Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Tarih kokan şehrin tarihî köprüleri

Tarih öncesi dönemlerden itibaren Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında bir geçiş yolu olan ve Roma-Bizans, Müslüman, Pers, Arap ve Türk devletlerinin zengin tarihî ve kültürel mirasını günümüze kadar taşıyan Diyarbakır’ın köprüleri ise geçmişi, bugüne ve geleceğe bağlıyor.

MALABADİ KÖPRÜSÜ

Adı şarkılara konu olan Diyarbakır’ın ünlü köprüsü Malabadi, Diyarbakır-Batman yolu üzerinde, Silvan ilçesine 24 km. mesafedir. Kitabesinden 1147 milâdî yılında Timurtaş Bin İlgazi Bin Artuk tarafından yaptırıldığı yazan köprü kabartmaları ve mimarisi ile eşsizdir.

Her biri farklı uzaklıkta ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepet kulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum arz eder. Burada sivri kemerli iki açıklık ile yola bağlanan kesimde de bir açıklık görülür. Böylece köprü, biri diğerlerinden büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise en düşük su seviyesinden kilit taşına kadar 19 m’dir.

Köprünün güney yüzünde büyük kemerin solundaki selyanın üstünde, oturan bir insan heykeli vardır. Bunun da üstünde tırtıllı güzel bir çerçeve içinde iki insan figürü bulunmaktadır. Bunlardan biri ayakta, diğeri oturmaktadır. Ayakta olan oturana bir şey sunmakta, oturan da ellerini uzatarak bunu alır vaziyette durmaktadır. Her ikisinin de başlarında sivri uçlu külah vardır. Bunun da ötesinde, yine bir çerçeve içinde ışınları ile bir güneş ve bir insan figürü bulunmaktadır. Renkli taşlarla inşa edilen Malabadi Köprüsü hakkında “Köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde, sağ ve solda, köprünün temeli beraberliğinde, kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçen, sağdan ve soldan geldikleri vakit misafir olurlar. Köprünün kemeri altında birçok adacık vardır. Demir pencereler şahneşinlerinde misafirler oturup, kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık avlarlar. Bu köprünün sağ ve solunda da nice pencereli odalar vardır. Bu emsalsiz köprünün sağ ve solundaki bütün korkuluklar Nahcivan çeliğindendir. Ama demirci ustası da var kudretini sarf ederek bir türlü san'atlı kafesli korkuluklar yapmış ve doğrusu elinin ustalığını göstermiştir.” diye yazan Evliya Çelebi gibi modern statik hesaplamanın yapılmadığı bir dönemde inşa edilen köprüye hayranlığını dile getiren Albert Gabriel Balkanlar ve Orta Doğu’da bu açıklıkta, bu yaşta başka bir köprünün olmadığını söylemektedir.

DEVEGEÇİDİ KÖPRÜSÜ

Diyarbakırın 20 km. kuzeyindeki Devegeçidi suyu üzerinde, sivri kemerli ve yedi gözlü olarak inşa edilmiştir. Kitabesinden 1218 milâdî yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih Mahmut döneminde mimar Cafer İbn Mahmud tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

10 Haziran 1970 tarihinde gün ışığına çıkarılan köprü, yedi gözlü sivri kemerli ve tamamen kesme bazalttan yapılmıştır. Köprü üzerinde üç kitabe vardır. Üçü de köprünün güney yönündedir. Bunlardan ilki, köprünün sahil ayağı ile birinci göz arasında, ikinci köprünün ikinci ayağı üzerinde sivri kemer şekilli bir şerit içerisinde bulunmaktadır.

Köprünün 5 ve 6. gözleri arasındaki son kitabe ise “Mallarını, Allah yolunda hayata ayıran kimselerin malları, ekildikçe yedi başak veren öyle bir tohum tanesine benzer ki, her bir sümbülde yüzlerce olur ve Allah murat ettiği kimse için bunu kat kat ziyade eder.” şeklindeki Bakara Sûresi’nin 261. ayetini ihtiva etmektedir.

ON GÖZLÜ KÖPRÜ

Şehrin güneyinde, Mardin Kapısı dışında, şehre 3 km. mesafede yer alan On Gözlü Köprü, Dicle ya da Silvan Köprüsü olarak da adlandırılmaktadır. Kesme bazalt taştan on gözlü olarak inşa edilmiştir. Gabriel ve Barchem üzerindeki kitabeye göre köprünün Ubeyd Sacer adlı mimar tarafından yapıldığını söylerken, Süleyman Savcı bu kitabenin solunda ayrı bir karataş üzerindeki çerçeve içinde bir kufi yazıya dayanarak mimarın Ubeyd oğlu Yusuf olduğunu belirtmektedir.

