Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Bürokrasi gücün peşinden koşar

Siyasetin bulanıklaştığı, cephe hareketlerinin sinyallerinin verildiği bu günlerde Türkiye siyasetini yakından bilen biriyle konuşmak istedim. Laiklik, demokrasi, cumhuriyet, medeniyet gibi kavramlar üzerinden yürütülen tartışmayı dünyadaki fikrî akımları yakından takip eden bir entellektüelle konuşmayı uygun gördüm. İşte Mehmet Barlas Türkiye’deki ve dünyadaki değişimleri yakından takip eden bir aydın. Kısır çekişmelerin Türkiye’yi gerdiğini söyleyen Barlas, Türkiye’nin ancak AB üyeliğiyle çağdaş bir ülke olacağını belirtiyor. Ve bin yıllık geleneği bir gecede değiştiren CHP gibi radikal bir partinin şimdi neden AB’ye karşı çıktığını anlamakta zorlandığını ifade ediyor...

Sivilleşmekten yana olan insanların “Üzerimizde baskı var. Onun için sivilleşemiyoruz” sözüne katılıyor musunuz?

Bu bir bahane değil, ama Türkiye doğu ile Batı arasında bir köprü olduğu için köprünün bir ayağında yerel kültürümüz olan inançlarımız, geleneklerimiz var. Öbür ayakta ise Batının getirdiği kültür ve kurumlar var. Bunlar arasında demokrasi, cumhuriyet, siyasal rejim ve Batının getirdiği yaşam tarzlarını sayabiliriz. Bu iki ayrı dünyayı bir araya getirmek için çeşitli şekiller var. Ya bunları çatıştırırsınız. Osmanlı ile Cumhuriyeti, Medrese ile üniversiteyi, Yeniçeri ile Nizam-ı Cedid’i, modernle gelenekçiyi çatıştırarak sistemde bir dualizm meydana getirirsiniz. Bu bir kargaşaya yol açar. İki taraf kendini anlamak için karşı kültürü kullanır. Batı değerleriyle doğuyu anlamaya çalışırsanız anlayamazsınız Oryantalist olursunuz, Doğu değerleriyle Batıya bakarsanız da “Bunlar gavur. Allahsız kâfir” dersiniz.”

Ya çatıştırmadan ne yapılabilir?

İki kültürü hazmetmiş birbiriyle karşı karşıya getirmeyen, batılaşmak ve evrenselleşmekle yerel değerleri reddetmenin aynı şey olmadığını kabul eden, kökü mazide olan yüzü atiye dönük olan Türkiye meydana getirmek.

Türkiye’de seçkin bürokrasi dediğimiz kesim bu toprakların kültürünü yok saymak istiyor. Modern insanın elinde kadeh olmalısı lâzım, baloda dans etmesi lâzım diyor. Merkez bankası başkanının eve girerken ayakkabıların dışarda çıkarılması tartışmalarında da bunu yaşadık...

Ama bütün bürokratlar böyle değil. Bürokrasi genellikle uyumludur. Fransayı yenen Alman Maraşal Von Molke 1826’da topçuluk sistemini ıslah etmek için Türkiye’ye gelmiş. Mektuplarında bürokrat olan Hüsrev Paşa’dan bahsediyor. O dönemin padişahı da modernci, nizam-ı cedidi, topçu okulunu, üniversiteyi kuran, fes giyen II.Mahmut. Hüsrev Paşa gözde olduğu zaman fes giyiyor, gözden düştüğünde boğazdaki yalısına çekiliyor ve sarık takıyor. Bu örnekte olduğu gibi bürokrasi egemen siyasal gücün isteklerine uyar. 1974 te CHP-MSP koalisyonunda Erbakan başbakan yardımcısı, içişleri bakanlığı da MSP’deydi. O dönemde içişleri MSP’de olduğu için bütün Cuma namazlarına polislerin de gittiğini gördüm. MSP gitti, Halk Partisi geldi namaz kılanlar kılmamaya oruç tutanlar tutmamaya başladı.

Bu CHP geldiğinde insanların dini kültürlerini daha zor yaşadığını anlamına gelir mi?

Ben insanlardan değil, bürokrasiden bahsediyorum. Toplum mühendisi olmak için illa da bürokrat olmaya gerek yok. Siyasî fonksiyonerler de sizin söylediğiniz gibi toplumu dizayn etmeye çalışırlar.

