Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

25 iyi de, neden 18 değil?

TBMM 10 Ekim günü bir çok açıdan yoğun bir gündemle toplanacak. CHP’nin Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik için verdiği gensoru görüşülecek. Gensoru görüşmelerinde CHP’lilerden OKS sınavında 35 bin açık kalmasına rağmen 3. yerleştirmenin yapılmaması başlığı altında bol bol “irtica hortladı” lâflarını duyacağız. Ama, emin olunuz ki ÖSYM’nin neden üçüncü bir yerleştirme yapmayıp, bir sürü kontenjanı açıkta bırakmasını duymayacağız.

Aynı günü Türkiye için daha enteresan hale getiren bir diğer gündem ise seçilme yaşını 30’dan 25’e indiren düzenlemenin oylanmasıdır. Aynı konu daha önce başka kanunlar ile birlikte Meclis’e getirilmiş, CHP’nin eleştirisine ve Cumhurbaşkanının vetosuna mazhar olmuştu.

Bu yasa göstermiştir ki, Türkiye seçim sathı mailine girmiştir.

İtalya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi’nde seçilme yaşı 25 olup, diğer AB üyesi ülkelerde seçme ve seçilme yaşı 18 olarak uygulanıyor. Türkiye bu değişiklikten sonra yukarıda sayılan ülkeler ile 25 seçilme yaşını paylaşmış olacak.

Türkiye 25 yaş ortalaması ile Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip. 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusumuzun yüzde 50’si 25 yaşın altında. 15-24 yaş arasındakilerin sayısı 14 milyonu aşıyor. Bu istatistiklere başlamışken birkaç tane daha verelim.

Yaş grubu, cinsiyet ve illere göre nüfus

( 2000 Genel Nüfus Sayımı)

Yaş Grubu Toplam

Toplam Toplam 67 803 927

Erkek 34.346.735

Kadın 33.457.192

20-24 Toplam 6 690 146

Erkek 3.426.714

Kadın 3.263.432

25-29 Toplam 5 895 255

Erkek 2.976.430

Kadın 2.918.825

30-34 Toplam 5 009 655

Erkek 2.552.370

Kadın 2.457.285

2000 yılı Genel Nüfüs sayımını biraz güncellersek, bu değişiklik ile 6 milyondan fazla bir kitle, teorik bazda da olsa seçilme hakkına kavuşmuş oluyor.

İkinci tablodan da görüleceği üzere 1987‘den beri seçimlere katılım oranında sürekli düşüş eğilimi devam etmektedir. Daha genç bir kitleye seçilme hakkı vermekle seçime katılım oranını belki bir nebze arttırmak, gençlerin enerjilerini yalnızca başkalarını seçtirmek için değil, kendilerini de seçtirmek için kullanacakları bir imkân doğmaktadır.

Tüm partiler “bu değişikliği biz yaptık, biz destekledik, biz düşündük” diyecekler fakat kulislerden yansıyan görüşlerde milletvekillerinin bunu çok içlerine sindirdikleri de söylenemez. Açıkça pek haksız sayılmazlar uzun bir siyasî mücadele sonrasında partilerinin listelerinde yer bularak vekil olunabilirken, partiler gençlere bir jest yapmak adına girdikleri yarış sonunda, seçilme yaşı 30’dan 25’e iniyor. Diğer AB ülkelerinde seçme ve seçilme yaşı eşit iken, bizde reşit olan birine “seçilemezsin” demek çok doğru bir analiz gibi gelmiyor. Bu 25 yaşın da çok gideceğine inanmıyorum. Madem yaş indiriliyor AB geneli düzeyine indirmekten neden gerek görülmediğini birisinin açıkça anlatması gerekiyor.

Tüm bunlara rağmen, yasal düzenlemelerin temel hak ve özgürlükleri, katılımcı demokrasiyi geniş bir tabana yayacak şekilde olması gereğine inanıyorum. Fakat, 25 yaş konusunda genel bir sivil toplum duyarlılığını da, göremiyorum. Bu ancak seçim bildirilerinde “yaptıklarımız” başlığı altında yazılacak, fiili siyasete girmesi biraz zaman alacaktır.

