Sözler - page 899

olduklar› hâlde, onlar›n maani-i cemîleleri muhafaza olu-
nup, sabit ve bâkî kal›r. fiu a¤ac›n geçen bahardaki yap-
rak ve çiçek ve meyvelerinin ruhlar› olmad›¤›ndan, flu
bahardaki emsalinin hakikatçe ayn›lar›d›r; yaln›z teflah-
husat-› itibariyede fark var. Fakat, o itibarî teflahhuslar,
her vakit tecelliyat› tazelenmekte olan fluunat-› esma-i
‹lâhiyenin maanilerini ifade için flu bahardakiler, ayr› te-
flahhusatla onlar›n yerine geldiler.
•
Dördüncüsü:
Hadsiz âlem-i misal gibi gayet genifl
âlem-i melekût ve gayrimahdut sair uhrevî âlemlere birer
mahsulât veya tezyinat veya levaz›mat gibi onlara müna-
sip fleyleri yetifltirmek için flu dar mezraa-i dünyada, ze-
min yüzünün tezgâh›nda ve tarlas›nda, Hakîm-i Zülcelâl,
zerrat› tahrik edip, kâinat› seyyale ve mevcudat› seyyare
ederek flu küçük zeminde o pek büyük âlemlere pek çok
mahsulât-› maneviye yetifltiriyor. Nihayetsiz hazine-i kud-
retinden nihayetsiz bir seyli dünyadan ak›tt›r›p, âlem-i
gayba ve bir k›sm›n› ahiret âlemlerine döküyor.
•
Beflincisi:
Nihayetsiz kemalât-› ‹lâhiyeyi, hadsiz ce-
levat-› cemaliyeyi ve gayetsiz tecelliyat-› celâliyeyi ve gay-
rimütenahi tesbihat-› Rabbaniyeyi flu dar ve mahdut ze-
minde ve mütenahi ve az bir zamanda göstermek için
zerrat› kemal-i hikmetle kudretiyle tahrik edip, kemal-i
intizamla tavzif ederek, mütenahi bir zamanda, mahdut
bir zeminde gayrimütenahi tesbihat yapt›r›yor, gayri-
mahdut tecelliyat-› cemaliye ve celâliye ve kemaliyesini
gösteriyor, çok hakaik-› gaybiye ve çok semerat-› uhrevi-
ye ve fânîlerin bâkî olan hüviyet ve suretlerinden pek
SÖZLER | 899
O
TUZUNCU
S
ÖZ
hakaik-i gaybiye:
gizli ve bilin-
meyen gerçekler.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Zülcelâl:
Hikmet ve Celâl
sahibi Allah.
hazine-i kudret:
kudretin sonsuz
gizli hazineleri.
hüviyet:
hakikî mahiyet, kiflilik.
itibarî:
var say›lan, gerçek olma-
yan.
kâinat:
evren, tüm yarat›lm›fllar.
kemalât-› ‹lâhiye:
‹lâhî güzellik
ve mükemmellik.
kemal-i intizam:
mükemmel ve
kusursuz düzen.
kemal-› hikmet:
tam ve mükem-
mel bir hikmet.
kudret:
güç, iktidar.
levaz›mat:
ihtiyaçlar.
maani:
anlamlar.
maani-i cemîle:
güzel anlamlar.
mahdut:
s›n›rl›.
mahsulât:
ürünler.
mahsulât-› maneviye:
manevî
ürünler.
mevcudat:
varl›klar.
mezraa-i dünya:
dünya tarlas›.
muhafaza:
koruma.
münasip:
uygun.
mütenahi:
sonu gelen, biten; s›-
n›rl›.
nihayetsiz:
sonsuz.
sair:
di¤er.
semerat-› uhreviye:
ahiretteki
faydalar› ve sevab›.
seyl:
ak›c›.
seyyale:
ak›c›.
seyyare:
gezici.
suret:
flekil, biçim.
fluunat-› esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n
isimlerinin gerekleri, gerektirdik-
leri; ‹lâhî ifller, fiiller, olaylar.
tahrik:
hareket ettirme.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme.
tecelliyat:
yans›malar, görünüm-
ler.
tecelliyat-› celâliye ve cemaliye
ve kemaliye:
Allah’›n güzellik ve
yücelik ve mükemmellikle ilgili
s›fatlar›n›n yans›malar›.
tecelliyat-› celâliye:
Allah’›n aza-
met ve kudretinin kâinattaki iflle-
ri.
tesbihat:
mahlûkat›n yarat›c›s›n›
övmesi, methüsenas›.
tesbihat-› Rabbaniye:
mahlûka-
t›n Rablerine olan övgüsü, iflin sa-
hibini övmesi.
teflahhusat:
görünümler, flah›s
hâline gelmeler, cisimlenmeler.
teflahhusat-› itibariye:
varl›klar›n
duruma göre çeflitli görünümler
almas›, var say›lan görüntüler.
tezyinat:
süsler.
uhrevî:
ahirete ait.
zemin:
yer.
zerrat:
atomlar, zerreler.
âlem:
dünya.
âlem-i gayp:
bizim bilmedi¤i-
miz ve görmedi¤imiz dünya-
lar.
âlem-i melekût:
‹lâhî hü-
kümranl›¤›n tam olarak tecel-
li etti¤i, görünmeyen mana
âlemi.
âlem-i misal:
bütün varl›kla-
r›n ve olaylar›n görüntülerinin
yans›d›¤› madde ötesi âlem.
bâkî:
devaml›, sürekli; sonu
olmayan.
celevat-› cemaliye:
Allah’›n
güzel isimlerinin varl›klar üze-
rindeki görünümleri, akisleri.
emsal:
benzer.
fânî:
sonu olan.
gayetsiz:
sonsuz.
gayr-› mahdut:
s›n›r› olma-
yan.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sa-
y›s›z.
hadsiz:
sonsuz; s›n›rs›z.
1...,889,890,891,892,893,894,895,896,897,898 900,901,902,903,904,905,906,907,908,909,...1482
Powered by FlippingBook