Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Bizim Fransa’dan farkımız var mı?

Politikadan “çakmayan” sade bir vatandaş olarak Ermeni diasporasının yürüttüğü etkin kampanya sonucu Fransa Parlamentosu’nda kabul edilen yasanın derin bir analizini yapamayacağım.

Ancak anlamadığım bir nokta var:

Türkiye’de “Ermeni soykırımı vardır” diyenler mahkemelik oluyordu. Şimdi Fransa’da “Ermeni soykırımı yoktur” diyenler yargı önüne çıkacak.

Doğru mu?

Fransa’yı özgür tartışma ortamını bozduğu için eleştirenler, Türkiye’de özgür tartışma ortamı ile ilgileniyor mu?

Roman kahramanlarından birisi “Türkler Ermeniler’i kesti” dediği için roman yazarını Türklüğe hakaretten mahkeme önüne çıkartacak kadar “özgüvenin” yitirilebildiği bir ülkede yaşamanın utancı ne olacak?

“Resmi ideolojimiz Ermeni iddialarını reddediyor. Ermeni soykırımı sözde bir iddia olarak değerlendiriyor. Bu görüşe karşı çıkan olursa bu ülkede yaşamasın” gibi bireysel ifade özgürlüğünü katleden ilkel bir milliyetçi söyleme mahkûm olmak zorunda mıyız?

Bireylerin kendi görüşlerini korkmadan ifade etme hakları yok mu?

Fransızlar bu konuda kötü sınav verdi. İyi de ben Türkiye’de yaşıyorum. Ve Türkiye’nin sicili ile daha yakından ilgiliyim...

Orhan Pamuk’un “Anadolu’da 1.5 milyon Ermeni öldürüldü” iddiasını kabul etmek zorunda değiliz. Ama görüşlerine katlanmak zorundayız...

Ne diyorlar?

“Pamuk ve onun gibi düşünenler, bu çarpık düşünceleriyle Türkiye’yi uluslararası arenada köşeye sıkıştırdı...” Orhan Pamuk’un Nobel ödülü alması “o çarpık düşüncelerin” etkinleşmesini sağlarmış.

(...) Yüz milyonlarca kişi önceki gün “Ermeni” meselesiyle yüzleşmedi.

Onlar bir Türk edebiyatçının Nobel ödülü alacak kadar “toplumlararası” konuşma yeteneğine sahip olduğu gerçeğiyle tanıştı.

Geçmişiyle “resmi söylemin” dışında hesaplaşmak isteyenlere en iyi yanıtı bilim adamı ahlakını kaybetmemiş tarihçiler verebilir.

Türkiye veya Fransa, ne fark eder ki? Özgür düşünceyi, “devletin güvenliği, menfaatleri ve günlük politika” gibi nedenlerle kısıtlayan her devlet, öncelikle kendi vatandaşına ihanet ediyor.

“Fransa’ya gidip soykırım vardır” diyerek hapse girmeyi göze alanları da anlayamıyorum. Bir avuç Fransız da buraya gelse “Evet Ermeni soykırımı vardır” dese ne olacak? Herkes hapse...

Tencere dibin kara meselesinde, kendi tenceremizin kara dibiyle ilgilenmeyi tercih ederim...

Vatan, 14.10.2006

Yavuz SEMERCİ

15.10.2006


 

Ağar: Askerden daha iyi bilirim

Yeni bir öneride bulunmak, yeni bir söz söylemek her zaman risklidir. ‘Dünya üzerinde karşı çıkılmamış, muhalefetle karşılaşmamış hiçbir yeni düşünce olmamıştır.’

Mehmet Ağar önemli ve yepyeni bir açılım yaptı. Bunun zorluklarını yaşıyor. Gerek parti içinde ve yönetiminde, gerekse siyasi arenada eleştirilerle karşılaşıyor. Medya ise genellikle kendisine destek veriyor. Ağar’ın söyledikleri tam anlaşılamamıştı.

