"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tabiat ölüyor

Meryem TORTUK
12 Eylül 2014, Cuma
Toprağın çocuklarıyız hepimiz. Toprağın ve gök yüzünün arasında ne varsa hepsiyle birlikte yaşamak mutlu eder insanı ancak. Hangisini çıkarabiliriz ki hayatımızdan. Bulutu, maviyi, yeşili, yağmur ve taşı, dağı…Ama insanoğlunun hırsları hepsini tehdit eder hale geldi. Yeşil kalan ve hâlâ bakir olarak ayakta kalmak için çırpınan ne kadar yerimiz kaldı ki elimizde.
Üzüntümü, kederimi, iç darlığımı, kendimle konuşmalarımı paylaşmak için koştuğum ormanlar artık küçücük bir avuç kadar kaldı. Her yıl Suriye tarafından gelen ya bir top mermisi, ya da bilinçli bir şekilde yakıldı. Zavallı orman halkı, çakalı, kirpisi, tilkisi küçücük kalan bu alana taşındı. Birkaç ay önce her ezan sesinde onlar da hep birlikte yakarışa geçiyorlardı. Ama şu an onların seslerini de duymuyoruz artık. Tabiat, insanın hırsları, acımasız ve sorumsuz tavırları yüzünden ölüyor. İnsan bindiği dalı hâlâ kesmeye devam ediyor. İnsan, kendisine sadece emanet verilmiş olanları sahipleniyor,  onların üzerinde canları da dahil olmak üzere her türlü tasarrufu yapacak kudret ve yetkiye sahip olarak görüyor kendini. Sonra tabiat ölüyor, insan da ölüyor, insanlık da ölüyor…
Ailemle birlikte orman gezilerine çıkmak en büyük keyifti. Oradaki bitkileri, canlıları keşfetmek, bir tilki, bir tavşan, bir yılan, bir kirpi yuvası keşfetmeye çalışırdık hep birlikte.  Ağustos böcekleri, çekirgeler saz çalar, karıncalar harıl harıl çalışır, bülbüller konser verir, serçeler kafileler halinde öbek öbek uçardı. Bülbül sesi duymak hakikaten şans artık, serçeler de göç etmez, ama nesilleri mi kurudu nedir ortalarda görünmüyorlar pek.
Geçen gün yeğenlerimi de alıp ormana kahvaltı yapmaya gittik. Dere kenarında, çam ağaçlarının altında güzel bir kahvaltı yaptık.  Yedi ve dokuz yaşında olan yeğenlerim derenin çok az olan suyunda yaşayan canlıları keşfetmek için koştular hemen. Minik birkaç yengeç yavrusu, dere balıkları ve bir su yılanı keşfettik. Öyle keyifliydiler ki.  Cırcır böceklerinin sesini dinledik. Tabiatın sesini dinlemeyi öğrendiler.  Her şeyin konuşabildiğini, dillerini anlamasak da birbirleriyle ve bizimle konuştuğunu anlattık. Onların bizlere emanet verildiğini ve o emaneti sadece Allah için kullanmamız gerektiğini söyledik. Tıpkı bir zamanlar anne, babalarımızın bize söylediği gibi…
Tabiat, toprak, hava ve su kimseye ait değil. Üzerinde yaşamış olan ve yaşayacak olanların tamamına ait. Onun üzerinde tasarrruf etmek her şeyini yok etmek anlamına gelmiyor. Yangınlarla yok etmek, tarım ilâçlarıyla yok etmek, içindeki canlıları öldürüp nesillerini kurutmak, kendi çocuklarımızın mirasını da yok etmek anlamına geliyor. Kurumuş olan derenin küçücük bir gölet olarak kalan kısmına tutunarak hayatlarını devam ettirmeye çalışan o su yılanı ve minik balıkları da göremeyecek birkaç yıl sonra çocuklarımız. Bu gerçekten çok acı.
Okunma Sayısı: 1595
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı