Sözler - page 794

Aleyhissalâtü Vesselâm› görmeleri, velâyet-i Ahmediye
(a.s.m.) nuruyla sohbettir. Demek, Resul-i Ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâm›n onlar›n nazarlar›na temessül ve te-
zahür etmesi, velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) cihetindedir,
nübüvvet itibar›yla de¤il. Madem öyledir; nübüvvet dere-
cesi velâyet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki soh-
bet de o derece tefavüt etmek lâz›m gelir.
Sohbet-i Nebeviye ne derece bir iksir-i nuranî oldu¤u
bununla anlafl›l›r ki: Bir bedevî adam, k›z›n› sa¤ olarak
defnedecek bir kasavet-i vahfliyânede bulundu¤u hâlde
gelip, bir saat sohbet-i nebeviyeye müflerref olur; daha
kar›ncaya aya¤›n› basamaz derecede bir flefkat-i rahîmâ-
neyi kesb ederdi. Hem, cahil, vahflî bir adam, bir gün
sohbet-i nebeviyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gi-
bi memleketlere giderdi, mütemeddin kavimlere mual-
lim-i hakaik ve rehber-i kemalât olurdu.
‹K‹NC‹ SEBEP:
Yirmi Yedinci Sözdeki içtihat bahsinde
beyan ve ispat edildi¤i gibi, Sahabeler ekseriyet-i mutla-
ka itibar›yla kemalât-› insaniyenin en âlâ derecesindedir-
ler. Çünkü, o zamanda, o ink›lâb-› azîm-i ‹slâmîde hay›r
ve hak bütün güzelli¤iyle, fler ve bat›l bütün çirkinli¤iyle
görülmüfl ve maddeten hissedilmifl. fier ve hay›r ortas›n-
da öyle bir ayr›l›k ve kizb ve s›dk mabeyninde öyle bir
mesafe aç›lm›flt› ki, küfür ve iman kadar, belki Cehen-
nem ve Cennet kadar beynleri uzaklaflt›. Kizb ve fler ve
bat›l›n dellâl› ve numunesi olan Müseylime-i Kezzab ve
maskaraca kelimeleri oldu¤undan, f›traten hissiyat-› ulvi-
ye sahibi ve maâlî-i ahlâka meftun ve izzet ve mübahata
âlâ:
yüce, üstün.
bat›l:
gerçe¤e uymayan, do¤ru
ve hakl› olmayan; gerçek d›fl›, ya-
lan.
bedevî:
göçebe.
beyan:
aç›klama.
beyn:
ara.
cihet:
yön.
defnetmek:
gömmek.
dellâl:
ilân edici.
ekseriyet-i mutlaka:
kesin ço-
¤unluk.
f›traten:
yarat›l›fl itibar›yla.
hak:
do¤ru, gerçek.
hay›r:
iyilik.
hissiyat-› ulviye:
yüce duygular.
içtihat:
din âlimlerinin fler’î esas-
lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
uygun flekilde bir konuda fikir or-
taya koymalar›, hüküm vermele-
ri.
iksir-i nuranî:
nurlu, flifal› ve çok
tesirli ilâç.
iman:
inanma.
ink›lâb-› azîm-i ‹slâmî:
‹slâm›n
meydana getirdi¤i büyük de¤i-
flim.
ispat:
do¤rulama.
izzet:
fleref, yücelik.
kasavet-i vahfliyâne:
vahflîce ka-
t›l›k.
kavim:
millet.
kemalât-› insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kesb:
kazanma, elde etme.
kizb:
yalan.
küfür:
inkâr, inançs›zl›k.
maâlî-i ahlâk:
ahlâk›n yükseklik-
leri.
mabeyn:
ara, aras›nda.
maskara:
gülünç, rezil.
mazhar:
eriflmifl, kavuflmufl.
meftun:
vurgun, düflkün, tutkun.
muallim-i hakaik:
gerçekleri an-
latan ö¤retmen.
mübahat:
mübah fleyler; günah›
ve zarar› olmayan fleyler.
Müseylime-i Kezzab:
yalanc›
peygamber Müseylime.
müflerref:
flereflendirilmifl.
mütemeddin:
medenîleflmifl,
ilerlemifl, medenî.
nazar:
bak›fl.
numune:
örnek.
nübüvvet:
peygamberlik.
rehber-i kemalât:
do¤rular› mü-
kemmelen gösteren rehber.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
Kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle flereflenen ve
onun sohbetlerine kat›lan
mü’min kimse.
sohbet-i nebeviye:
Peygam-
berimizin sohbeti.
s›dk:
do¤ruluk.
flefkat-i rahîmâne:
mükem-
mel flekildeki merhamet ve
flefkat duygusu.
fler:
kötülük.
tefavüt:
farkl›l›k.
temessül:
görünme, flekillen-
me.
tezahür:
belirme, görünme.
vahflî:
yabanî.
velâyet:
ermifllik, Allah dost-
lu¤u.
velâyet-i Ahmediye:
Pey-
gamberimizin velîli¤i.
794 | SÖZLER
Y
‹RM‹
Y
ED‹NC‹
S
ÖZ
1...,784,785,786,787,788,789,790,791,792,793 795,796,797,798,799,800,801,802,803,804,...1482
Powered by FlippingBook