SKYTURK’te önceki akşam, Serdar Akinan’ın yönettiği Gündem Özel’de kendisine üç gazeteci arkadaşımla iki saat boyunca pek çok soru yönelterek, bu konunun detaylarını öğrenmeye çalıştık. Çok yararlı olduğunu görüyorum. Ağar, programda Güneydoğu sorununa ve bölücü terörizme karşı düşüncelerinin ve sözlerinin ‘açılımını yaptı’, ‘çerçeveyi çizdi.’

Ağar, PKK sorununa çözümün, Irak’ta veya ABD’de aranmasının yanlışlığını belirterek, ‘Bu sorunu Türkiye çözecektir. Ben milli ve yerel bir proje sunuyorum’ dedi. Yani O bir inisiyatif alarak, PKK’nın uluslararası güç odakları ve bazı devletlerle giriştiği ‘güç oyunu’nu bozmaya çalışıyor.

DYP lideri ‘şiddete bulaşmamış her kim varsa’ ifadesini kullandı. Bu, Orgeneral İlker Başbuğ’un o meşhur terör brifinginde gündeme gelen ve ‘devletimizin yaklaşımını’ ortaya koyan bir çerçevedir.

Ağar, ‘anaların gözyaşlarını dindirmeye çalışıyorum’ diyerek konunun psikolojik boyutunu işledi ve asıl amacının terör örgütüne katılmak üzere gençlerimizin dağlara kaçmasını önlemek olduğunu vurguladı.

‘Terminolojiyi askerden bile iyi bilirim’

Mehmet Ağar, hiçbir şekilde bir aftan bahsetmedi. ‘Türkiye’de böyle bir affı meclisler çıkaramazlar. Aftan ziyade huzur için toplumsal iklimi oluşturmayı istiyorum’ dedi. Bir ‘ifade kanalı’ açmaya çalışıyor. ‘Benim en büyük milliyetçiliğim ülkeyi böldürmeyen milliyetçiliktir. Ölçümüz de müşterek vatana bölünmez bütünlüktür’ sözleriyle de gereksiz tartışmaları bitirdi.

Ağar’ın, yayında her bir kelimeyi özenle seçmesi dikkatimi çekti. Program arasında kendisine bunu sordum, ‘bu konuda terminolojiyi Türkiye’de en iyi ben bilirim. Askerden bile daha iyi bilirim. Barış demem, huzur derim, birlik derim’ diye yanıtladı. Güneydoğu’daki sözleri için ‘AKP’nin elinden argümanlarını aldık. Boş konuşuyorlardı, artık susacaklar’ dedi.

Yayın bittikten sonra keyiflendi ve ‘Büyük iş yaptık. Güneydoğu’yu DTP’nin tekelinden kurtardık’ diyerek gururlandı. İşte son cümlesi: ‘1992-93’te terörü yendik. Toprağı kurtardık. Şimdi insanımızı kurtaracağız.’

Akşam, 14.10.2006

İsmail KÜÇÜKKAYA

15.10.2006


 

Benzeşme toplumu çürütür...

Benzeşeyim...

Benzeş...

Benzeşelim...

*

Fransız Parlamentosu’nun 106 oyla kabul ettiği soykırım tasarısı yasalaşırsa, tüm sanayi dönemi süresince yeryüzüne armağan ettiği “benzeşmeyen” altın beyinli adamlarıyla yücelen Fransa, tüm toplumu bir konuda da olsa zorla benzeştirmeye çabalayacak. Soykırım iddiasının tersini kurcalamak suç olacak.

Fransa’ya çok kızdık. Çünkü bu konuda Fransa’yla “benzeşiyoruz.”

Bizde de temel algılama benzeşme üzerine... Biz de elbirliğiyle “soykırım yoktur” dediğimiz ve tersinin söylenmesini yasakladığımız için Fransa’ya öfkelendik.

Halbuki, insanların “benzeşmemesi” üzerine kurulmaya başlayan bu “icat çağında” Fransızların zavallılığına acıyacak bir durumda olmalıydık.

*

Herkesin Orhan Pamuk’un Nobel almasını büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılayacağını sanıyordum. Baktım, en fazla da okumuş yazmışların bir bölümü Orhan Pamuk’a öfkeli... Neden? Benzeşmediği için...