Partiler, teşkilâtlar buna hazır değil. Aday olacak gençlerin diğer gençlere kötü emsal olmamaları için, kendilerini tam hazır hissetmeden, çevre ve siyasî şartları iyi değerlendirdikten sonra aday olmalarını öneriyorum. Ayrıca, büyük ihtimal ile ilk denemelerinde aday adayı sürecinde kalabilirler, bu üzülecek bir konu olmayıp “bu yolda mağlûp, galiptir” diyerek yola devam edecek gücü kendilerinde bulsunlar. Hem ilk adaylığında seçilen çok çok azdır, bunu unutmasınlar. (Merkez yoklaması ile liste başına oturanlar hariç.)

Sözün özü, bu ileri adımı tebrik ediyor, “neden 18 olmadığını” da soruyorum.

Seçim yılına göre kayıtlı seçmen ve oy kullanan seçmen sayısı, 1950 – 2002 (TUİK)

Seçim yılı Nüfus Kayıtlı seçmen sayısı Kayıtlı seçmen sayısının

nüfusa oranı(%) Oy kullanan

seçmen sayısı Katılım Oranı (%)

1950 20 807 000 8 905 743 42,8 42,8 7 953 085 89,3

1969 34 443 000 14 788 552 42,9 9 516 035 64,3

1983 47 853 000 19 767 366 41,3 18 238 362 92,3

1987 52 564 000 26 376 926 50,2 24 603 541 93,3

1991 57 262 000 29 979 123 52,4 25 157 089 83,9

1995 61 737 000 34 155 981 55,3 29 101 469 85,2

1999 66 293 000 37 495 217 56,6 32 656 070 87,1

2002 69 626 000 41 407 027 59,5 32 768 161 79,1

Emin Talha KARAMUSA

09.10.2006


İkna gücü

Modern, sivil bir toplumu güç kullanarak istenilen hedef doğrultusunda şekillendirmek, o güç ‘delile dayalı ikna gücü’ ise mümkündür. Bu da sağlam bir fikrî alt yapı ve bilgi birikimi gerektirir. Yoksa beşeri güce dayalı askerî yöntemlerle toplumu değiştirmeye kalkmak netice itibariyle mümkün değildir.

Günümüzde değil toplumları, küçük bir çocuğu dahi zor kullanarak olumlu yönde değiştiremezsiniz; ancak psikolojik hasta yaparsınız. Bu bakımdan toplumdaki her kesim, üzerine düşen görevini “En iyi nasıl yaparım?”muhasebesi içinde olmalıdır. İşi gücü her Allah’ın günü birilerini zorla değiştirmek olmamalıdır. Küçük bir şehirde küçük bir sigara alışkanlığını dahi elli yıl çalışsanız zorla ortadan kaldırabilir misiniz? Zaten zorla yapılan değişikliklerin kalıcılığı da olmaz. Kısa sürede her şey tekrar kendi mecraına döner.

Unutulmamalıdır ki; insan, yapısı gereği değişime değil, zorla değiştirilmeye karşıdır. Ama sağlam bir fikri alt yapı ve ‘delile dayalı ikna gücü’ ile en vahşi toplumları dahi medenileştirmek, en azılı katilleri dahi “karınca ezmez” hale getirmek mümkündür.

Kısa sürede iki milyon kilometrekare alanda, değil küçük alışkanlıkları, taassup haline gelmiş büyük adetleri de ortadan kaldıran, insanları zor kullanarak değil, elindeki kitapla ikna eden; yirmi üç yılda sadece birkaç yüz şehitle bir “Barış Medeniyeti” kuran; derdi dünya hakimiyeti olmayıp, insanlık olan; gönüllü, organize ve sivil bir toplum gerçekleştiren, saman alevi gibi kısa süreli değil asırları da aydınlatan Peygamberimizi hatırlamamak mümkün mü?

