Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Recep BOZDAĞ

Müstehcenlik de bir nevi şiddettir

Kadını, müstehcenliği en iyi kadınların anlatabileceğini düşündük. Üstelik bu kişi bir psikolog olursa bizleri daha iyi aydınlatacağını... Bakın Yasemin Hanım ropörtajımızın girişine şu sözlerle başlama gereğini hissetti:

“Bu konu hakkında bilimsel olarak çok şeyler söylenebilir. Ancak ben bu açıdan konuşmayacağım. Biraz klinik tecrübelerimle, biraz da hemcins olarak yaşadıklarımdan faydalanarak yorumlar getireceğim. Bilimsel verilere saygılıyım ancak yanlış yorumlara varmak istemem. Bilimsel yorumlara yapılırken, veriler toplanır hipotezler geliştirilir, teoriler üretilir. Benim kullandığım ifadeleri mutlakiyet ifadeleri ile değerlendirmeye almayın.”

* Kadınlar neden açık saçık giyinir?

İnsanlar varoluşsal dünyalarına çok önem verirler. Bu dünya üzerinden bir derinlik kazanırlar. Yaşadıkları olaylardan edindikleri bilgiler ve tecrübelerle, ruhsal tekâmül dediğimiz, Cenâb-ı Hakkın kişiyi imtihana tâbi tuttuğu her olayda bir tecrübe kazanılır. Kazanılan her tecrübe, insanı yaşantısı boyunca biraz daha ruhsal tekâmüle ve kemale ermeye götürür. Bazı insanlar kendi içsel ve ruhsal dünyasıyla kendini tetkik etmeye yönelir.

İnsanlarda görürüz, meselâ kimileri evini çok temizler, eviyle çok uğraşır. Daha çok kadınlar fizikî ve dış görünüm üzerinde çok fazla çalışırlar. Saçından tutun, ta ayak tırnaklarına kadar... Kendi öz bakımı; psikolojik anlamda çok doğru... Ama öz bakımın adı müstehcenliğe doğru kaydığında durum farklılaşıyor. Kendini, ruhsal olarak tekâmül ettiremediğinde, illa bir taraftan kendini göstermek, birileri tarafından görünmek ister. Ruhsal bir temayül vardır, varlığımızın birileri tarafında farkına varılması anlamında... Ruhsal anlamda, insanlar eserleri ile bunları ortaya koymadıklarında, varoluşsal olarak fıtrattan getirilen “birileri bizi farketsin, görsün” düşüncesi, bir yerden kendini gösteremeyince başka şekillerde açığa çıkıyor. Müstehcenlik; en belirgin şey nedir? Dikkat çekendir. Kamuda insanlar belirli bir giyim tarzı ile giyinirler. Açık olsun, örtülü olsun fark etmiyor. Ama müstehcenlik işin içine girince, açık da farkeder, kapalı da fark eder... Çünkü orada geleneğin kabul ettiği sınırlar aşılmıştır.

* Toplumumuzda dikkat çekecek şekilde her gün müstehcenlik artıyor. Gittikçe olağan hale de geliyor. Artmasını ve artık olağan karşılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müstehcenliği fiziksel anlamdan öteye de çıkaralım. İnsanların en önemli mahremiyetleri; evi, ailesi, ev dünyası vs. Hepsi mahremiyet alanları. Şöyle bir durum ortaya çıkarsa, onda da müstehcenlik vardır. Yani o ailenin değer yargıları, sınırları gittikçe artıyor. Meselâ iki insan bir şey yaşıyor. Bu onların özeli... Toplumu ve bizi hiç ilgilendirmiyor. Çıkıp diyorlar ki “biz ikimiz aşk yaşıyoruz” değil mi? Bunu söyleye söyleye sanki kulaklarımıza aşina ediyorlar. Sürekli şekilde işite işite kulaklarımızda, beynimizde yer ediniyor. Ben bu tarz mahremiyetlerin de dışavurumunu -kendi deldiği yasağı mıdır- yaşadığı değersiz hayatın hepsinin kamuoyu önünde ifşa edilmesi; bunu bedenden tutun da bireysel hayata kadar ya da ikili hayata kadar ele alabilirsiniz. Bunların ifşası ne demektir? Müstehcenlik.

