"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yüreğine sor

Hülya ÇİLEK
15 Kasım 2015, Pazar
Yüreğine sor kaç baharda üşüyen ruhuna serpiştirmiş aşk diye alnına vuran rahmet damlalarını…

Ve kaç mevsim saklamış ruhunda gizlediği coşup taşan sevda pınarını… Hangi şarkılarla yakmış vuslat kandilini ve nasıl sarılmış iki eliyle yüreğinde harlanan ateşe? 

Yüreğine sor nasılda küçücüktü, sımsıkı sarılmıştı o büyülü güce… Yalnızlığının ortasında yalnız olmadığını hissettiren kudrete… Uçurumun başında savunmasız ve çaresiz bırakırken ruhunu boşluğa, nasıl da tutuvermişti yaratan, sevdiceğinin ellerini şefkatle… Gözyaşları yağmur damlaları misali şıpır şıpır ıslatırken kalbini nasılda silivermişti hüznünü… 

Yüreğine sor hesap ve çıkar dünyasının bataklığında nasılda hesapsız ve çıkarsız sevivermişti yaratmanın kudretiyle âdemini… Güldüğünde güneşi, daldığında ayı, sevdiğinde baharı, ağladığında deryayı sunmuştu halet-i ruhaniyesini mutmain için… Ufak bir dudak kıpırtısı, bir şükür ifadesi için nasılda vermişti binler mahlûkatı emrine… Halifem diyerek nasılda sevgi şarabını tattırmıştı âdemini fesat ve kan dökücü bilen meleklerine… Secde emriyle âdemin efendisine, efendisinin âdeme aşkını mühürlemişti binler meleğin başıyla huzurunda…

Yüreğine sor yüzünde beliren çizgilerin, bükülen belin, ışığı sönmüş gözlerin ve ak düşmüş saçlarınla kim güzelliğin eşsiz abidesi olarak tanıtmıştı kâinata seni ve kim bir bebeğin masumiyeti ve güzelliğiyle eş tutmuştu senelerini muhabbetle secdede geçiren şefkatle sarmalanmış kimliğini…

Yüreğine sor kışın ayazı dondururken kalbini ve yakarken buz gibi soğuklar ölüme yüz tutmuş bedenini kim ısıtmıştı sıcacık dokunuşuyla toprakla bütünleşmek isteyen benliğini… Kim sunmuştu yeniden hayat iksirini ve kim kana kana içirmişti “zamanı var sevdanın ve vuslatın” diyerek kulluğun acıyla şerbetlenmiş halini…

Yüreğine sor acıların çığ gibi omuzlarına yüklenmiş tüketmekteyken sabır cevherini, nasılda üstünden almıştı “la tahzen” nidasıyla dertlerini… Özlemini çektiğin ne varsa nasılda bir göz kapağı mesafesinde sunmuştu en güzel akıl oyunlarıyla… Bir gülüşün için binler çiçek, bir bakışın için binler melek, bir duruşun için binler mahlûkat çevirmişti duâlarını aşık hakkı için maşuğun kapısına…

Yüreğine sor en güzel seslenişleriyle kim ısıtmıştı ayaza siper olmuş kalbini, kim cesaret denizinde yüzdürmüştü ürkek bakışlarınla kimliğini, kim tutuvermişti hiç bırakmama ahdiyle yalnızlığa sürüklenen ellerini… 

Yüreğine sor kim aşık kim maşuk olmuştu aşk deryasında boğulurken, kim hasret kim vuslat olmuştu şeb-i aruz kapısında, kim yanan, kim yakan olmuştu İbrahimî sedayla gül goncasında… Ve sor binler kez hiç yorulmadan, kim sana senden yakındı şah damarından…

Okunma Sayısı: 2481
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı