Sözler - page 452

‹flte, bütün bu hâller, iki kere iki dört eder derecesinde
kat’î gösterir ki; flu saray-› acibin ustas›na, yani flu garip
âlemin Sahibine her fley musahhard›r, her fley Onun he-
sab›na çal›fl›r, her fley Ona bir emirber nefer hükmünde-
dir, her fley Onun kuvvetiyle döner, her fley Onun emriy-
le hareket eder, her fley Onun hikmetiyle tanzim olur.
Her fley Onun keremiyle muavenet eder, her fley Onun
merhametiyle baflkas›n›n imdad›na koflar; yani koflturu-
lur. Ey arkadafl, haddin varsa buna karfl› bir söz söyle.
SEK‹Z‹NC‹ BÜRHAN
Gel, ey nefsim gibi kendini âk›l zanneden ak›ls›z arka-
dafl! fiu saray-› muhteflemin Sahibini tan›mak istemiyor-
sun. Hâlbuki, her fley Onu gösteriyor, Ona iflaret ediyor,
Ona flahadet ediyor; bütün bu fleylerin flahadetini nas›l
tekzip ediyorsun? Öyle ise, bu saray› da inkâr et ve
“Âlem yok, memleket yok” de ve kendini de inkâr et, or-
tadan ç›k; yahut akl›n› bafl›na al, beni dinle.
‹flte, bak: fiu saray içinde bulunan ve memleketi ihata
eden yeknesak unsurlar, madenler var.
(HAfi‹YE)
Âdeta,
memleketten ç›kan her fley o maddelerden yap›l›yor. De-
mek o maddeler kimin mülkü ise, bütün ondan yap›lan
fleyler de onundur; tarla kimin ise, mahsulât da onundur;
deniz kimin ise, içindekiler de onundur.
âk›l:
ak›ll›.
âlem:
dünya.
bürhan:
delil.
emirber:
emre hâz›r.
emr-i ‹lâhî:
Allah’›n emri.
garip:
hayret verici.
haddin varsa:
gücün yetiyorsa.
hâl:
durum.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
hesab›na:
ad›na.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
hükmünde:
yerinde, gibi.
ihata:
kuflatma.
imdat:
yard›m.
inkâr:
yok sayma.
izn-i Rabbanî:
Allah’›n izni.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
kerem:
cömertlik, ikram.
levaz›mat:
ihtiyaç maddeleri.
mahsulât:
meydana gelen, elde
edilen fleyler.
masnuat-› ‹lâhiye:
Allah taraf›n-
dan sanatla yarat›lan varl›klar.
medet:
yard›m.
memleket:
ülke.
menfle:
esas, kök.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek.
muavenet:
yard›m.
muhtaç:
ihtiyaç sahibi.
muntazam:
intizaml›, düzenli.
musahhar:
boyun e¤mifl, emrine
girmifl.
mülk:
mal.
müvellit:
do¤urtan, meydana
getiren.
nak›fl:
iflleme, süs.
nefer:
asker, er.
nefis:
insan›n ‹lâhî hakikatleri
kabul etmek istemeyen da-
ima kötülü¤e sevk eden yan›.
nesç:
dokuma, örme.
saray-› acip:
flafl›rt›c› olan ve
hayranl›k uyand›ran saray.
saray-› muhteflem:
görkemli
saray.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tanzim:
düzenleme.
tekzip:
yalanlama.
unsur:
madde.
vazife:
görev.
yeknesak unsurlar:
her yer-
de bulunan ve de¤iflmeyen
maddeler.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
ziya:
›fl›k.
452 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Unsurlar, madenler ise; pek çok muntazam vazifeleri bulunan
ve izn-i Rabbanî ile her muhtac›n imdad›na koflan ve emr-i ‹lâhî ile her
bir yere giren medet veren ve hayat›n levaz›mat›n› yetifltiren ve zîhayat›
emziren ve masnuat-› ‹lâhiyenin nescine, nakfl›na menfle ve müvellit ve
beflik olan hava, su, ziya, toprak unsurlar›na iflarettir.
1...,442,443,444,445,446,447,448,449,450,451 453,454,455,456,457,458,459,460,461,462,...1482
Powered by FlippingBook