Sözler - page 460

evamirinin tebli¤ine emin bir elçisi” oldu¤unu biliyor gi-
bi, onu dinleyip itaat ediyorlar.
‹flte, bu zat›n her söyledi¤i sözü, etraf›ndaki bütün ak-
l› bafl›nda olanlar, “Evet, evet, do¤rudur” derler, tasdik
ederler. Belki flu memlekette da¤lar, a¤açlar, bütün
memleketleri ›fl›kland›ran büyük nur lâmbas›,
(HAfi‹YE)
o
zat›n iflaret ve emirlerine bafl e¤mesiyle, “Evet, evet, her
dedi¤in do¤rudur” derler.
‹flte ey sersem arkadafl! fiu padiflah›n hazine-i hassas›-
na mahsus bin niflan tafl›yan flu nuranî ve muhteflem ve
pek ciddî zat›n bütün kuvvetiyle, bütün memleketin ileri
gelenlerinin taht-› tasdikinde bahsetti¤i bir zat-› mu’ciz-
nümadan ve zikretti¤i evsaf›ndan ve tebli¤ etti¤i evami-
rinde hiçbir vecihle hilâf ve hile bulunabilir mi? Bunda hi-
lâf-› hakikat kabilse, flu saray›, flu lâmbalar›, flu cemaati,
hem vücutlar›n›, hem hakikatlerini tekzip etmek lâz›m
gelir. E¤er haddin varsa buna karfl› itiraz parma¤›n› uzat.
Gör, nas›l parma¤›n, bürhan kuvvetiyle k›r›l›p, senin gö-
züne sokulacak.
ON ‹K‹NC‹ BÜRHAN
Gel, ey bir parça akl› bafl›na gelen birader! Bütün on
bir bürhan kuvvetinde bir bürhan daha gösterece¤im.
‹flte, bak: Yukar›dan inen ve herkes ona hayretinden
veyahut hürmetinden kemal-i dikkatle bakan flu nuranî
arz:
dünya.
bahsetmek:
anlatmak.
binaen:
dayanarak.
birader:
kardefl.
bürhan:
delil.
cemaat:
topluluk.
elçi:
arac›, peygamber.
emin:
inan›l›r, güvenilir.
evamir:
emirler, buyruklar.
evsaf:
nitelikler, özellikler.
haddin varsa:
gücün yetiyorsa,
yapabiliyorsan.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
hazine-i hassa:
özel hazine.
hilâf:
yalan.
hilâf-› hakikat:
gerçe¤e ayk›r›.
hile:
aldatma.
hürmet:
sayg›.
‹mam-› Ali:
bkz fiah›s Bilgileri, Ali
(r.a).
itaat:
söz dinleme, boyun e¤me.
itiraz:
karfl› ç›kma.
kabil:
mümkün.
kemal-i dikkat:
tam bir dikkat.
lâz›m gelmek:
gerekmek.
mahsus:
özel.
memleket:
ülke.
mu’cize:
Allah taraf›ndan ya-
p›lan, insanlar›n benzerini
yapmaktan âciz kald›klar› ifl
ya da eser.
muhteflem:
yüce, büyük.
namaz› edaen k›lmak:
na-
maz› zaman›nda k›lmak.
niflan:
bir fleyi belirten iflaret.
nur:
›fl›k, ayd›nl›k.
nuranî:
nurlu, ›fl›k saçan.
flark:
do¤u.
taht-› tasdik:
onay alt›nda.
tasdik:
do¤rulama.
tebli¤:
ulaflt›rmak, bildirmek.
tekzip:
yalanlama.
vecih:
yön.
vücut:
varl›k.
zat:
flah›s, kifli.
zat-› mu’ciznüma:
mu’cize
gösteren zat.
zikretmek:
anlatmak; yeri
geldi¤inde bir fleyi söylemek.
460 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Büyük bir nur lâmbas›, Günefltir ki, arz›n flarktan geri dönme-
siyle yeniden güneflin görünmesi; kuca¤›nda Peygamberin (a.s.m.) yat-
mas›yla ikindi namaz›n› k›lmayan ‹mam Ali (r.a.), o mu’cizeye binaen
ikindi namaz›n› edaen k›lm›fl.
1...,450,451,452,453,454,455,456,457,458,459 461,462,463,464,465,466,467,468,469,470,...1482
Powered by FlippingBook