Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

ÖFF sınavı

Geçen Pazar OKS sınavında terleyen öğrencilerin, bu defa da büyük versiyonları, ağabey ve ablaları ÖSS sınavında terleyecekler. Neredeyse kendisine ÖFF sınavı dedirtecek cinsten bu sınavla, yeni binlerce işsiz daha yetişecek, geriye kalanlar da mesleksizler sınıfına dahil olacaklar.

Beklenen ortalama hayat süresinin 70,1 yıl olduğu ülkemizde, 15-24 yaş genç nüfusumuz, 2001 verilerine göre, % 96,7. Okullaşma oranını 2000-2001'lerde % 82'ye çıkartmış olsak da mezunlarına iş bulamayan, iş üretemeyen bir sistem, kadük kalmaktan öte bir şeye yaramıyor. Eğitim harcamaları, % 3,5, sağlık harcamaları, % 3,6 olan ülkemizde, borç ödemeleri % 15,2 ve askerî harcamaları % 4,9 ile önceliği eğitime mi veriyoruz acaba? Hayatlarından şikâyet edip, ömrünün az olduğunu söyleyen insanlarımız olsa da, yetişkinden çok, bebek ölüm hızı girmeye aday olduğumuz AB'nin yüzünü kızartırcasına 1000 canlı doğumda 36, 5 yaş altı çocuk ölüm oranında, 1000'de 43, anne ölüm oranı ise her 100.000 doğumda 130 olan bir ülke konumundayız. Kadınların, üstelik okumuş yazmış kesimlerce şiddete maruz kaldığı, kız çocuklarının kampanyalarla okula gitmeye teşvik edilirken, öte yandan dinî inançlarından dolayı okuldan mahrum bırakılma çarpıklığını yaşayan toplumumuzun durumu hangi mazeret kalıplarına sığar dersiniz?

Kısa yoldan köşeyi dönme becerileri kazanmış bir gencin tüm dünyaya bedel olduğu makbul olan bir toplumda, üniversiteye girmek, mezun olmak ya da bir iş bulmak ne kadar kaliteli bir hayat örneğidir sizce? Çetin Altan'ın deyimiyle, "Şöhret, -değişik alanlarda da olsa- evrenselleşememiş bir üniversitede, adı Türkiye'de duyulmamış bir uzmanın konferansına ağır basar. Ve ne Picasso'nun dinleyici kalabalığı, resim sevdasının bir delili sayılır; ne Madonna'nın süksesi, bir müzik ve koreografi tutkunluğunun; ne de Einstein'ın yaratacağı ilgi, zaman ve mekân konusunda 'görecelik kuramı' merakının... Uzmanlaşmayı merak edenler, merak ederler aynı alanlardaki uzmanları. Bizde üniversite gençliğinin yüzde kaçı, evrensel kalitede bir uzmanlaşma aşkıyla yanıp tutuşuyor ki?"

Görüldüğü gibi, "Enseyi karartmaya" yönelik tüm olumsuzlukları yaşadığımız ülkemizde, "Evrensel yuva" diye Türkçe'ye çevirebileceğimiz "Üniversite" kavramı da diğer kurumlarımız gibi, bize benziyor. Oysa üniversitelerimiz ne kadar evrensel? Evrensel değerlere neler katıyor? Ya da evrensel kaliteyle ne kadar örtüşüyor? Bilim ve teknoloji üretmede dünya klasmanında yerimiz var mı?

Gel de, böyle bir kuruma girme savaşı veren gençlere, "ÖFF" dedirtme!

B. Sait ÇİFTÇİ

13.06.2006


Öğretmenim, gözlerim yoruldu

Bir konuyu çok uzun süre düşünmek, onunla ilgili fikir yürütmek ve okumak, kişinin bir süre sonra sıkılmasına sebep olur. Bununla birlikte göz sinirlerinde kasılmalar meydana gelir. Tekrarlanan kasılma-gevşeme hareketleri öğrenciyi rahatsız eder ve uykusunu getirir.

