Sözler - page 466

Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-› Hakka demifl
ki: “Kabz-› ervah vazifesinde Senin ibad›n benden flekva
edecekler, benden küsecekler.”
Cenab-› Hak lisan-› hikmetle ona demifl ki, “Seninle
ibad›m›n ortas›nda musibetler, hastal›klar perdesini b›ra-
kaca¤›m; tâ flekvalar› onlara gidip, senden küsmesinler.”
‹flte bak: Nas›l hastal›klar perdedir, ecelde tevehhüm
olunan fenal›klara mercidirler ve kabz-› ervahta hakikat
olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâm›n va-
zifesine mütealliktir; öyle de, Hazret-i Azrail dahi bir per-
dedir, kabz-› ervahta zahiren merhametsiz görünen ve
rahmetin kemaline münasip düflmeyen baz› hâlâta mer-
ci olmak için, o memuriyete bir naz›r ve kudret-i ‹lâhiye-
ye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbap per-
dedar-› dest-i kudret ola akl›n nazar›nda; tevhit ve celâl
ister ki, esbap ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.
‹kinci Lem’a
Bak flu kâinat bostan›na; flu zeminin ba¤›na, flu sema-
n›n y›ld›zlarla yald›zlanm›fl güzel yüzüne, dikkat et! Göre-
ceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâl’in, bir Fât›r-› Zülcemal’in, o
serilmifl ve serpilmifl masnuattan her bir masnu üstünde
Hâl›k-› Külli fiey’e mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku
üstünde Sâni-i Külli fiey’e has bir hatemi ve kalem-i kud-
retin birer menfluru olan sahaif-i leyl ve nehar, yaz ve ba-
harda yaz›lan tabakat-› mevcudat üstünde taklit kabul et-
mez bir turra-i garras› vard›r.
azamet:
büyüklük.
bostan:
bahçe.
celâl:
büyüklük, ululuk.
Cenab-› Hak:
Allah.
ecel:
ölüm vakti; ölüm.
esbap:
sebepler.
Fât›r-› Zülcemal:
sonsuz güzellik
sahibi ve her fleyi benzersiz yara-
tan Allah.
fenal›k:
kötülük.
hakikat:
gerçek.
hâlât:
hâller, durumlar.
Hâl›k-› Külli fiey:
her fleyin yara-
t›c›s›.
has:
özel.
hatem:
mühür, damga.
Hazret-i Azrail:
ölüm mele¤i,
ruhlar› alan melek.
hikmet:
‹lâhî gaye.
ibad:
kullar.
izzet:
fleref ve yücelik.
kabz-› ervah:
ruhlar›n al›nmas›.
kâinat:
bütün âlemler, bütün
varl›klar.
kalem-i kudret:
kudret kalemi.
kemal:
mükemmellik, kusursuz-
luk.
kudret-i ‹lâhî:
Allah’›n kâinatta ifl
gören güç ve kuvveti.
lem’a:
par›lt›.
lisan-› hikmet:
hikmet dili, yara-
t›l›fl gayesine uygun dil.
mahlûk:
yarat›lm›fl.
mahsus:
özel, has.
masnu:
sanatl› olarak yarat›lm›fl
varl›k.
masnuat:
sanatl› olarak yarat›l-
m›fl varl›klar.
memuriyet:
memurluk, emirle
hareket edifl.
menflur:
yay›nlanm›fl, herkese
ilân edilmifl.
merci:
baflvurulacak yer.
merhametsiz:
ac›mas›z.
musibet:
belâ, s›k›nt›, ac› verici
olay.
münasip:
uygun.
müteallik:
alâkal›, ilgili.
nazar›nda:
gözünde, görüflünde.
naz›r:
bakan, gözeten.
perdedar-› dest-i kudret:
Al-
lah’›n kudret elinin önünde per-
de.
rahmet:
ac›ma, flefkat, merha-
met.
sahaif-i leyl ve nehar:
gece ve
gündüz sayfalar›.
Sâni-i Külli fiey:
her fleyi sa-
natl› bir flekilde yaratan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
her fleyi sa-
natla yaratan sonsuz büyük-
lük sahibi Allah.
sema:
gökyüzü, gök.
sikke:
mühür.
flekva:
flikâyet.
tabakat-› mevcudat:
varl›k-
lar›n tabakalar›, gruplar›.
taklit:
benzerini yapma.
tesir-i hakikî:
gerçek etki.
tevehhüm:
zannetme, var ol-
du¤unu sanma.
tevhit:
birleme, Allah’›n bir
oldu¤una ondan baflka ilâh
olmad›¤›na inanma.
turra-i garra:
parlak mühür.
vazife:
görev.
yald›zlama:
süsleme, eflyalar›
alt›n ve gümüfl rengindeki
parlak maddelerle süsleme.
zahiren:
görünüflte.
zemin:
yeryüzü.
466 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,456,457,458,459,460,461,462,463,464,465 467,468,469,470,471,472,473,474,475,476,...1482
Powered by FlippingBook