Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

‘Kafatasçılık’ ve milliyetçilik

Başbakan Erdoğan geçen hafta bir vesileyle kendilerinin ‘kafatası milliyetçisi’ olmadıklarını söyledi. Başbakanın daha önce de buna benzer açıklamaları olmuştu. Ne var ki, bunu, milliyetçilik isnadına karşı verilebilecek makul bir cevap olarak görmeye imkán yok. Bu, tipik bir kolaycılık örneğidir.

Çünkü bu cevap, ‘kafatasçılığı’ reddetmek suretiyle, dolaylı olarak milliyetçiliği onaylamakta ve sanki ırkçılık reddedilince milliyetçilik bahsi kapanırmış gibi bir izlenim vermektedir. Oysa, ‘kafatasçılık’ daha geniş bir bahis olan milliyetçilikte marjinal bir konudur. Açıktır ki, eğer milliyetçilik kaba bir ırkçılıktan ibaret olsaydı, işimiz çok basit olurdu: İnsanların büyük çoğunluğunun reddedeceği böyle bir sapkınlığı lanetlememiz yeterdi.

Milliyetçiliği bir toplumun kendi kültürel mirasını önemsemesiyle de özdeşleştiremeyiz. Başka kültürlerin aşağılanmasına ve kendi kültürel mirasını her ne pahasına olursa olsun olduğu gibi korumak gibi bir bağnazlığa savrulmadığı sürece bunda bir sakınca yoktur. Ayrıca, milliyetçilik vatanseverlik demek de değildir. Açıktır ki, vatansever olmak için hiç kimsenin milliyetçi olması gerekmez.

Modern ulus devletlerin muharrik gücü ve arka-plan düşüncesi olarak milliyetçilik özünde politik bir ideolojidir. Bu ideolojinin merkezinde belli bir egemen gücün otoritesi altındaki nüfusu -halkı veya halkları- ‘ulus’ olarak tasarlamak ve yaratmak düşüncesi yatar. Milliyetçiliğin karakteristik vasfı, türdeş bir kolektif kimlik olarak tasavvur ettiği ‘ulus’u tek bir merkezî siyasî güç altında toplama (ulus temelli bir devlet kurma) ve bunu her ne pahasına olursa olsun koruma iradesidir. Bu da bir yandan dışa dönük olarak ‘ulus’u başka egemenlerin uyrukları olan halklardan -başka ‘ulus’lardan- büsbütün farklı olarak tanımlamayı, öbür yandan da içe dönük olarak nüfusun içindeki farklılıkları reddetmeyi ve törpülemeyi gerektirir.

Bunun için amaca uygun bir tarih üretilir veya tarih yeniden yazılır, bu çerçevede geçmişe dönük olarak -başta, ‘kuruluş miti’ veya ‘kurucu miti’ olmak üzere- birçok efsane uydurulur veya keşfedilir, ulusal semboller yaratılır ve yaygınlaştırılır, genellikle çoğunluk dili resmîleştirilir ve standardize edilir. Bunların hepsi bir tür resmî ideoloji oluşturur. Bazı örneklerde bu ideoloji tebaanın kendisini emsalsiz bir kültürel-politik antite olarak görmesini sağlamanın ötesinde, onların hayata dair temel görüşlerini de belirlemeye dönük ahlákî-felsefî unsurlar da içerir. Milliyetçiliğin bu anlamda dinsel bir yanı da vardır. Esasen milliyetçilik din meselesine tamamen kayıtsız kalamaz; nitekim ulus devletler yer yer dinleri de millîleştirmeye çalışmaktadırlar.

Bütün bu faaliyetlerde ulus devlet mümkün olan her türlü araçtan yararlanır. Bunların başlıcaları resmî eğitim sistemi, genel ve zorunlu askerlik, kültürün devletleştirilmesi ve kitle iletişim araçlarının kontrol edilmesidir. Mamafih, bunlar her zaman ‘ikna’ya dayanan ‘ideolojik-hegemonya’ araçlarından ibaret de değildir. Ulus devlet ‘ihtiyaç duyduğu’nda kendi tekelinde olan cebir aygıtını da kullanmaktan çekinmez. Nitekim, kimlik taleplerine veya resmî ideolojiye ‘meydan okunması’ durumlarına bazen bu şekilde mukabele edilmektedir.

Konu çok uzun, ama milliyetçiliğin nasıl bir şey olduğunu anlamak için bu kadarı da yeter. Kısaca diyorum ki, milliyetçilik pek de medenî bir şey değildir.

Star, 10.1.2007

Mustafa ERDOĞAN

11.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  MİT ve yeni açılım tartışmaları

  Seçim yılı ve AB işleri

  Bir Lokma’da boğulduk

  ‘Kafatasçılık’ ve milliyetçilik


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004