Öğretmen, öğrencilerin göz ile ilgili yakınmaları başladığında nasıl davranması gerektiğini bilmelidir. İlk önce öğrencilerden gözlerini kapatıp, güzel bir şeyler düşünmelerini istemelisiniz. Öğrenciler, ders dışında onları rahatlatan bir olayı veya yeri hayâl edebilirler. Bu hayâl kurma egzersizini çok fazla uzatırsanız öğrenciler sınıftan koparlar ve dikkatleri dağılır. Düşünme süresi öğrencilerin durumuna göre belirlenebilir.

Sonraki aşamada öğretmen, öğrencilerden ders kitabı dışında bir nesneye bakmalarını istemelidir. Bu duvardaki takvim veya öğretmen masası olabilir. Göz yorulmalarında sınıfın yeterince aydınlatılmamasının etkisi de oldukça büyüktür. Öğrenci, iki elinin avuç içini birbirine sürterek elektriklendirmeli daha sonra da avuç içlerini gözlerine hafifçe değdirmelidir. Yaklaşık 15 saniye kadar bu egzersize devam edilmelidir. Göze hafif hafif masaj yapmak da dinlendirici etkiye sahiptir.

Göz egzersizlerini öğrencilerle birlikte öğretmenin de yapması gerekmektedir. Böylece öğrenciler hem gözlerini dinlendirdiklerini görecek, hem de derse daha iyi adapte olabileceklerdir. Öğrencilerin görme sıkıntısı çekmemesi için göz bozukluğu ile ilgili sıkıntılarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Ayrıca sınıfın yeterince ışıklandırılması sağlanmalıdır.

13.06.2006


Okumak, çöpte bile olsa...

Çöp toplayan çocuklar çoğu zaman dikkatimi çekmiştir. Kimisi hiç çekinmeden sıkılmadan çöpten toplayacağını toplar ve gider. Kimisi de utana sıkıla çöpü karıştırır ve yüreğinizi sızlatır.

Geçen gün yine fotoğraftaki çöp konteynırını karıştıran 6- 7 yaşlarındaki bir çocuk çöpten çıkardığı "gırgırı" ağabeyi olduğunu tahmin ettiğim çocuğa göstererek, "al bunu da, gırgırımız yok evde" diyordu. O gırgırı çöpe atan, belki de bunu hiç düşünmemişti. Ama o küçük çocuk, evin ihtiyaçlarını unutmamış ve evinde bulunmayan o gırgırı eve götürme derdindeydi.

Dikkat edenler bilirler, çöp toplayan çocuklar, genellikle çöp arabalarının kenarına bir küçük poşet asarlar. İşlerini görebilecek eşyaların yeridir bu poşet. Kim bilir neler toplanır o poşette; kimi annesine temizlikte kullanması için gırgır götürür. Kimi de belki kız kardeşini sevindirmek için kolları kopmuş bir oyuncak bebek götürür. Götürmeli ve kardeşini sevindirmeli, götürmeli çünkü o bir ağabey...

Belki yanlarından geçince onlara baktık acıdık, belki bir elinde ekmek yerken diğer eliyle çöpü karıştıran çocuğa yüzümüzü ekşiterek baktık, belki de yokmuş sayıp onları, geçip gittik önlerinden. Acıydı, ama onlar vardı ve gerçekti. Bir yakınımın hastahane işlemleriyle uğraşırken, görmüştüm onu. Sonradan öğrendiğim kadarıyla, 6.sınıf öğrencisiydi Abdurrahman. Hızla yanından geçerken bir taraftan da çöpte bulduğu bir parça çocuk dergisini okuyan Abdurrahman'ı izliyordum. Onu geçtikten sonra biraz durakladım.

Acaba bunun fotoğrafını çeksem mi, çekmesem mi derken, çantamdan çıkardığım fotoğraf makinesini alıp karşısına geçtim Abdurrahman'ın. Elindeki resimli romana öylesine dalmış ki Abdurrahman, ona baktığımı, durakladığımı hiç fark etmedi bile. 'Fotoğrafını çekebilir miyim?' diye sordum. Neden çekeceğimi merak da etmeyip, sadece gülerek, bir parça mahcubiyet ve bir parça fotoğrafının çekilmesinin sevincini yaşayan bir ses tonuyla ''Çeeek'' dedi. Fotoğrafı çekip hızla yanından uzaklaştıktan sonra tekrar dönüp baktım, Abdurrahman, hâlâ pür dikkat elindeki bir parça Tommiks dergisini okuyor.

