.
        
        
          
            üstad:
          
        
        
          öğretici, öğretmen.
        
        
          
            | 316 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası