Sözler - page 455

tan›mazsan, bilmecburiye diyeceksin ki, “Bu ipler, uçla-
r›ndaki elmaslar›, sair hediyeleri kendileri yap›yorlar, ve-
riyorlar.” O vakit her ipe bir padiflahl›k manas›n› vermek
lâz›m gelir. Hâlbuki, gözümüzün önünde, bir dest-i gay-
bî o ipleri dahi yap›p o hedâyây› onlara tak›yor. Demek,
bütün bu sarayda her fley, kendi nefsinden ziyade o
mu’ciznüma zat› gösteriyor. Onu tan›mazsan, bütün bu
fleyleri inkâr etmekle, hayvandan yüz derece afla¤› düfle-
ceksin.
DOKUZUNCU BÜRHAN
Gel, ey muhakemesiz arkadafl! Sen flu saray›n sahibi-
ni tan›m›yorsun ve tan›mak da istemiyorsun. Çünkü is-
tib’at ediyorsun. Onun acip sanatlar›n› ve hâlât›n› akla s›-
¤›flt›ramad›¤›ndan, inkâra sap›yorsun. Hâlbuki, as›l is-
tib’at, as›l müflkülât ve hakikî suubetler ve dehfletli külfet-
ler, onu tan›mamaktad›r. Çünkü onu tan›sak, bütün bu
saray, bu âlem, bir tek fley gibi kolay gelir, rahat olur, bu
ortadaki ucuzluk ve mebzuliyete medar olur. E¤er tan›-
mazsak ve o olmazsa, o vakit her bir fley, bütün bu sa-
ray kadar müflkülâtl› olur. Çünkü her fley bu saray kadar
sanatl›d›r. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzuliyet kal›r.
Belki bu gördü¤ümüz fleylerin birisi, de¤il elimize, hiç
kimsenin eline geçmezdi.
Sen yaln›z flu ipe tak›lan tatl› konserve kutusuna
bak.
(HAfi‹YE)
E¤er onun gizli matbaha-i mu’ciznümas›ndan
SÖZLER | 455
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
külfet:
zorluklar, s›k›nt›.
matbaha-i mu’ciznüma:
mu’cize
gösteren mutfak.
mebzuliyet:
bolluk, çokluk.
medar:
sebep, vesile.
meyvedar:
meyveli.
mu’ciznüma:
mu’cize gösteren.
muhakeme:
bir fleyi düflünüp de-
¤erlendirme.
müflkülât:
zorluklar, güçlükler.
nefsinden ziyade:
kendi flahs›n-
dan çok.
niflan:
belirti.
rahmet:
ac›ma
sair:
di¤er.
sanat:
ustal›k; ustaca yap›lm›fl
güzel eser.
suubet:
güçlük, zorluk.
vakit:
zaman, an.
zat:
kifli, flah›s.
acip:
benzeri görülmemifl,
hayret verici.
aksam:
k›s›mlar.
âlem:
dünya.
bilmecburiye:
zorunlu olarak.
bürhan:
delil.
dehflet:
korkutucu.
dest-i gaybî:
görünmez el.
elmas:
çok k›ymetli bir mü-
cevher.
enva:
çeflitler, türler.
hakikî:
gerçek.
hâlât:
hâller, durumlar; ifller,
fiiller.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
hedâyâ:
hediyeler, arma¤an-
lar.
hediye:
arma¤an, ba¤›fl.
ihsan:
iyilik, ba¤›fl.
inkâr:
yok sayma, inanma-
ma.
istib’at:
ak›ldan uzak görme.
konserve:
özel flekilde kutu-
lanan yiyecek maddeleri.
HAfi‹YE:
Konserve kutusu, kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar;
süt kutusu Hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine iflarettir.
1...,445,446,447,448,449,450,451,452,453,454 456,457,458,459,460,461,462,463,464,465,...1482
Powered by FlippingBook