"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayatın kıskacında ölüm

Hülya ÇİLEK
19 Eylül 2014, Cuma
“Cenazemi görünce ayrılık deme, bizim ölümümüz ebedî düğün, bayram günüdür.
 Beni kabre indirince sakın elveda deme, zira mezar cennetler topluluğu perdesidir. Batmayı gördün ya doğmayı da seyret! Güneşe ve aya batmadan ne ziyan gelir ki?…”  (Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî)
Gül bahçesinde diken var deyip ağlama bülbül, unutma gülünü koruyan dikenler var bir ömür. Her vuslatın bir firâkı var deyip susma ey gönül, unutma sessizliğin çığlıkları nâme-i zîşân olur. Var’ın yok’a; yok’un var’a dönüştüğü ömür, nisyan eyleme nice sultanlara mezar olmuştur o cihan-ı mühür… Yemindir ettiğin o rahmeti bol padişaha ve bil ki sırr-ı emânettir ey âdem sendeki ten-i câna… Ömür bu ne hesapsız tükenir ne hesabınla döner. Kader çarkı emirle uzanır ruhun temaşasına… Verilen söz tutulmuş mudur bilinmez, hesap vakti kapıdaysa kelâm dinlemez. Beden dalmıştır dünyaya hiç ayrılmak istemez, ademiyyet Âdem’e lütuftur çok kez bilinmez.
Fûzuli sultanımız der: “Zaman ey zaman! hem dostsun hem düşman”. Dönen akreple yelkovan kul olunca Âdem’e dost, nefsine mağlûbiyetle şeytana post… Yunus sultanımız söyler “Gerçek âşık isen mülke suret bezeme gil, mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar.”
Toprağın ruhunu okşamak var ölümde, mülkü Mâlik’e bırakmak var her canlının kaderinde. Ölümün güzel lâkin soğuk yüzü gülümser ilk defa bu terennüme… Anlarsan hayatın ta kendisidir ölüm aslında, çünkü ölmek için yaşamak var her ruhun mizâcında… Ne acınılası, fakat imrenilesi ömür, ne hesaplı lâkin hesapsız bir hayat, ne hüzünlü ve mutludur anılarda yaşanan, sırr-ı kadîmde kader defterine kaydolan… Ölüm sihirli kelâm, varlık ve yokluk arasından, var ile yokun bütünleştiği andan… Ne yok oluşa gidiş ne kadîm varlık telâşı, ölüm var edilmiş en güzel terazi… Varlığa açılan savaşın en mâhir miğferi, Râhim olanın rahmetinin timsâli… Yokluk hazinesinin en kıymetli menbaı ve ölüm-hayat kıskacının mu’cize-i şahı…
Başımıza taç, gönlümüze ilâç olmuş Üstad’tan bir veciz-i kelâm: “İnsan-ı mü’mine nur-u imanla gösterir ki, mevt, idam değil, tebdil-i mekândır. Ölüm, insan-ı mü’mini zindan-ı dünyadan bostan-ı Cinâna, huzur-u Rahmâna götüren bir musahhar at ve burak sûretini alır. Onun içindir ki, ölümün hakikatini gören kâmil insanlar, ölümü sevmişler. Daha ölüm gelmeden ölmek istemişler.” Ölümdür Yaradan’ın sunduğu en güzel hediye, yeniden doğuş lütfunun ta kendisi… Ölümdür ki her derde devâ, devâsıyla aşka şifa, “Ben”i “Sana” bağlayan yegane fezâ, aşık ruhlar sana olmuşken müptelâ, onları dünya zilletinden kurtaran en eğlenceli macera…
Güneşi bekleyen gece misali beklenir âşıklarca ölüm sireni… Kimine göre şeb-i arus, kimi için kara haberci… Eğer alırsan olur ya dünyada mazlûm âhı, bil ki Azrail inletir ten-i cânda zulmâtı… İnanana ölçüdür inanmayana hâd çizelgesi, ey ölüm her varlığın vazgeçilmez lezzeti! Âşıklara sunulur altın kadehte ölüm şerbeti, sanır ki ölüm, uyuturum herkesi… Ey ölüm sende âcizsin uyutamazsın Hakk’ı sevenleri…
 Ölümü uyutanlara selâm olsun!
Okunma Sayısı: 1932
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı