"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Daha ne desin?

Hülya YAKUT
18 Ocak 2015, Pazar
Mail atmış bir kardeşim. Sitem etmiş. Niye, niçin? diye sormuş…

Kırmadan, ama hakikate de açıklık getirerek cevap yazmaya çalıştım kendimce.

Fakat içimde bir şeyler kırılmıştı.

“Niye böyle oluyor Allah’ım” demekten kendimi alamayışıma, kardeş dediklerimin bunca sıkıntı ve imtihana rağmen üslûpta ısrarcı oluşlarını anlayamayışıma…

Futbol takımı tutar gibi “Nurculuk” olmaması kâline rağmen kimi zaman aksi tavırlar sergileyişimize anlam veremeyişime kızdım, kırıldım, incindim.

Bir sonraki derse gittiğimde ablamız başlamıştı.

Lem’alar’dan okuyordu.

Cevaplar peş peşe geldi.

“...Hadisedeki ağız yanmasıyla Risale-i Nur’dan küsmemek…” diyordu. Ve devam ediyordu:

“...Kardeşlerinden –sıkıntıdan gelen bahanelerle- nefret etmemek ve birbirine kusur bulmamak ve isnat etmemektir.”

Sıkıntılı zamanlar yaşıyoruz… Evet.

Zor günlerden geçiyoruz… Evet.

Anlaşılmıyoruz, anlatamıyoruz, muhatap bulamıyoruz… Evet..

Bu herkes için geçerli. Her itiraz edenin gerekçesi bu.

Buraya kadar tamam. Kimse haksız olduğunu bile bile, yanlış yerde durduğunu bile bile bu mücadeleyi vermez.

Hata şurada başlıyor.

Bunu zulüm noktasına taşımak. Hakaret, iftira boyutuna getirmek.

Yine okumaya devam ediyordu dersi yapan abla. Ben de not almaya devam.

“Başa gelen zulümlerde iki cihet var ve iki hüküm vardır: Biri insanın, biri kader-i İlâhinin.”

Sonra da insanın içini ısıtan, ümitvar kılan cümleler geliyor.

“Evet, kader, Risale-i Nur Talebelerini bu meclise çağırdı. Ve mücahade-i maneviye inkişaf etmesinin hikmeti, onları bu hakikatten çok sıkıntılı olan medrese-i Yusufiyeye sevk etti.”

Bu meclise çağrılmış olanlardan olmayı umarak şöyle düşündüm kendi kendime. Medrese-i Yusufiyede değiliz, ama iç sıkıntılarımız, huzursuz gecelerimiz, çok sevdiğimiz kardeşlerimizden, dâvâ arkadaşlarımızdan ayrılıklarımız Yusufî hapislerimizdir.

Aziz Üstad’ımın dediği gibi “İnsan zulmü ve bahanesi bir vesile oldu.”

Yoksa kimse demez ki “ben karar verdim zulüm yapacağım. Hizip çıkaracağım. Bir zamanlar birlikte yürüdüğüm dâvâ arkadaşlarıma kasıtlı olarak buğz edeceğim” diye.

Ve yine emir kıymetinde bir ihtar geliyor Nur Üstadımdan.

“Onun için sakınınız; biribirinize: Böyle yapmasaydın...” demeyiniz.

Bir de şu cümlelerle bizi daha dikkatli olmaya dâvet var.

“Su-i zan ve su-i tevilde, bu dünyada muaccel bir ceza var. Men dakka dukka kaidesiyle su-i zan eden su-i zanna maruz kalır.”

Başka işimiz mi yok?

Dışarıda kendilerine ulaşılmasını bekleyen o kadar insan var ki.

Geçenlerde bir hanımla yan yana oturduk. Ordan burdan derken çarpıcı bir şey söyledi. Sarsıldım.

“Tesettürlüyüm. İbadetlerimi de yapıyorum. Az-çok Risale-i Nurları da duymuşluğum var. Ama ta ki filan beylerle tanışıncaya kadar. İşte o zaman Risale-i Nurları hiç bilmediğimi anladım. O beyin verdiği beşlemeden sonra gerçek manada Nurcuları tanıdım. İlgim arttı”

Şimdi bu ve benzeri hanımları, beyleri iman ve Kur’ân hizmetinden haberdar etmek görevi var iken, zaten az ve bereketsiz olan zamanımızı niçin lüzumsuz hatta zararlı işlerle konuşmalarla ve yazışmalarla harcayalım?

“Mü’min kardeşinin harekâtını su-i tevil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda su-i tevile uğrar, cezasını çeker.”

Üstadım daha ne desin…

Daha bizi nasıl uyarsın..

İllâ da rüyalarımıza girip bizi ihtar mı etsin?

Okunma Sayısı: 1996
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    18.1.2015 16:29:57

    Şu hem kuvvet ve hem de nur olan ihlas ve nihayetsiz fedakârlığı içinde barındıran uhuvvet dustürlerine riayet etsek, ihtilaflar,çekişmeler.boğuşmalar ve her türlü sıkıntı ya taman yok olur veya en aza iner.Şu anda Nur talebelerinin yaşadığı en büyük sıkıntı, bu iki temel prensiplere,dustürlere gereği gibi uymamaktan kaynaklanıyor.Kim ne derse desin ihlas ve uhuvvet zedelenmiştir.Problemin esası budur.Bu iki nurani hakikat hayatımıza hayat olmadıkça da bu sıkıntılar sürüp gidecektir.Bunlara sım sıkkı sarılmaktan başka da çare yoktur.Sanal medyada ve diğer basın vasıtalarında dindarlar arasında yazılan yazılara bakınca insan hayratten hayrete düşüyor.Zihinler bulanmsın diye detaylarını yazmıyorum.Herkes bir çok örneklerini içtima-i hayatta mutlaka görmütür.Ya Rabbi müslümanlar arasında ihlası ve uhuvveti hakim kıl.Kalblerini birbirine ısındır.Amin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı