Sözler - page 852

her bir zerre bir vazife ile, bir muayyen mekâna gitmek
için memurdur gibi gayet muntazam toplan›yorlar.
Hem, gidiflat›ndan görünüyor ki, bir Fail-i Muhtar’›n
bir kanun-u mahsusu ile sevk edilip, cemadat âleminde
mevalide, yani zîhayat âlemine girerler.
Sonra, nizamat-› muayyene ve harekât-› muttar›da ile
ve desatir-i mahsusa ile r›z›k olarak bir bedene girip, o
beden içinde dört matbahta piflirildikten sonra ve dört
ink›lâbat-› acibeyi geçirdikten sonra ve dört süzgeçten
süzüldükten sonra bedenin aktâr›na yay›larak, bütün
muhtaç olan azalar›n muhtelif ve ayr› ayr› derece-i ihti-
yaçlar›na göre, Rezzak-› Hakikî’nin inayetiyle ve munta-
zam kanunlar› ile ink›sam ederler.
‹flte o zerrattan hangi zerreye bir nazar-› hikmetle bak-
san göreceksin ki, basîrâne, muntazamâne, semiâne, alî-
mâne sevk olunan o zerreye, kör ittifak, kanunsuz tesa-
düf, sa¤›r tabiat, fluursuz esbap, hiç ona kar›flamaz. Çün-
kü, her birisi unsur-u muhitten tut, tâ beden hüceyresine
kadar hangi tavra girmifl ise, o tavr›n kavanin-i muayye-
nesi ile güya ihtiyaren amel ediyor, muntazaman giriyor.
Hangi tabakaya sefer etmifl ise, öyle muntazam ad›m at›-
yor ki, bilbedahe bir Saik-i Hakîm’in emri ile gidiyor gi-
bi görünüyor. ‹flte, böyle muntazam tav›rdan tavra, taba-
kadan tabakaya, git gide hedef-i maksad›ndan ayr›lma-
yarak, tâ makam-› lây›¤›na, meselâ Tevfik’in göz be-
be¤ine emr-i Rabbanî ile girer, oturur, çal›fl›r. ‹flte bu hâl-
de, yani erzaktaki tecelli-i rububiyet gösteriyor ki, iptida
aktâr:
her taraf, her yer.
âlem:
dünya.
alîmâne:
bilerek.
amel:
fiil, ifl.
basîrâne:
görerek.
beden:
vücut.
bilbedahe:
apaç›k.
cemadat:
cans›zlar.
derece-i ihtiyaç:
ihtiyaç nispeti.
desatir-i mahsus:
özel kurallar.
emr-i Rabbanî:
Allah’›n emri.
erzak:
yiyecek, içecek.
esbap:
sebepler.
fail-i muhtar:
istedi¤ini yapan,
dile¤inde serbest.
gayet:
son derece.
gidiflat:
ifllerin gidifl tarz›.
güya:
sanki.
harekât-› muttar›da:
birbirini iz-
leyen düzenli hareketler.
hedef-i maksat:
ulaflmak isteni-
len hedef.
hüceyre:
hücrecik, küçük hücre.
ihtiyaren:
seçerek, arzusuna gö-
re.
inayet:
yard›m, ihsan, lütuf.
ink›lâbat-› acibe:
hayret uyand›-
racak de¤ifliklikler.
ink›sam:
bölünme.
iptida:
bafllangݍ.
ittifak:
birleflme, birlik.
kanun-u mahsus:
özel kanun.
kavanin-i muayyene:
belirli ka-
nunlar.
makam-› lây›k:
lây›k oldu¤u ma-
kam.
matbah:
mutfak.
mekân:
yer, ikametgâh.
memur:
emir ile hareket eden.
mevalide:
üremekle mevcuda
kat›lma.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
muntazaman:
düzenli olarak.
muntazamâne:
düzenli flekilde.
nazar-› hikmet:
varl›klardaki
anlam ve ince s›rlar› araflt›ran
bak›fl.
nizamat-› muayyen:
belir-
lenmifl düzenlemeler.
Rezzak-› hakikî:
gerçek r›z›k
verici olan Allah.
r›z›k:
yiyecek, içecek fley,
az›k.
Saik-i Hakîm:
her fleyi bir
hikmet ile sevk eden Allah.
semiâne:
ifliterek.
fluur:
idrak, bilinç.
tabiat:
canl›-cans›z varl›klar.
tav›r:
tutum, durum, vaziyet.
tecelli-i rububiyet:
rububi-
yetin tecellisi.
unsur-u muhit:
genifl alana
yay›lm›fl unsurlar.
vazife:
görev.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
maddenin en küçük
parças›, atom.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
852 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,842,843,844,845,846,847,848,849,850,851 853,854,855,856,857,858,859,860,861,862,...1482
Powered by FlippingBook