Sözler - page 801

1
p
?p
YÉn
Ø r
dÉn
c o
Ön
Ñ° s
ùdn
G
s›rr›nca, bütün ümmetin hasenat›ndan
onlara hisse ç›kar. Ümmetin
2
/
¬p
HÉn
ër
°Un
Gn
h /
¬p
d'
G = '
¤n
Yn
h m
ós
ªn
ëo
e Én
fp
óu
«°n
S '
¤n
Y u
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
demesiyle, Sa-
habelerin bütün ümmetin hasenat›ndan hissedarl›klar›n›
gösteriyor.
Hem, nas›l ki bir a¤ac›n kökündeki küçük bir meziyet,
a¤ac›n dallar›nda büyük bir suret al›r, büyük bir daldan
daha büyüktür; hem, nas›l ki mebdede küçük bir irtifa,
gittikçe bir yekûn teflkil eder; hem, nas›l ki nokta-i mer-
keziyeye yak›n bir i¤ne ucu kadar bir ziyadelik, daire-i
muhitada bazen bir metre kadar ziyadeye mukabil geli-
yor; aynen flu dört misal gibi, Sahabeler, ‹slâmiyetin fle-
cere-i nuraniyesinin köklerinden, esaslar›ndan olduklar›;
hem, bina-i ‹slâmiyetin hutut-u nuraniyesinin mebdein-
de, hem cemaat-i ‹slâmiyenin imamlar›ndan ve adetleri-
nin evvellerinde, hem flems-i nübüvvet ve sirac-› hakika-
tin merkezine yak›n olduklar›ndan, az amelleri çoktur,
küçük hizmetleri büyüktür. Onlara yetiflmek için, hakikî
Sahabe olmak lâz›m geliyor.
r
ºp
¡u
jn
Ép
H p
?ƒo
ét
ædÉn
c»/
HÉn
ër
°Un
G
{
n
?Én
b …/
ò s
dG
p
¿
m
ós
ªn
ëo
e n
Éfp
óu
«°n
S '
¤n
Y u
?n
°U -n
G
z
/
Êr
ôn
b p
¿ho
ôo
?r
dG o
ôr
«n
N{ n
h z r
ºo
àr
jn
ón
àr
gp
G r
ºo
àr
jn
ón
àr
bp
G
3
r
º u
?° n
S n
h
p
¬p
Ñ r
ë n
°U n
h /
¬ p
d'
G = '
¤ n
Y n
h
4
o
º«
/
µ n
`?r
G o
º«
/
? n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
f p
G BÉ
n
æ n
à r
ªs
? n
Y É
n
e
s
’ p
G BÉ
n
æ n
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉ n
ër
Ñ
°o
S
* * *
SÖZLER | 801
Y
‹RM‹
Y
ED‹NC‹
S
ÖZ
Ashap:
Hz. Peygamberi görmüfl
ve onunla konuflmufl olan Müslü-
man kimseler.
bina-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyetin bi-
nas›.
cemaat-i ‹slâmiye:
‹slâm toplulu-
¤u.
daire-i muhita:
kuflatan daire.
esas:
as›l, temel.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil.
hakikî:
gerçek.
hasenat:
iyilikler.
hisse:
pay.
hissedar:
hisse sahibi.
hutut-u nuraniye:
nuranî çizgi-
ler.
ilhamen:
kalbe gelerek, bilgi kay-
naklar›na bafl vurmaks›z›n.
imam:
önde gelen, rehber.
irtifa:
yükseklik.
kaide:
temel, esas.
mebde:
bafllangݍ.
meziyet:
üstünlük vasf›.
misal:
örnek.
mukabil:
karfl›l›k.
münezzeh:
uzak, beri.
nokta-i merkeziye:
merkezî
nokta.
Rab:
Allah.
rahmet:
ac›ma.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü
görmekle flereflenen ve onun
sohbetlerine kat›lan mü’min kim-
se.
Sahabî:
Sahabe.
salât:
dua.
selâm:
selâmet, esenlik.
sirac-› hakikat:
do¤ruluk kandili.
suret:
biçim.
flecere-i nuraniye:
nurlu a¤aç.
flems-i nübüvvet:
peygamberlik
günefli.
tenzih:
her türlü eksik ve nok-
sandan uzak ve yüce tutma.
teflkil:
meydana getirme, flekil
verme.
ümmet:
nesil, millet.
yekûn:
toplam, tutar.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Bir fleye sebep olan, o fleyi iflleyen gibidir. (“Bir hayr›n yolunu gösteren, onu iflleyen gibi-
dir” (
Feyzü’l-Kadîr
, c.3, s. 537, hadis no: 4250) hadisinden ilhamen söylenmifl bir kaide.)
2.
Allah’›m, Efendimiz Muhammed’e ve âl ve Ashab›na rahmet eyle.
3.
Allah’›m, “Sahabîlerim y›ld›zlar gibidir. Hangisine uyarsan›z yolunuzu bulursunuz” (
Keflfü’l-
Hafa
, 1:132.) ve “Nesillerin en hay›rl›s› benim içinde bulundu¤um nesildir” (
Keflfü’l-Hafa
, 1:396.)
diye buyuran Efendimiz Muhammed’e, Onun Âl ve Ashab›na salât ve selâm eyle.
4.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)
1...,791,792,793,794,795,796,797,798,799,800 802,803,804,805,806,807,808,809,810,811,...1482
Powered by FlippingBook