Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

İbadetin hikmet ve mahiyeti

İbadet, sadece Yüce Allah’ın emrettiği namaz, oruç ve hac gibi hususlardan ibaret olmadığı bilinmesi gereken önemli bir noktadır. Başka bir deyimle, Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve hoşnutluğuna uygun düşen her şey ibadet olarak kabul edilir.

Yüce Allah’ın rızasıyla örtüşen her iş, hareket, eylem, tavır, davranış ve niyet birer ibadet çeşididir. Yani, namaz, oruç, hac ve zekât gibi ödevleri yerine getirmek ibadet sayıldığı gibi; içki, kumar, zina, faiz ve rüşvet gibi Yüce Allah’ın yasakladığı hususlardan—O’nun rızası için—uzak durmak da ibadetin ta kendisidir. Hatta bir takım sıkıntılara göğüs germek bile ibadetin bir çeşidi kabul edilir.

Ancak bu noktada, sayılan ibadet çeşitlerinde takas mantığının geçersizliğini vurgulamak gerekir. Yani, her ibadet çeşidi kendi şart ve standartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir. İbadet olarak saydığımız herhangi bir iyiliğin,–meselâ–farz orucun yerine ikame edilmesi düşünülemez. Her alandaki sorumluluk o noktada caridir ve cari olmaya devam edecektir.

Elbette ki, yapılması ‘gerekli olan’ farz yükümlülükler ile; yapılması ‘hoş karşılanan’ gönüllü vazifeler, mertebe ve derece bakımından birbirinden farklıdır. Ancak hiçbir alanda değiş-tokuş yöntemine başvurulmaması gerekir. Yaptığımız hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağı ve mutlaka mükâfatlandırılacağı bilgisinin yanı sıra; kendi keyfimiz doğrultusunda bazı ibadetleri diğerleri ile değiştirme ya da birini diğerinin yerine ikame etme cihetine başvuramayacağımızın da bilinmesi zorunludur. Yüzlerce fakiri doyurma erdemliğini yaşayan şefkatli ve varlıklı insanın,–meselâ–borcu olan hac vazifesinden kurtulabileceğini düşünmesi elbette yanlıştır. Hiç kuşkusuz İlâhî rıza doğrultusunda sergilediği o güzelim tavrın mükâfatını alacaktır; ancak bu, onun borcundan muaf tutulması anlamına gelmez.

Kâinatta yer alan canlı-cansız bütün varlıların arasında insanın çok özgün bir yere sahip olduğu bilinen bir husustur. Hiç kuşkusuz, insanda kendi dışındaki bütün varlıkların özellik ve kabiliyetleri bulunduğu gibi; cansız, bitki ve hayvanların sahip olmadıkları akıl, fikir, kalb ve şuur gibi çok özel ve çok değerli nimetlerle de donatılmıştır. Görünen ve görünmeyen pek çok varlık ve âlem, insanın hizmetine sunulmuştur. İnsan, kâinattan maddî olarak yararlandırıldığı gibi manevî cihazlarla da takviye edilmiş ve duygu yüklü bir özelliğe büründürülmüştür.

Anlatılan pencereden bakıldığında insana çok değer verildiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, insanın temel görevi Yaratıcısını tanımak ve verdiği ödevleri yerine getirmektir.

Bilinçli hareket eden insan, halis bir niyet ve güzel bir bakış ile günlük rutin davranışlarını ibadete çevirebilir.

‘Ben bu toplumun bir bireyi, bu ailenin bir ferdi olarak sorumluluklarımı yerine getirmek durumundayım; dolayısıyla her türlü üretkenliğim bu amaç içindir; Yaratanımı da unutmamalı ve farzlarımı yerine getirmeliyim’ düşüncesiyle hareket eden insanın bütün meşru koşuşturmaları bile ibadet olarak kaydedilir.

Ahiret hayatının kazanıldığı ve İlâhî isimlerin tecelli ettiği yer olması hasebiyle dünyadaki yaşantı son derece önemlidir. Elbette, fani olan yönünün farkında olarak dünya hayatının değerlendirilmesi gerekir. Bu yüzden halis bir niyet ve güzel bir yaklaşım ile sıradan günlük uğraşlarımız ibadete dönüştürülebilir.

Şu halde, çoluk çocuğun rızkını temin etmek bir ibadet olduğu gibi, topluma yararlı olma niyetiyle üretken bir tavır sergilemek de ibadettir. Yeter ki, İlâhî emirler yerine getirilsin ve yasak bölge olarak ilân edilen sınır ihlal edilmesin.

Daha bilinçli bir ibadet hayatına kavuşmamız dileğiyle...

[email protected]

Y. Doç. Dr. Cüneyt GÖKÇE

03.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004