AK Parti ‘Reformlar konusunda bürokrasi bizim önümüzde engel’ diyor. Sizin anlattıklarınızdan AK Parti’nin bu söyleminin derinliksiz ve yersiz olduğu mu çıkıyor?

Tabiî. Eğer Ak Parti iktidara hazır bir şekilde seçime girmiş, elinde program ve projesi bulunsaydı, Tayyip Erdoğan’ın oturmuş bir vizyonu olsaydı Ak Parti bürokrasiden şikâyet etmezdi. Bürokrasiyi kendine uydururdu. Çünkü, bürokrasi gücün peşinde koşar. Bürokrasi kendinden üstün, kendinden bilgili birini görürse teslim olur. Hele tek başına iktidar olmuş bir hükümete bürokrasinin direnmesi mümkün değildir. Ancak Ak Parti 28 Şubat’a reaksiyon gösteren demokrat kesimler kadar, 28 Şubat’ta zarar gören muhafazakâr ve mukaddesatçı kesimin de desteğiyle geldi. O yüzden adeta çemberin dışındaki ecnebi gibi karşılandı. İstanbul iş verenleri de öyle karşıladı. Dış dünya da İslâmcılar iktidara geldi diye baktılar.

Bu bakış açısı her zaman böyle mi oldu?

3 Ekim’de 2005’te bu bakış açısı değişti. AB’yi ciddiye aldığı zaman birden bire bu anlayış çözülmeye başladı. Bunların bir vizyonu varmış denilerek bürokrasinin direnişi iniverdi. Dinci, laikçi meselesi unutuldu. Demek ki bunun AB projesi var denildi. O hedef kaybedildiği için yeniden bürokrasi direniyor, yeniden TÜSİAD kızıyor, yeniden liberal aydınlar Ak Parti niye? diye sormaya başladı.

TÜSİAD kızmaya başladı dediniz. Son dönemlerde Ak Partiye karşı bir cephe oluşturulmaya çalışılıyor, siz bunun başarılı olacağına inanıyor musunuz?

Bu karşı oluşum AK Parti temsil ettiği değerlere karşı cumhuriyetin başından beri var. 1924’te neden şapka kanunuyla İskilipli Atıf Hoca dâvâsı oldu? Neden İstiklâl Mahkemelerinde adamları idam ettiler? Neden her askerî darbede laik cumhuriyeti kurtarmak için yaptık deniliyor? Dolayısıyla bu hep var...

AKP’ye karşı oluşturulan cephenin içinde yer alan Deniz Baykal “Cumhuriyet milli mücadele ile kazanıldı, sandıkta kaybedilmeyecek” dedi. Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunun göstergesi sandık değil mi?

Deniz Baykal seçim kazanmamak üzere bir politika yapıyor. Birincisi çok tutarsız. Batılılaşma dediğimiz projenin önemli ayaklarından biri AB. CHP ulusalcı anti-AB’ci Kıbrıs’ta çözüme karşı. Oysa onun rejim dediği şeyin başlangıcı Batılılaşmayı radikal bir şekilde kabul etmektedir. Bin yıllık alfabesini bir ulus bir günde değiştirebilir mi? Çin’de Mao Zedung yapmadı bunu. Hiçbir çocuk babasının mektubunu okuyamadı. Yeni kuşak bir önceki kuşağın kitaplarını okuyamadı. Rejim bu kadar radikal Batıcı... Bir gecede medenî kanunu kabul etti CHP’nin Türkiyesi. 1000 yıllık aile geleneği, hukuku rafa kaldırıldı. İsviçre hukuku kabul edildi. Bu kadar radikal Batıcı bir partinin 2006’daki başkanı bu kadar radikal ulusalcı olur mu? Özünde demokrasi olan Batıya insan bu kadar karşı olur mu? Sivilci olur, askerci olur mu? Demokrasiyi Cumhuriyetin tehdidi olarak gösterir mi?

Deniz Baykal “Darbesiz, müdahalesiz, ihtilâlsiz, işin içine askeri karıştırmadan çözüm” diyor. Sizce işin içinde asker yok mu?