Nurdan HİLAL

13.06.2006


Mazideki köy okulu

Sessiz sokaklarda geçecek belki çocukluğun biliyorum,

Bir köy okulu gibi olmayacak sınıfın, bahçen, çiçeklerin.

Biraz daha dikkatli olman gerekecek yol kenarında,

Arkadaşlarının çoğu servise binip, uzaklaşacak.

Birazcık azalacak yeşillik, parklar oyun alanın olacak.

Hayal gücünü daha çok kullanacaksın biliyorum,

Hemen uyum sağlayacaksın şehir hayatına.

Daha kalabalık olacak sınıfın, yeni arkadaşların olacak.

Onlar da eski arkadaşların, eski öğretmenin gibi,

Sevgiyle her daim yanında olacak.

Bak gözden kayboluyor köy okulun, son bir kez bak ona,

Belki arkadaşların el sallıyordur, memleketinden sana.

13.06.2006


Gençleri anlayın!

Ergenlik dönemi hızlı büyüme ve gelişmenin olduğu, kız erkek cinsel özelliklerinin belirdiği ilk gençlik dönemini kapsar. Ergenlik dönemi yaklaşık olarak kızlarda 13-14, erkeklerde 14-15 arasında başlar. Ancak verilen yaşlar yine de kesinlik taşımaz. Toplumumuzda ergenliğin bitimi Batı toplumlarına göre daha uzun bir süreyi kapsar. Çünkü aileye ekonomik açıdan bağımlılık daha uzun bir süre devam edebiliyor. Bu sebeple bu durumu "uzamış gençlik" olarak ifade edebiliyoruz.

Ergenlik dönemi tabiî bir gelişimsel dönemdir. Eğer birey daha önceki gelişimsel dönemlerini sağlıklı bir biçimde atlattıysa ya da ailevî ve sosyal ilişkilerindeki çatışmaları çözebildiyse, sağlıklı bir kimlik oluşturur. Ergenlik döneminin de sağlıklı olarak yaşanması, daha sonraki yetişkinlik, yaşlılık gibi gelişimsel dönemlerin sağlıklı olarak geçmesini olumlu yönde etkiler.

Ergenlik döneminin temel gelişimsel özelliği kimlik oluşturmaktır. Kimlik oluşumu özdeşleşme ile başlar. Genç çevresinde gördüğü, beğendiği, etkilendiği değerli saydığı kişileri model alır, onlarla özdeşleşir. Gencin özdeşleştiği kişiler öğretmeni, annesi, babası, arkadaşı, sevdiği sanatçılar, roman kahramanları olabilir. Genç, bu kişilerin giyim tarzlarını, konuşmalarını, tavır ve davranışlarını taklit eder, bu anlamda onlarla özdeşleşir. Bu aşırıya kaçmadıkça tabiî bir süreçtir. Gençlerde böyle davranışlar görüldüğünde onlar küçük düşürülmemeli, onlarla alay edilmemelidir. Çünkü model alma bu dönemin tabiî bir gereksinimidir ve sonuçta genç özdeşleşme yoluyla kimliğini bulacaktır. Gerçekten de bu dönem en hassas ve en stresli bir dönemin başlangıcıdır. Bu sebeple anne babaların çocuklar üzerindeki tutum ve davranışları oldukça önem taşır. Özellikle 13 yaş, üzerinde durulması gereken bir yaştır. Bu yaş içerisinde huzursuzluk, gerginlik, uyumsuzluk daha fazladır. Gencin kolaylıkla dışarıya kapılabileceği olumlu-olumsuz faaliyetlere yönelebileceği dönemdir. Anne ve babaların bu dönemde çocuklarının sosyal ilişkilerini, arkadaş gruplarını bilmesi ve çocuğa fark ettirmeden kontrol altına alması büyük önem taşır.