Başka bir tanımıyla müstehcenlik nedir? Kapalı olması gereken bir yerin açılması, değil mi? Yineliyorum, kültürümüze uygun olmayandır. Kültürde her ailenin bir mahremiyeti vardır; düşüncenin, yaşantının, bedenin... Bunların hepsinin ifşası farklı farklı da olsa müstehcenliği ortaya çıkartır.

* Her türlü mahremiyetin ifşa edilmesini müstehcenlik olarak değerlendiriyorsunuz yani...

Biz o yapılan veya yaşanılanları görmek ya da duymak istemiyoruz. Topluma dönüp baktığımızda pek çok insan, bilmem seyrettiniz mi, Pişti adlı bir programda birilerinin hayatı vardı. Olayla ilgili bir bay, Gülşen adlı şarkıcıya daha tam boşanmadan ilân-ı aşk etmişti. Bir de tüm kamuoyundan destek bekliyor! Bu ne kadar abes bir şey. Yani tüm mahremiyetini ifşa ederek müstehcenliğe oynuyor ve destek bekliyor...

Toplumda her şeyin sınırları aşılıyor. Sınırların ihlâli aslında şudur: Saldırmaktır. Toplum bir şekilde herkesin sınırlarını ihlâl ederek, istenilmeyen şeyleri insanlara duydurarak, gördürerek bir şekilde şiddet uygulanıyor. Bu budur. İnsanın istemediği bir şeyi yaşaması şiddete tabi tutulmasıdır. Zira şiddet sadece fiziksel değildir. Toplumsal anlamda yaşadığımız en büyük şiddet de müstehcenlik aslında. Çünkü istemediğimiz bir çok şeye tanıklık ediyoruz. Tekrar ediyorum. Her türlü müstehcenlikte psikolojik şiddete maruz kalıyoruz.

* Geçmişte “ayıp”, “namus” meselesi yapılan açık-saçıklığın bugün bu boyutlara ulaşması çok düşündürücü. Burada esas etken nedir?

Bu öyle su götürür bir mesele ki... Bana göre yavaş yavaş eğitimden dini unsurların çekilmesiyle bu boyutlara ulaştı. Dini eğitim tercihlere bıraktırıldı. Din eğitimi kültür üzerine verilmeye başlandı. Din, kültürden öteye hayatıdır, yaşam biçimidir. Kültürü bilgi anlamında söylüyorum. Din bilgisi olarak... Yaşama yerine sadece kuru bilgi öğretiliyor okullarda. Şu olmadı mı? Din eğitimi yerine dinler tarihi vb. başlıklar “öğrenim” olarak sunuldu. Eğitim olarak verilmediği için önce oradan çekilmeler yapıldı. Sonra tedrici olarak müstehcenlik artmaya başladı... Sonra özel tv’lerin devreye girmesiyle mahremiyet sınırlarının yavaş yavaş aşılması, daha sonra garip garip yarışma programları medyada yer buldu. Özellikle görsel medya insanların sınırlarını çok fazla ihlal etti/ediyor. Bana göre en büyük etken medya. Medya, kişilerin değer yargıları üzerinden çok oynuyor. “Bu da ayıp mı, bu da günah mı?” diyerek şu yapıldı ya: “Biri Bizi Gözetliyor” gibi programlarla birlikte insanların doğrudan mahremiyetlerine saldırıldı. Evinizde sizin ne yaptığınızın, ne ettiğinizin mahremiyeti kalktı.

* Ama insanların kendi istemeleri de söz konusu değil mi bu yarışmalarda?