Demirel “İyi siyasetçi Allah’ıyla, milletiyle, askeriyle kavga etmez” der. Türkiye’de ideolojisi Kemalizm olan bir ordu gerçeği var. Burada marifet orduyla siyaseti karşı karşıya getirmemek. Ne ordu siyasete, ne siyaset orduya karışsın. Bunu yaptığımızda Türkiye’de problemler azalıyor. Ama siyasette kendi üstüne düşeni yapmalı. Güneydoğu gibi siyasal bir sorunu askere bıraktığınızda asker nasıl siyasetin dışında kalacak. Türkiye’de siyasetin yeteneksizliği sorunu var. Siyasilerin kendi aralarında kavga ederken oluşan boşluğu dolduruyor. 16 Mart 1920’de İngilizler Meclis-i Mebusana işgal ettikleri gün Osmanlı Meclisi yok olmuş. Askerde 23 Nisan’da Ankara’da Büyük Millet Meclisi kurmuş. Bütün mesele yetenekli olacaksın, boşluk bırakmayacaksın, ülkeyi kalkındaracaksın...

Bu boşluğun oluşmasında askerin de etkisi var diyebilir miyiz? Güneydoğu’da Şemdinli olayında askeri görüyoruz...

Askerin bağlı olduğu devlet denilen bir şey var. Mesela Batman’daki kayıp silâhlar olayı ayyuka çıktığında siyasetin bunun üstüne gitmesi gerekirdi. Demirel “Devletin rutin dışı işleri oluyor” dedi. Öyle dememisi lâzımdı. Mesela Şemdinli olayında savcı bu işin içinde derin devlet var mealinde iddianame hazırlamıştı. AK Parti’nin burada yapması gereken bunun üstüne gitmekti. Ancak Ak Parti askere evet dedi, savcıyı HSYK’ye havale ettiler. Savcılıktan aldılar. Savcının hazırladığı iddianameyle olayda adı geçen iki kişi 36 buçuk sene hapis aldı. Ak Parti de işi bıraktı... Siyasetçi işin üstüne gider, çözer.

Laik cephe oluşturuluyor deniliyor. Bu milletle devlet arasındaki mesafenin açılması anlamına gelmiyor mu?

Millet tek boyutlu değil. Türkiye’de muhafazakâr kesmin karşısında kentli orta sınıf var. Yani laiklik tehlikede denildiğinde bunun da müşterisi var. Bunun müsterisi de yüzde 15 ile 25 arasında değişen bir kesim. Atatürk’ün sözlerini tartışmasız kabul eden, Kemalizmi bir ideoloji olarak kabul eden bir kesim var. Devletle milletin arası açılmıyor. Milletin arasındaki o farklılık çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Devlet içindeki bazı kesimler de burada saflarını alıyorlar. Milletle milletin arası açılıyor.

Bu cepheleşme hareketiyle milleti bölmek suçu işlenmiş olmuyor mu?

Batılı demokratik siyasetin hakim vasfı bir milleti ayıran özellikleri dil, ırk, din, coğrafyayı önplana çıkarmadan birleştirci olmasıdır. Siz ayrıcalıkları ön plana çıkarırsanız bu geri kalmış bir politikacılık olur. Eğer birleştiren öğeleri önplana çıkartırsanız gelişmiş politikacıılık oluyor. Türkiye’de gelişmiş politikacılığı özlememizin sebebi bu. Sen laiksin-laikçisin, sen Müslümansın hatta dincisin, ama bizi birleştiren ortak nokta vatanımız var. Bu güçlerden biri yönetimde olduğunda İran gibi mi olacağız veya Rusya’daki gibi Beyaz Türk mü olacak milyonlarca Türk...

Benim çocuğum da, torunum da burada yaşıyacak. Demek ki bizim ortak kaderimiz var ve ortak noktalarımızı bulmamız lazım. Başı örtülü veya başı açık bir toplumu ikiye böler mi? Önemli olan kafasındaki vatanına olan sevgidir.

Devleti yöneten insanların zihninde böyle bir ayrım var...

Koltuk kavgası var.

— DEVAMI YARIN—

Hasan Hüseyin KEMAL

26.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (24.06.2006) - Medya kendine çeki düzen vermeli

  (19.06.2006) - Rusya, Kıbrıs konusunda hasmâne davranıyor

  (11.06.2006) - Yerel Yönetimlere daha fazla yetki verilsin

  (09.06.2006) - AKP, toplumu hayâl kırıklığına uğrattı

  (06.06.2006) - Türkiye korku toplumu

  (05.06.2006) - Böyle sivil toplum olmaz

  (01.06.2006) - Bu setin arkasında büyük emek var

  (30.05.2006) - Osmanlı hiç ırkçı olmadı

  (29.05.2006) - ‘Gemi yürütmekle fetih kutlanmaz’

  (26.05.2006) -

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004