21 Şubat... Dâvâmızın naşir-i efkârı, Risale-i Nur’un medyadaki dili Yeni Asya bugün 46. yılında...
46. yıl, önemli bir yıl. Bu yıla kolay gelinmedi elbette. Darbeler, muhtıralar, kapatmalar, para cezaları, çeşitli baskı ve gözdağları v.s. bunları her Yeni Asya mensubu bilir ve bilmeli. “Dâvâmın dellâlı” dediği Yeni Asya’nın, hangi süreçlerden bugüne geldiğini bilmeli. Bilmeli ki kıymetini bilmeli. Bilmeli ki var gücüyle bütün cihana bu sesi duyurmalı. Üstadın; “matbuat lisanı” dediği gazete yoluyla Risale-i Nur’ları dünya sathına yaymalı. “Ben de aboneyim canım” diyen neme lazımcı tavırları bırakmalı. Zira bir dâvâ adamı bilir ki; sadece abone olmak ya da abone olup okumamak, okutmamak birşey ifade etmez. Çünkü bu hizmeti götürecek olan maddî güç değil; ihlâstır! “Lahana yaprağı kadar da olsa” dedirten samimiyettir. Nedir oradaki samimiyet? Risale-i Nur’la meczolmuş fikriyatın dünyaya yayılmasıdır. Zübeyir Gündüzalp Ağabey ve diğer ağabeyler haftalık çıkan İttihad’dan önce, diğer gazetelerin Risale-i Nur’dan ve hizmetlerden çok kısa da olsa bahsetmeleri için, para karşılığı onlara haber yaptırıp, müstehcen kısımlarını kapatarak dağıtmaları, bir gazetemiz olmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Gazete ile cemaati ve Risale-i Nur’u tanıyanların sayısı, azımsanmayacak kadar çoktur. Onlardan biri de benim. Bediüzzaman’ı ilk defa sokakta çöpler arasında bir gazete parçasında gördüm. Aldım “muhterem birisi olmalı” düşüncesiyle, kim olduğuna bakmadan sakladım. Yıllar sonra ona talebe olma bahtiyarlığından habersiz olarak! Bir gazete ile. Tek cümle olarak diyebilirim ki: “Hayatım değişti!”
Demek ki gazete lisanı önemli. Bediüzzaman’ın, Eski Said Dönemi’nde gazetelere yazı yazması, hizmet metodu olarak gazete lisanını kullanması ve Üçüncü Said Dönemi’nde yine gazeteleri takip ettirmesi-Zübeyir Ağabey’e-Risale-i Nur’un içine gazetelerden alıntılar koyması mânidar olsa gerek. Bunun ehemmiyetini anlamak için Bediüzzaman’ı tam bir bütünlük halinde anlamak lâzım. Yalnız bir döneme talebe olan onu anlayamaz!
46 yıllık serencam içerisinde, zamanla farklı ekollere geçen ağabeylerin de farklı gazetelerle duruş sergilemesi, gazete lisanının öneminden olsa gerek. Demek ki; gazete lisanı, matbuat lisanı önemli. Hele ki bir gazete düşünün, ‘baş yazar’ı Bediüzzaman ve Risale-i Nur! Gazeteyi her sabah aldığınızda, ilk açtığınız sayfada onu okumak, onunla güne başlamak.. “Bir Nur Talebesi” için işte hayat felsefesi!
Bugün ortaya çıkan tabloda herkes, Risale-i Nur üstünde hak sahibi olmuş, söz sahibi olma gayreti içinde. Hatta Üstad’a -haşa-put yerine, pot kırdıracak duruma gelmiş ne yazık ki. Kemalist devletin bile söz sahibi kabul edildiği şu ortamda, bizce asıl söz sahibi olan ve 1975’te ilk basımı gerçekleştiren ve Risale-i Nur’un tarihi içinde her zamanda en önemli yeri alan Yeni Asya, ne yazık ki gözardı edilmeye çalışılmış. Risale-i Nur’u sahiplenen ve ‘Nur Talebesiyim’ diyen bazıları, yanlış yolda. Süreç devam ediyor, mücadele devam ediyor. Kazanan Risale-i Nur ve Yeni Asya olacak inşallah. Ancak sadakat imtihanı çetin. Bu yüzden durduğumuz yeri bir kez daha gözden geçirmek lâzım. Yeni Asya 46 yıldır bunun gibi çok badireler atlattı, bunu da atlatacak inşallah. Süreç bittiğinde eleğin üstünde yine bir avuç-azınlık-denilen Yeni Asya kalacak. Hepimiz ibretle seyretmeye devam ediyoruz.
Son cümleden olarak; iyi ki varsın Yeni Asya’m. Yoksa bu kadar kaypak bir zeminde, yanlışa kaymadan nasıl kalabilirdik bilmiyorum. Şunu da gönül rahatlığı ile ifade edebilirim ki; ahirette verecek hesabımız, Üstadımızın yüzüne bakacak yüzümüz, karşısına çıkabilecek cesaretimiz olsun. Yeni Asya 46. yıla Risale-i Nur’un medyadaki dili olarak istikametle giriyor. Mübarek ola cihana vesselâm.