Tamam katılanlar bazı şeyleri kabul ediyorlar. Ama oraya katılanlar da, yukarıda bahsetmeye çalıştığımız bir süreçten geçip oraya geliyorlar. Toplum çok büyük bir değişim geçirmiyor mu, Cumhuriyet’ten, Tanzimat’tan bu yana? O kadar büyük bir değişim, yavaş yavaş ortaya dökülüyor ki, sanki onlar kendi istekleri ile oraya giriyormuş gibi gözüküyor. Dini bilgilerimiz ışığında bakarsak şöyleydi: Flört inancımıza göre yasak. Önceden görücü usulü ile, kişiler birbirlerine tavsiye edilip yapılan görüşmeler vardı. Değişen değer yargılarımızdan biri şu oldu: Flört ederek evlenmek şu an neredeyse bütün insanları arasında yaygın bir düşünce şekli ve bu normalize edilmiş bir halde. Bireysel hatalarımız şurada şurada olabilir. Ama toplumsal değerler anlamında, sizce kaç tane mütedeyyin aile, flört etmeden evliliği kızına ya da oğluna ciddî yasaklar koyarak yaşattırıyor. Maalesef bu normalize olan yasaklardan biri.

* Peki müstehcenliğin iman zaafiyeti ile ilişkisi nedir?

Çok önemli değil mi? Kişi imanla hayata baktığı zaman, diyor ya, “Hayatın hayatı imandır. Hayatın ziyasıdır.” Bu noktada imanî bir bakış açısı yoksa... Bir kere iman şunu getirir: Hayatınızı Allah ile anlamlandırmak. Her işinizde, her bakış açınızda, yaşantınızda, her tavır, davranış ve edanızın altında iman Allah adını akla getirdiği için, Allah’ın var olduğu yerde rıza devreye giriyor. “Ne yaparsam Cenâb-ı Hakk benden memnun olur. Başıma gelene ne kadar rıza gösterirsem bana kulu olarak daha iyi değerlendirir.” Bütün bu bakış açılarıyla birlikte kişi Allah rızasını gözeterek, yasakları gerçekten hiçbir zorlama ya da birilerinin öğretmesiyle bile olmadan içselleştirerek kendi kendine yasaklıyor. İmanî bakış açısıyla içselleştirdiğimiz değerlerimiz, artık kendi imanımızla, kendi vicdanımızla hareket etmeyi öğretiyor.

* Müstehcenliğin, açık saçık giyinmenin çevredekilerin/ötekilerin psikolojisine, ruh dünyasına etkisi nasıldır?

Eğer sizin müstehcenliğe karşı tutumunuz varsa, yanınızdaki kişiden elbette rahatsız olacaksınızdır, değil mi? Değerleriniz müstehcenliğe karşı ise, yanınızda bulunan kişi müstehcense bunun her an yanınızda bulunmasından rahatsız olacaksınız. Çünkü şu var: Bu kadar dikkat çekmek istemeyeceksiniz. Toplumda, dışarıda, arkadaş çevresinde... Sizin yakınınızdaki müstehcen kişi bir şekilde sizin parçanız ise, -arkadaşınız, akrabalarınız- bu sizi gerçekten çok incitir. Rahatsız olursunuz. Kendi içinizde bir çelişki ve sürekli içsel bir çatışma yaşarsınız. Çünkü yanınızdaki kişiden memnun değilsinizdir.

* Daha çok tanımadığımız bir kişiden bahsedecek olursak...

Sokakta karşı cinsiniz şu kadar müstehcen olarak yer alıyor. Biraz önce bahsettim. Kadın olarak, kadın bedeninin bu kadar ortada olmasından hakikaten rahatsızım. Yani adeta birileri bizim sınırlarımızı aşıyor ve biz bu konuda bir şey yapamıyoruz. Dindar olsun olmasın kadın da her zaman bir teşhircilik var. Sanki bedeniyle var olmak zorunda bırakılıyor. Toplum şunu yapmıyor mu? Meselâ kadın bir takım eserler ortaya koyuyor, çalışmalar yapıyor ve şunu fark ediyor; istediği dereceye gelememiş. Özellikle san'atçı camiası için söylüyorum; ne zaman ki sınırlarını aşmaya başlıyor, bakıyorsunuz daha ünlü oluyor. Ve bu ona şunu da öğretiyor; ben açılıp saçılırsam bu toplum, bu medya beni bir yere getiriyor. Böyle bir düşünceyle daha da fazla açılmaya başlıyor. Ötekilerin sınırlarını ihlâl ettiğinin farkına bile varmıyor.

