Sözler - page 811

ve hayats›z maddeler, orada fluurlu hayattard›rlar. Bura-
daki insanlar gibi orada da a¤açlar, buradaki hayvanlar
gibi oradaki tafllar, emri anlar ve yapar. Sen bir a¤aca
desen, “Filân meyveyi bana getir”; getirir. Filân tafla de-
sen, “Gel”; gelir. Madem tafl, a¤aç bu derece ulvî bir su-
ret al›rlar; elbette, ekl ve flürb ve nikâh dahi, hakikat-›
cismaniyelerini muhafaza etmekle beraber, Cennetin
dünya fevkindeki derecesi nispetinde, dünyevî derecele-
rinden o derece yüksek bir suret almalar› iktiza eder.
Sua l
:
1
s
Ön
Mn
G r
øn
e n
™n
e o
Ar
ôn
ª r
dn
G
s›rr›nca, “
Dost dostuyla
beraber Cennette bulunacakt›r.
” Hâlbuki, basit bir bede-
vî, bir dakikada, sohbet-i Nebeviyede, lillâh için bir mu-
habbet peyda eder. O muhabbetle, Cennette Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda bulunmas› lâz›m gelir.
Hâlbuki, gayr-i mütenahi feyze mazhar Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm›n feyzi, bir basit bedevî feyziyle
nas›l birleflir?
El c e va p
: Bir temsil ile, flu ulvî hakikate flöyle bir
iflaret ederiz ki:
Meselâ, gayet güzel ve flaflaal› bir ba¤da, muhteflem
bir zat, gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir sey-
rangâh öyle bir surette ihzar etmifl ki, kuvve-i zaikan›n
hissedecek bütün lezaiz-i mat’umat› cami, kuvve-i bâs›ra-
n›n hofluna gidecek bütün mehasini flamil, kuvve-i haya-
liyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müfltemil, ve hakeza,
bütün havass-› zahire ve bât›nay› okflayacak ve memnun
SÖZLER | 811
Y
‹RM‹
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
keyif:
nefle.
kuvve-i bâs›ra:
görme duygusu.
kuvve-i hayaliye:
hayal duygu-
su.
kuvve-i zaika:
tat alma duygusu.
lâz›m:
gerekli.
lezaiz-i mat’umat:
yiyeceklerde-
ki lezzetler.
lillâh:
Allah için.
mazhar:
sahip olan, kavuflmufl
olan.
mehasin:
güzellikler.
memnun:
mutlu.
muhabbet:
sevgi.
muhafaza:
koruma.
muhteflem:
ihtiflaml›, görkemli,
gösteriflli.
müfltemil:
içine alan.
müzeyyen:
süslenmifl, süslü, be-
zenmifl.
nikâh:
evlilik.
nispet:
oran.
peyda:
meydana gelme.
Peygamber:
Allah’›n elçisi; Hz.
Muhammed.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med.
seyrangâh:
gezinti ve seyir yeri.
s›rr›nca:
hakikatine göre.
sohbet-i nebeviye:
Peygamberi-
mizin sohbeti.
sual:
soru.
suret:
flekil, biçim.
flamil:
içine alan, kapsayan.
flaflaa:
gösterifl.
fluur:
bilinç, ak›l.
flürb:
içme.
temsil:
benzetme.
ulvî:
yüksek, yüce.
zat:
kifli, flah›s.
ziyafet:
ikram için verilen yemek.
züht:
zühtle ilgili hadisler.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
bedevî:
flehir hayat›ndan
uzakta çölde yaflayan, göçe-
be.
birr:
iyilikle ilgili hadisler.
cami:
içinde bulunduran.
dünyevî:
dünyaya ait.
edep:
güzel terbiye.
ekl:
yeme.
fevk:
üst, üzeri.
feyiz:
ilim, irfan, manevî gü-
zellikler.
filân:
her hangi bir.
garaip:
flafl›rt›c›, hayret verici
fleyler.
gayet:
son derece.
gayr-i mütenahi:
sonsuz.
hadis-i flerif:
Peygamberimi-
zin hadisleri.
hakeza:
bunun gibi.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i cismaniye:
hakikî
beden ve cisim..
havass-› zahire ve bât›na:
görünen ve görünmeyen his-
ler ve duygular.
hayats›z:
cans›z.
hayattar:
canl›, yaflayan.
hissetmek:
alg›lamak.
ihzar:
haz›rlama.
iktiza:
gerekme.
1.
Buharî
, Edep: 96;
Müslim
, Birr: 165;
Tirmizî
, Züht: 50;
Darimî
, Rikak: 71.
1...,801,802,803,804,805,806,807,808,809,810 812,813,814,815,816,817,818,819,820,821,...1482
Powered by FlippingBook