Dilimize pelesenk ettiğimiz bir tabir vardır; ayrık otu gibi muamele görüyorum türünden.. Ve bu tabirin beslendiği kültürde ayrık otu bilinçaltımızda hep olumsuz bir imaj konumundadır.
Yerine göre ailenin yüz karası oluverir. Bazen de hak ettiğini elde edemeyen şahısları tanımlar.
Haksızlığa uğramış olmanın mazrufudur genel olarak.
Üstüne, itibarı olmama, kâle alınmama, göz ardı edilme, nimetten sayılmama ve istenmeme şeklinde yerini bulur..
Bilimsel olarak her mevsimde yaşayabilen, ancak yaz aylarında yeşil veya morumsu başaklar veren, 30-100 cm boyunda, çok senelik otsu bir bitkidir ayrık otu. Tarım maksatlı ekim yerlerinde çok fazla istenmeyen, yabancı ot olarak görülür. Gövdelerinin dik görünümü altında, tüysüz ve içi boştur. İlginç olan da bu oranda boyuna karşın toprak altında çok fazla yayılmış ana köklerinin var olmasıdır. Yani sahiplidir. Ve beslenmiş olduğu kökleri çok güçlüdür.
Ve öyle hayat doludurlar ki etrafını sardığı bitkilerden temizlemek maksadıyla söküldükçe kökleri daha da güçlenir, daha da gelişir.
Bir rivayete göre; yedi yıl bir kayanın üzerinde mahsur kaldıktan sonra toprağa kavuştuğu anda “az kalsın kuruyorduk iyi mi?” diyebilen ve bu haliyle de arsız olduğu söylenen bir bitkidir.
Öte tarafta etli kökleri çok eskiden beri üriner hastalıklarda kullanılan önemli bir halk ilâcı olarak farmakolojinin de vazgeçemediği şifa kaynağı önemli bir bitkidir. Mesane ve böbrek iltihapları dâhil, mesanedeki taş ve kumları düşürmek için kullanılan iyi bir idrar söktürücüdür. Ayrıca nezle, grip, soğuk algınlığı, öksürük, boğaz ağrısı gibi hastalıklar için tavsiye edilmektedir. Hatta köklerinden dolayı erozyonu önlemede etkin rolünden bile bahsedilmektedir.
Evet, kültürümüzde yerleşmiş olan nice yanlış algılar gibi ayrık otu da aslında Cenâb-ı Hak tarafından eko sistemde kendisine biçilen misyon gereği vazifesini deruhte etmektedir.
Evet, gün yorgunu olabilir(di) insan, hatta müzmin bir yatak mahkûmu, daha da ötesinde kendisine sorulmaksızın onun için çizilmiş olan şablona uymayan ümitsiz bir vak’a.. Ama insandır neticede, can taşımaktadır, kalbi vardır, incin(ebil)ir.
Kültürümüzün haksız zincirlerinden kurtarıp botanik hamuru ile yoğurarak tekrardan verimli toprağın bağrına serpmemiz gerekir “ayrık otu” tabirini...
Abesiyete, başıboşluğa yer vermeyen kâinatın bu sonsuz nizamı içerisinde zihinlerin bir köşeciğinde “ayrık otu”na da bir yer verilmeli derim.
Böylelikle hem bir kalp incitilmemiş, hatır alınmış, hem de kazanımlarından istifade edilmiş olunur.