Yanlış yönde pupa yelken giden Papa’nın da kulakları çınlasın.

Demokratikleşme ve sivilleşmede mesafe almış toplumlarda bir mentalitenin ikna yolu ile kabul ettirilmesi mümkün olabildiği gibi, muhatabın onu kabul etmemesi de normaldir. Bu aslında toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz bir olgudur. Anlaşılan bu konuda biraz daha uğraş vermemiz; göze ve kulağa hitap eden iletişim teknikleriyle beşeri ve moral değerlerimizi insanımıza tekrar kazandırmamız gerekecek.

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

09.10.2006


Güler misin, ağlar mısın?

Kamboçya Başbakanı Hun Sen, gelecek hafta yapacağı Avustralya gezisi sırasında, ülkesinde darbe yapılmaması uyarısında bulundu ve “Burası Tayland’a benzemez” dedi. Kamboçya’nın komşusu Tayland’ın Başbakanı Taksin Şinavatra BM Genel Kurulu çalışmaları için New York’ta bulunduğu sırada bir darbe ile devrilmişti.

Hun Sen, Pazar günü 6 günlük Avustralya ziyareti için ülkeden ayrılacağını belirterek, “Tayland Başbakanı Taksin Şinavatra, Bangkok’ta kendisini yerinden eden darbe yapılırken Birleşmiş Milletler’deydi. Kamboçya’daki mevcut durum hakkında hata yapılmasın, burası farklı” dedi.

Kamboçya’da 1970 yılında Kral Norodom Sihanuk yurt dışındayken askeri darbe yapıldığını ve ülkenin iç savaşa sürüklendiğini hatırlatan Hun Sen, yeniden böyle bir darbe yapılmasına izin vermeyeceğini ifade etti.

Hun Sen ile koalisyon hükümeti içinde yer alan krallık yanlısı Funcinpec partisi ile arasındaki ihtilaf giderek derinleşiyor. Bu arada muhalefetteki krallık taraftarları da hükümetin lağvedilip, eski kral Norodom Sihanuk’un başbakan olmasını istiyorlar.

09.10.2006


İbretlik hayatlar

Gazeteci Fahri Sarrafoğlu ve Miraç Aköz, Bilim Sanat Felsefe Akademisi’nde “Şans Oyunlarının Kaybettirdikleri” isimli bir sergi açtı. Serginin özelliği; Türkiye ve dünyada şans oyunlarından büyük ikramiye kazandıktan sonra ellerindeki her şeyi kaybeden insanların hikâyelerine yer vermesi. İşte sergiden talihsiz talihli hikayeleri:

Hilton’da nişan

“Denizli’nin Çivril İlçesi’nde marangoz olarak geçimini sağlayan iki çocuk babası Osman Kaplan, 1999 yılında Sayısal Loto’dan 340 milyar lira kazanmış. Kaplan’ın ilk işi eşinden boşanmak olmuş. Ardından İzmir’de bir şarkıcıyla 20 milyar lira harcayıp Hilton Otel’de muhteşem bir törenle nişanlanan Kaplan, 6 ay sonra ise ayrılmış. Hızlı yaşayan Kaplan, Orta Asya’dan kendisinin akrabası olduklarını söyleyerek gelen herkese para vermeyi de ihmal etmemiş”.

“Eşime kalmasın” hırsı

53 yaşındaki Mustafa Savgan’ın macerası ise, 1979’da 100 bin lira kazanmasıyla başlıyor. Savgan, “Eşimden ayrılamayınca paralar ona kalmasın diye harcamaya başladım. 150 memurun maaşını iki ayda yiyordum. Lokantalarda ödediğim hesabın 3-5 katı bahşiş bırakıyordum. Evlenirken karıma aldığım 1 kilo altını da sattım, harcadım. Eşimi de annesinin yanına gönderdim. Cağaloğlu’nda bir handa hem gece bekçiliği, hem de yine ayakkabı boyacılığı yapmaya başladım. Sevgi olmadan para bir işe yaramıyor” diyerek ibretlik hikâyesini paylaşıyor.

