Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Masada hep kaybettik mi?

Sürekli okurlarımız bilir: Osmanlı’nın son yıllarına, Milli Mücadele’ye ve erken Cumhuriyet (1923-1938) dönemine romantik gözlüklerle bakanları hep eleştirdim. O hayalci gözlükleri tercih edenlerin başında bugün Kemalist ya da Atatürkçü adını verdiğimiz kesimler geliyordu.

Niye eleştirdim? Çünkü tarihsel olayların çeşitli yönlerini gerçekçi, soğukkanlı bir biçimde ele almak yerine, sadece sevapları, olumlu işleri, başarıları, iyilikleri öne çıkarıyor, hataları, günahları, başarısızlıkları ve kötülükleri göz ardı ediyorlardı.

Şimdi bakıyorum da Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de benzeri bir tarihsel göz boyamacılığa soyunmuş. Nasıl mı? Anlatayım...

Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, limanların açılması konusunda bilgileri olmadığını iddia edince... Lozan Konferansı’na katılan İnönü’yü örnek olarak gösterdiler.

Dönemin Başbakanı Rauf (Orbay) Bey, görüşmeleri sürdüren İnönü’nün kendisini her konuda bilgilendirmesini istiyor... İnönü ise bunun hem işleri yavaşlattığını, hem de kendisine güvensizlik anlamına geldiğini belirtiyordu. Sıkıntılıydı.

Sonuçta Mustafa Kemal, Başbakan Rauf Bey’i devreden çıkardı ve kabaca söylersek İnönü’nün doğru bildiğini yapmasını sağladı.

Erdoğan ve Gül işte bu örneği veriyorlar. Tamam ama bu örnek Lozan’ın ‘başarılı’, ‘arzulanır’ ve dolayısıyla ‘eleştiriden muaf’ bir tarihsel olay olduğu varsayımına dayanıyor.

Halbuki Ankara’da kurtuluş mücadelesi veren Meclis’in nihai hedefi, Ocak 1920’deki Misak-ı Milli ile ilan edilen sınırlar içinde bağımsız bir devlet kurmaktı ve bu açıdan bakıldığında Lozan apaçık bir geri adımdı.

Bugün biz sınırlarımızdan memnunuz ama dönemin milletvekilleri “Musul’u, Batum’u nasıl terk edersiniz” diye Meclis’te gürültü koparıyordu.

Sadece Misak-ı Milli açısından değil, İsviçre’ye gidilirken Ankara’da alınmış kararlar açısından da bir geri adımı işaret eden Lozan Antlaşması’na yapılan bu haklı eleştirilere de Mustafa Kemal göğüs geriyordu.

İşte size büyük olasılıkla bilmediğiniz bir olay: Lozan görüşmeleri öylesine bir hoşnutsuzluk yaratmıştı ki Gazi Paşa, 1923’te Adana’yı ziyaret ettiğinde siyah bayraklar taşıyan göstericiler tarafından karşılanmıştı!

Dün birisi şöyle yazıyordu: “Biz (Atatürk dönemi dışında) masada hep kaybetmişizdir.” Bu her açıdan kof bir iddiadır.

Eğer masada, yani diplomaside hep kaybettiysek, mesela Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye katılmasına (ki Atatürk’ün büyük hayallerindendi) ne diyeceğiz?

Ayrıca, yukarıda gösterdiğim gibi, biz Atatürk döneminde de bazen masada kaybettik.

(...)

Günümüz Kemalistleri, fikir ve eylemlerini meşrulaştırmak için, “Atatürk de böyle yaptı-yapardı” demeye bayılır. Şimdi aynı siyasi retoriği Erdoğan ve Gül de kullanıyor.

Bu tip örneklerle ‘karşı tarafı’ ikna edeceklerini sanıyorlarsa, aldanıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, ağızlarıyla kuş tutsalar bunu başaramazlar.

AB yolunda adım atsalar da Kızılelma Koalisyonu tarafından kabahatli ilan edilecekler, atmasalar da!

Dolayısıyla herkesi ikna etmek için tartışmalı tarihsel olaylara gönderme yapmak yerine; doğru, iyi, yararlı, tutarlı, aktif olduğuna inandıkları bir dış politika gütmeleri daha uygun olur.

Sabah, 12.12.2006

Emre AKÖZ

13.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Bir kuvvet komutanı

  Asker-sivil gerginliği: İlkeler ve sorumlular

  Masada hep kaybettik mi?

  Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz

  Devlet politikaları


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004