Fransa’ya kızıyoruz; “benzeştiği” için...

Orhan Pamuk’a kızıyoruz; “benzeşmediği” için...

Sebil bardağı gibi herkesin birbirinin benzeri olmasını dayatan bir toplum, “benzeşme” yasası çıkarmaya çalışan bir diğerine kızınca, bu milliyetçi bir öfke oluyor, düşünsel bir tepki noktasına ulaşamıyor.

Burada 301’le yazarları yargılayıp, aynı ayıbın peşindeki Fransa’ya öfkelenmek tutarlılık oluşturmuyor.

“Benzeşmeyeyim...

Benzeşme...

Benzeşmeyelim” diyebilinceye kadar da bu böyle gidecek.

*

Azgelişmiş ülkelerde tüm toplumun beyni “resmi görüş” propagandasıyla formatlanıyor. Bunu sorgulayan herkesin de başı belaya giriyor. Bilmem dikkat ediyor musunuz, soykırımla ilgili haberlerin başına elbirliğiyle eklenen bir “sözde” lafı var.

“Soykırım iddiası” demek yerine, bunun başına “sözde” koyarak, biz de içerde bir benzeşme arzusunu seslendiriyoruz.

Neden?

Çünkü yüz yıldır bunu komplekssizce tartışmadık, resmi görüş dışında bir sesin çıkmasına izin vermedik. Şimdi bu zafiyetimiz nedeniyle rahatlıkla itilip kakılıyoruz. Resmi görüşü seslendiren “sözde” sıfatı yerine kendine özgüvenli bir toplumun objektif dili olan “iddia” kelimesini benimseyince, biz de Fransa’ya gerçekten acır hale geleceğiz.

*

(...)

Yazarına, çizerine, bilim adamına “kendine benzemediği” için sövüp sayma aşamasını geçememiş bir toplum, Fransa’nın bize şimdi göründüğü gibi görünür dünyaya.

Sabah, 14.10.2006

Mehmet ALTAN

15.10.2006


 

Faruk Çakır üzülmesin

Ne yazık ki böyle. Türkiye’de etkin basın iki yüzlü, hatta çok yüzlü ve fakat asla milli değil! 301 gündeme geldiğinde Orhan Pamuk, Elif Şafak, Perihan Mağden ve Hrant Dink’ten başka isim duydunuz mu bunların ağzından, ya da okudunuz mu bunların kaleminden? Asla...

Yelpazenin sağında yer alan bir çok yazar da bu 301’den yargılandı, yargılanıyor, ceza aldı, alıyor. Hangisini yazdılar. Yazmazlar! Çünkü yazmaları için öznenin gayri milli bir tarafının olması lazım. Aksi taktirde yok sayarlar, görmezler, göstermezler, hiç yazmazlar.

Bu yüzden 301’den yargılanan Yeni Asya Yazarı Faruk Çakır’ın, “Bizden hiç kimse bahsetmiyor diye üzülmesi değil sevinmesi gerekir.” Hoş üzüldüğünü de düşünmüyorum ya... Varsa yoksa kökenleri itibariyle yabancı veya şaibeli isimler.

Bugün, 14.10.2006

Nuh GÖNÜLTAŞ

15.10.2006


 

Özgürlükçüler sınıfta kaldı

Türklüğü aşağıladığı gerekçesiyle 301. maddeye muhalefetten yargılanan Elif Şafak için kampanya başlatan laikçi medya, ikiyüzlü olduğunu yine ispatladı. Nasıl mı, şöyle: Dün, Bağcılar Adliyesinde yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın TCK 299’dan, Yeni Asya Gazetesi sorumlu Yazıişleri Müdürü Faruk Çakır’ın ise meşhur 301’den duruşması vardı. Elif Şafak için günlerce öncesinden kampanya başlatan 68 kuşağı sol yazarları, önceden bilgi verilmesine rağmen bu davalarla hiç ilgilenmeyerek, Şafak’ın beraat ettiği gün kendilerine yönelttiğimiz samimiyet sorusunu cevaplayamadılar.

Vakit, 14.10.2006

Arşiv sayfası

15.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004