70 milyonun ahı var

Evli ve 3 çocuk babası olan 44 yaşındaki Nurettin Çınar’a da, Turhal’da Millî Piyango’dan 1993 yılında 6 milyar lira isabet etti. Çınar, otobüs alarak Turhal’a şehirler arası otobüs şirketi kurdu. İşleri iyi gitmeyen Çınar, 1995 yılında iflâs etti. Çınar, “Sefa kısa sürdü. 70 milyon kişinin para verdiği biletlerden bir iki kişi yararlanırsa sonuç böyle olur. Hepsinin ahı var üstünde, hayırı olmaz. Sonra araştırdım kimseye hayır getirmemiş” diye konuştu.

Perişan etti

Ali Atıcı. Çay ocağı işletirken 2004’te Sayısal Loto’dan 543 bin YTL kazanır. Parayı aldıktan sonra memleketi Erzincan’a yerleşen Atıcı, boşandığı eşi ve çocuklarını İsviçre’ye göndererek ikinci evliliğini yapar, ondan da ayrılarak 14 yaşındaki bir kızı gelin getirir. Gelişen olaylar zincirinde A.K, babası Arif K’ya yaşı küçük olduğu için teslim edilir. Ali Atıcı’nın pişmanlık dolu sözleri ise, “Hayal edemeyeceğim kadar zengin oldum; ama hayatım da altüst oldu. Huzurum kaçtı. Geceleri gözüme uyku girmez oldu. Lotodan çıkan para, beni perişan etti” şeklinde olur.

45 yıllık eşini boşadı

Samsun’da 3 yıl önce Sayısal Loto’dan 230 milyar ikramiye kazanan Ekrem Çetin (62), parayı kazanır kazanmaz 45 yıllık eşinden boşanmak için dâvâ açtı.

İkramiye kazandıktan sonra eşiyle boşanan bir diğer isimse Yeşim Akyol. 2003’te bir alış veriş merkezinden Akyol’a promosyon olarak verilen bilete 2 trilyon lira isabet eder. Akyol, 19 ay sonra da büyük bir aşkla evlendiği 6 yıllık eşini boşamak için mahkemeye başvurur. Ancak bu dâvâya eşi Güray Akyol da karşı dâvâyla cevap verir. Akyol, dâvâ dilekçesinde, “Eşim parasını benimle paylaşmak istemediği için boşanma davası açtı” iddiasına yer verir ve ekler: “Amaç, bu paradan beni mahrum etmektir. Piyango öncesi eşimle benim mutlu bir evliliğimiz vardı.”

Fakir; ama mutluydum

40 yaşındaki Ayhan Yalçınkaya, devlet memuruyken cebinde kalan son 300 bin lirasıyla aldığı biletle 1995 yılında büyük ikramiyeyi kazandı. Memurluktan istifa eden Yalçınkaya ticarete atıldı ve tehdit edip baskı kurduğunu söylediği babası Teyfik Yalçınkaya’ya açtığı 2 işyerini de devretti. Şimdi bir oto kiralama şirketi olan Yalçınkaya, “Hiç tanımadığım akrabalarım ortaya çıktı. Nakit param bitti. Zor günler geçirdim, huzurum kaçtı. Devlet memurluğuna geri dönmek istiyorum” dedi.

Hayatları alt üst oldu

Kanada’da 7 yıl önce lotoda büyük ikramiyeyi kazanan bir kişi, 8.5 milyon dolarlık ikramiyesi bitince intihar etti. Yakınları, evini ise içki ve uyuşturucunun “su gibi tüketildiği parti yeri” olarak tanımlıyor. İngiltere’de de lotodan 23.5 trilyon lira kazanan bir temizlikçi uyuşturucudan öldü.

09.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004