Sözler - page 903

Ustas›n›n emrine tâbi olmazlarsa, her birine Sâni-i Kâ-
inat›n evsaf› kadar evsaf-› kemal verilmesi lâz›m gelir.
Feyâ sübhanallah! Z›nd›k maddiyyun gâvurlar, bir Va-
cibü’l-Vücud’u kabul etmediklerinden, zerrat adedince
bat›l âliheleri kabul etmeye mezheplerine göre muztar
kal›yorlar. ‹flte flu cihette, münkir kâfir, ne kadar feylesof
âlim de olsa, nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir,
bir echel-i mutlakt›r.
Üçüncü Nokta
fiu nokta, Birinci Noktan›n ahirinde vaat olunan alt›n-
c› hikmet-i azîmeye bir iflarettir. fiöyle ki:
Yirmi Sekizinci Sözün ‹kinci Sualinin cevab›ndaki ha-
fliyede denilmiflti ki: Tahavvülât-› zerrat›n ve zîhayat ci-
simlerde zerrat harekât›n›n binler hikmetlerinden bir hik-
meti dahi, zerreleri nurland›rmakt›r ve âlem-i uhreviye
binas›na lây›k zerreler olmak için, hayattar ve manidar
olmakt›r. Güya cism-i hayvanî ve insanî, hatta nebatî,
terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir
k›flla, bir mektep hükmündedir ki, camia zerreler ona gi-
rerler, nurlan›rlar. Âdeta bir talim ve talimata mazhar
olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi görmekle,
âlem-i bekaya ve bütün eczas›yla hayattar olan dâr-› ahi-
rete zerrat olmak için liyakat kesb ederler.
Sua l :
Zerrat›n harekât›nda flu hikmetin bulunmas› ne
ile bilinir?
SÖZLER | 903
O
TUZUNCU
S
ÖZ
gâvur:
Allah’› inkâr eden, kâfir.
güya:
sanki.
harekât:
hareketler.
hafliye:
dipnot.
hayattar:
canl›.
hikmet:
amaç ve fayday› göze-
ten hedef; fayda ve maslahat.
hikmet-i azîme:
büyük hikmet,
amaç ve fayda.
hükmünde:
de¤erinde.
iflaret:
alâmet, delil.
kesb etmek:
kazan›m.
k›flla:
askerin e¤itim gördü¤ü
mekân.
letafet:
parlakl›k, incelik ve gü-
zellik.
liyakat:
lây›k olma.
maddiyyun:
maddeciler, madde-
ye tesir verenler.
manidar:
anlaml›.
mazhar olmak:
eriflme, nail ol-
ma.
mektep:
ö¤rencilerin e¤itim me-
kân›, okul.
mezhep:
bir meslek, yol, fikir ve
düflünce ekolü.
misafirhane:
yolcu evi.
muztar:
mecbur.
münkir kâfir:
inkârc› dinsiz.
nebatî:
bitkisel.
nihayet:
son.
nokta:
bir konunun önemli yeri.
nurland›rmak:
hayatland›rmak.
nurlanmak:
canland›rmak.
peyda etmek:
kazanmak.
Sâni-i Kâinat:
kâinat› ve her fleyi
mükemmel bir sanatla yaratan
Allah.
sual:
soru
tâbi:
uyan.
tahavvülât-› zerrat:
atomlar›n
hareketlili¤i.
talim:
e¤itim.
talimat:
bilgilendirme, e¤itimler.
terbiye:
ö¤retim, besleme, bü-
yütme, yaflatma.
Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› zorunlu
olan, var olmak için hiç bir sebe-
be ihtiyac› bulunmayan Allah.
vazife:
görev.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
atom, maddenin en küçük
yap›s›.
zîhayat:
canl›.
z›nd›k:
dinsiz.
adet:
say›.
âdeta:
sanki.
âlem-i beka:
devaml› ve kal›-
c› olan ahiret âlemi.
âlem-i uhreviye:
ahiret
âlemleri.
âlihe:
bat›l ilâhlar.
bat›l:
sap›k, yanl›fl yolda olan.
camit:
cans›z.
cehl-i azîm:
büyük cehalet.
cisim:
madde, beden.
cism-i hayvanî:
canl› bedeni.
dâr-› ahiret:
ahiret ülkesi.
echel-i mutlak:
son derece
bilgisiz, bilmedi¤ini bilmeyen.
ecza:
en küçük parçalar.
evsaf:
s›fatlar, özellikler.
evsaf-› kemal:
son derece
mükemmel özellikler.
feyâ sübhanallah:
ey her fle-
yin kendisini tesbih ederek
övdü¤ü Allah! (Hayret ifadesi
olarak da söylenir.)
feylesof âlim:
bilgin felsefeci.
1...,893,894,895,896,897,898,899,900,901,902 904,905,906,907,908,909,910,911,912,913,...1482
Powered by FlippingBook