Gencin arkadaşları ve arkadaşları ile olan ilişkileri ve faaliyetleri önemlidir. Arkadaşlık ilişkileri ruh sağlığının belirleyicisidir. Bu sebeple gençlerin içinde bulunduğu arkadaşlık gruplarını gözleyerek onların ruhsal problemlerinin farkına varabiliriz. Meselâ bir genç arkadaşlarına aşırı derecede bağlıysa aile ortamında düzensizlikler, güvensizlikler, aile içinde çözülmemiş çatışmalar, sevgi saygı ihtiyaçlarının tam olarak karşılanamıyor olması söz konusu olabilir. Bir başka örnekse: eğer genç sürekli kendi yaşıtlarının altındaki kişilerle birlikte olmak istiyorsa kendisine olan güvenini sağlayamaması ya da olumsuz bir benlik algısı söz konusu olabilir.

Gençlik döneminde olumsuz arkadaşlık gruplarının en çarpıcı örneklerinden birisi de suç alt kültürü dediğimiz çete gruplarıdır. Bu konuda yapılan araştırmalar da göstermiştir ki bu gençler ailelerinde bulamadıkları sevgi, ilgi ve yakınlık ihtiyaçlarını bu gruplarda karşılamaya çalışıyorlar ve olumsuz bir takım faaliyetlere girerek (alkol uyuşturucu kullanımı, şiddet olayları, hırsızlık, bir ideolojiye sımsıkı bağlanıp olumsuz faaliyetlere girme...) çevrenin ilgisini çekme amacını taşıyorlar.

Gençlik çağı gerçekten zor bir dönemdir. Çocuklar büyüdükçe sıkıntıları, sorunları da büyür. Eğer bu sorunlar önemsenmezse çeşitli uyumsuzluklar, olumsuzluklar ortaya çıkabilir, bu durum da gençlerde bunalımlar ve ruhsal problemlere sebep olabilir. Belki de gençlik döneminde çocuğunuzu anlamak zor olacak ama sağlıklı bir iletişimle, sevgi ve saygı ihtiyaçlarının karşılandığı ve çatışmaların yapıcı olarak çözüldüğü bir aile ortamında çocuğunuza ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.

Semih GENÇAY

13.06.2006


Kamyon şoförü

30 kişilik topluluğa çarpmaktan yargılanan şoföre hâkim sorar: 'Anlat bakalım, nasıl oldu?'

Şoför anlatmaya başlar: 'Kamyonla yokuştan aşağı inerken, fren patladı. Benim de durmam için sağa veya sola çarpmam gerekiyordu. Sağ tarafta küçük çocuk, sol tarafta da 30 kişi vardı. Ben de sağ tarafa gitmemin daha mantıklı olduğuna karar verdim.'

Hâkim de sinirlenerek sorar: 'Eee o zaman nasıl 30 kişiyi ezdin?' Kamyon şoförü şöyle cevaplar: 'Her şey çocuğun sola doğru koşmasıyla başladı.'

13.06.2006


Her yeni bir daldan önce, yeni bir kök sal!

Ders alınmış başarısızlık başarı demektir (M.S. Forbes). Her hata iyi bir öğretmendir, yeter ki iyi bir öğrenci olalım (N. F. Eres).

Asıl alkışlanması gerekenler bir yerden bir yere değil; yanlışlardan doğrulara, hatalardan fazilete sıçrayabilenlerdir… Yoksa diğerlerinde çekirgeler ve pireler bile insandan daha üstün (M. Selahaddin Şimşek). Başarısızlık kötüdür, ama başarmayı hiç denememek daha kötüdür (T. Roosvelt). İlerlemek, kendinize verdiğiniz bir hediyedir (Joan Rivers). Mutluluk, karşımıza çıkmasını bekleme değil, karşısına çıkmayı bilmekle sağlanır (John Webster). Durumun, diledikleri gibi olmadığından yakınan kişiler, karşılarına çıkan durumları değerlendiremeyen insanlardır (B. Shaw).

13.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004