Sözler - page 758

tutamaz. O âyine ne kadar afla¤› ise, o kadar az görür.
Fakat, o âyine ile yükse¤e ç›kt›kça, o âyinenin mukabil
dairesi genifllenir; git gide, bütün iki taraf mesafeyi bir-
den, bir anda tutar. ‹flte flu âyine, flu vaziyette onun irti-
sam›nda, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine
mukaddem muahhar, muvaf›k muhalif denilmez.
‹flte,
kader, ilm-i ezelîden oldu¤u için; ilm-i ezelî, hadi-
sin tabiriyle, manzar-› âlâdan, ezelden ebede kadar her
fley, olmufl ve olacak, birden tutar, ihata eder bir ma-
kam-› âlâdad›r.
Biz ve muhakemat›m›z, onun haricinde
olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarz›nda olsun.
•
Beflincisi
: Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku
var. Yani, flu müsebbep, flu sebeple vukua gelecek. Öyle
ise, denilmesin ki, “Madem filân adam›n ölmesi, filân va-
kitte mukadderdir; cüz-i ihtiyar›yla tüfek atan adam›n ne
kabahati var? Atmasayd›, yine ölecekti?”
Sua l
: Niçin denilmesin?
E l c ev ap
: Çünkü, kader onun ölmesini onun tüfe¤iy-
le tayin etmifltir. E¤er onun tüfek atmamas›n› farz etsen,
o vakit kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun. O va-
kit ölmesini ne ile hükmedeceksin? Ya Cebrî gibi, sebe-
be ayr›, müsebbebe ayr› birer kader tasavvur etsen, ve-
yahut Mutezile gibi, kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve
Cemaati b›rak›p f›rka-i dâlleye girersin. Öyle ise, biz
ehl-i hak deriz ki, “Tüfek atmasayd›, ölmesi bizce meç-
hul.” Cebrî der: “Atmasayd› yine ölecekti.” Mutezile der:
“Atmasayd› ölmeyecekti.”
adem-i taallûk:
alâkas›zl›k, alâ-
kas› bulunmama.
âyine:
ayna.
Cebrî:
Cebriye f›rkas›ndan olan.
cereyan:
olma, meydana gelme.
cüz-i ihtiyarî:
seçim gücü, irade,
diledi¤i gibi hareket edebilme ka-
biliyeti.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk.
ehl-i hak:
hak yolunda olan; ehl-
i sünnet.
ehl-i sünnet ve cemaat:
‹slâm›
ilk günkü safl›¤›yla kabul edip, Hz.
Peygamberin sünnetinden ve yo-
lundan ayr›lmayanlar.
ezel:
bafllang›c› olmayan geçmifl
zaman.
farz etme:
var sayma.
filân:
ismi belli olmayan özel is-
min yerini tutar.
f›rka-i dâlle:
hak yoldan ayr›lm›fl
topluluk.
hadis:
Peygamberimizin sözü,
emir ve hareketi.
hâlât:
hâller, durumlar.
hariç:
d›fl›nda.
hükmetmek:
karar vermek.
ihata:
kuflatma.
ilm-i ezelî:
Cenab-› Hakk›n son-
suz ezelî ilmi.
inkâr:
reddetme, inanmama.
irtisam:
resmolma, resimleme.
kabahat:
suç.
kader:
Cenab-› Hakk›n her fleyi
olmadan önce takdir etmesi,
plânlamas›.
makam-› âlâ:
en yüksek, yüce ve
kudsî makam.
manzar-› âlâ:
en yüce ve kudsî
bak›fl yeri.
mazi:
geçmifl zaman.
meçhul:
bilinmeyen.
mesafe:
uzakl›k.
muahhar:
sonra olan, sonraki.
muhakemat:
düflünmeler, ak›l
yürütmeler.
muhalif:
ayk›r›l›k gösteren, uy-
mayan.
mukabil:
karfl›, karfl›l›k.
mukaddem:
zaman bak›m›n-
dan önde olan, önceki.
mukadder:
Allah taraf›ndan
ezelde takdir olunmufl.
Mutezile:
Emevîler devrinde
ortaya ç›kan, meseleleri s›rf
ak›lla izaha çal›flan, aklî esas-
lara dayanarak kul, fiilinin ya-
rat›c›s›d›r demekle kaderi in-
kâr yoluna giden ve hak mez-
heplerden ayr›lan itikadî bir
f›rka.
muvaf›k:
uygun.
müsebbep:
sebep olunarak
meydana getirilen.
sual:
soru.
taallûk:
alâka, ilgi.
tabir:
ifade, söz.
tarz:
flekil, biçim.
tasavvur:
zihinde flekillendir-
me, tasarlama.
tayin:
belirleme, belirli k›lma.
vakit:
zaman.
vaziyet:
durum, durufl.
vuku:
meydana gelme.
758 | SÖZLER
Y
‹RM‹
A
LTINCI
S
ÖZ
1...,748,749,750,751,752,753,754,755,756,757 759,760,761,762,763,764,765,766,767,768,...1482
Powered by FlippingBook