* Müstehcenlik bireyi ve toplumu kısa, orta ve uzun vadede nasıl etkiler?

Ben çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla tesettür, daha öncelerden ailelerimiz çarşaflıydı. Bir dönemin ardından, genel anlamda da bakabiliriz, pardesüye geçmek. Sonra işte gördüğümüz şekildeki giyimlerle ortaya çıktı. Dün ve bugün nasıl etkiliyor? Müstehcenlikte bize öğretilen ve yaşatılan durumdan dolayı sınırlarımız olabildiğince genişliyor. Biraz daha biraz daha derken bizim tesettür olarak algıladığımız durumlar, yavaş yavaş daha da azalıyor. Meselâ geçmişte bu kadar fazla mini etek var mıydı? Benim ilk gençliğimde varmış, ama ben hatırlamıyorum. Şimdi o kadar yaygın ki... Bunun yanında dar pantolonlar ve elbiseler... Öyle ki, hem kadın, hem de erkek zihninde dar pantolon normalize oldu. Ben böyle devam ederse yarınımızın oldukça olumsuz etkileneceğini düşünüyorum. Önceleri bayanlar pantolon giyerlerdi boldu, bluz giyerlerdi boldu... Bunların yerini streç ve badi denen giyimler aldı. Ki, bunlar tüm vücut hatlarını ortaya çıkarıyor. Soruyorum şimdi, kaçımız “aa şu kadın dar pantolon giymiş, badi giymiş” diye hayretle bakıyoruz? Bakmıyoruz. Çünkü normalize olmuş.

* Müstehcenliğe maruz kalan gençler psikolojik ve manevî olarak nasıl etkileniyor?

Tesettürlü yaşamak, insanlar için aynı yere geliyoruz ama öyle; tesettürü yaşayan insanlar için birileri bedenine sahip çıktığı için çekemiyor. Karşı taraftaki hemcinsimiz biz de olanı açtığı için psikolojik olarak rahatsız oluyorsunuz. Sanki birisi evinizi açıp evinizin köşelerini geziyor gibi oluyor. Müstehcenliğe maruz kalan, değer yargıları olan ya da kendince muhafazakârlığını yaşayan gençler açısından bakıyorsak, bu gençler kendi hayat tarzlarını kurup böyle bir yaşantıya geçmek istediklerinde sürekli bir çatışma yaşarlar. Her müstehcen duruş, her müstehcen bayan erkek için bir tahrik unsuru. Kişi psikolojinde semptomların başında şu vardır ve psikolojinin başıdır: Arzu ve yasak. Bunların çatıştığı yerde semptom belirir. Semptom tedavi edilmezse patoloji halini alır. Burada hem dinini yaşamak isteyen, hem de müstehcenliğe maruz kalmak istemeyen karşı cins, arzu ve yasak arasında bir çatışmaya girer. Yani onda bir arzu var. O arzuyu yaşamak adına kendisi ile bir çatışma başlar. Bu onun çok zorlanacağı bir durum. Düşünün, o gün orucunu tutmak isteyen bir genç var. Onlardan duyuyoruz “Biz oruçluyuz, ama karşımızda öyle insanlar var ki ne yapacaksın?” diyorlar. Çok yakın bir tanıdığımız bir gün 300 metre öteden yerimize geldi. Dedi ki: “Oradan buraya zor gelebildim.” “Ne oldu” diye sorduk. O da, “Bütün kadınlar o kadar açılıp saçılmışlar ki, ben buraya kadar zor gelebildim. Niye böyle?” diye cevap verdi.

* Aslında “Niye böyle”yi konuşuyoruz, değil mi?

Kadınların şöyle bir durumu yok mu? Kadınların teşhir eden bir yapıları var. Göstermek, teşhir etmek; aslında bunun dayandığı nokta varoluş. Varolmak istiyor ve kendini orada gösteriyor. Kadın sürekli birilerinden şu geribildirimi alıyor: “Ne kadar güzelsin.” Bunun gibi çeşitli geribildirimlerle sözde kendini onore ediyor. Aslında bir şekilde kendi benliğini zedeliyor. Fiziken hoş olan bir bayan müstehcenliğe dayanarak kişileri kendine doğru çekiyor. Ancak ilişkiyi başlatan bir beğenidir, güzelliğin getirdiği bir beğeni, diyelim. Fakat ilişkiye geçildikten sonra bu kadının bedeni artık ikinci derecededir. Kişilik ve ilişkiler devreye girer. Kişilik devreye girdiğinde kadın bakar ki başlayan bir ilişkisi gitmiyor, gidemiyor. Yaşanan toplumdaki boşanma olayları da bunu göstermiyor mu?Kadınlar dış görünüşler ile o kadar uğraşıp ilişkiyi başlatabiliyorlar ama ilişkinin sonu gelmiyor. Süreç yok. Süreç bozuk yaşanıyor ve sonunda tahrip oluyor. Özetle kadınlar dış görünüşleri ile uğraşırken iç görünüşlerini bozuyorlar.

* Peki gençler toplumdaki açık saçıklık karşısında nasıl bir duruş sergileyecekler, neler yapacaklar?

Önce kişi kulluğunun en büyük vazifesi olan iman ve Allah’ın rızası ile yaşamayı öne almalı. Allah rızası için yapması gereken ne ise, bir genç, bu kadar tahrikin karşısında önce bunu yapabilmeli. Dini eğitim mi? Evet dini eğitim görmeli. Dini yaşamayı çalışan yerlere, kurumlara ve aile yaşantısına biraz daha bağlı kalmak. Elinden gelen ne ise, kendi rıza dairesinde; rıza dairesi aynı zamanda dayanaktır ona. Gençler, Cenâb-ı Hakkın rızasını kazandırabilecek manevi daireden dışarı çıkmama adına eğitim ve öğrenim görmeli ve elinden geldiğince alışkanlık kazanıp bu yaşantıyı sürdürmeye çalışarak bu kadar tahrip unsuruna karşı durabilirler. Zira böyle olmadığı takdirde, bir şekilde arzu ve istekleri onu istenmeyen yere çekecektir. Gençlik oturuncaya kadar, gençliğin hevesatı üzerine gelince karşı karşıya kaldığı çatışmalı durumun dinginleşmesi için bu dairede hareket ettiği takdirde çatışma dingin bir hal alabilir. Yoksa, sürekli arzu-yasak arasında kalıp halet-i ruhiyesi hep çatışma alanında kalacaktır. Dini bilgi ve aile gibi onu besleyebilecek kaynaklardan beslendiği takdirde, çok daha rahat olarak bütün tahriklere karşı mukavemet gösterecektir. Yani İslâmî ve manevî değerler, kaynaklar kendisine direnç kazandıracaktır.

Teşekkür ederim.

Recep BOZDAĞ

11.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (10.08.2006) - Devlet hatasını kabullenmeli

  (04.08.2006) - Çini, bizim mayamız

  (03.08.2006) - Sanatın zekâtı da öğretmek

  (24.07.2006) - Dünya insanlığın ölümüne seyirci

  (19.07.2006) - Türkiye’nin tarihî sorumluluğu var

  (17.07.2006) - Kayahan: Sanatçı hekim kadar sorumlu

  (10.07.2006) - Ayrımcılık yaparak güçlü Türkiye olunmaz

  (06.07.2006) - "Pakistanlı gıda değil, eğitim yardımı bekliyor"

  (04.07.2006) - Türkiye’nin çıkış yolu AB

  (03.07.2006) - Sivil, askerden emir almaz

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004