Köprünün yerinde, şehrin kuruluşundan itibaren bir köprünün bulunduğu kuvvetle muhtemeldir. Niebuhr, “Köprünün çok eski olduğu ve 1065’te köprüyü onaran Nasr’dan önce de mevcut bulunduğu” kanısındadır. Zaman zaman şehri kuşatan kuvvetler tarafından yıkılmış olan köprü, en son şehrin Bizans imparatoru Juannes Tzimisces tarafından 974 yılında kuşatılması sırasında yıkılmış ve Mervanoğlu Nizamüddevle Nasr’ın buyruğu üzerine 457 (milâdî 1065) yılında yeniden inşa edilmiştir.

Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri adlı eserinde şu tamamlayıcı bilgileri vermektedir: “Köprü on gözlüdür. Boyu 180 m, döşeme genişliği 7-8 m’dir. Korkuluk eski bazalt, kesme olarak hazırlanmış ve yan yana dizilerek bağlanmış üçgen şekilli taşlar ile örtülüdür. Çantanın tabanı 0.505 m, üçgenin kenarları 0.43 m ve taşların boyları 0.38 m kadardır. Köprü ortasında, 5. gözden sonra biri menba, diğeri mansap karafında olmak üzere karşılıklı iki çıkıntı dirsek bulunmaktadır. Her iki bölüm, buradaki orta ayakta birbirine bağlanmaktadır. İkinci bölümde köprü gözleri, birinci bölümdekilere oranla daha büyüktür. Köprü ayaklarının mansap taraflarında da istinat duvarları görülmektedir.”

Kitabeler döşemesinin 11. yüzyılda tamamlandığı köprü üzerinde bazalt üzerine işlenmiş, sağa dönük bir aslan kabartması bulunmaktadır.

(Su Dünyası/Ocak 2007, Bilgiler Şevket

Beysanoğlu’nun “Anıtları ve Kitabeleri ile

Diyarbakır Tarihi” adlı kitabından alınmıştır.)

13.02.2007


 

Âşıklık geleneği zor durumda

Aşık ve ozanların ekonomik sebeplerle zor durumda bulundukları, geleneğin sürdürülebilmesi için yardıma ihtiyaç duydukları belirtildi. İzmir Halk Ozanları ve Âşıkları Derneği Başkanı Celal Bulut, yoksullukla yüz yüze olan Âşık ve ozanların, ‘aç kalmamak için kahvehanelerde saz çalıp, tepsi tutarak adeta dilencilik yaptıklarını’ savundu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile belediye, valilik, kaymakamlıklar ve medyanın âşıklık geleneğine sahip çıkmadığını öne süren ve bu konuda yardım istediklerini belirten Bulut, şunları söyledi:

“Caz ustalarına, senfoni orkestralarına verilen önemin en azından yarısının bizim kültürümüz olan Âşıklık geleneğine gösterilmesini istiyoruz. Merkezi İzmir’de olan derneğimize, İzmir’den 24 üyemiz var. Hepsi aç, sefil ve perişandır. Âşıklık geleneğinin üstatlarından âşık Reyhanî Baba, 10 yıl felçli yaşadıktan sonra Bursa’da yoksulluktan öldü gitti. Yine Âşıklık geleneğinin büyük üstatlarından Âşık Mevlüt İhsanî ve Âşık Ruhanî sefalet içinde yaşıyorlar. En azından yılda bir kez de olsa devletimizin, biz Âşıkları düzenleyecekleri konser veya Âşıklar şenliği gibi faaliyetlerle hatırlamasını istiyoruz. Millî günlerimizde bile hatırlanmıyoruz.”

“BU SISKA TELİN ALTINDA

MEMLEKET KÜLTÜRÜ YATIYOR”

Celal Bulut, sazın sıska telinin altında bir memleketin kültürünün yattığını ve bu sesin memleketin sesi olduğunu belirterek, halkın düşüncelerini, çektikleri ıztırapları sazla sözle dile getirdiklerini ifade etti.

Bulut, on binlerce dolar vererek pop müzik şarkıcılarını sahneye çıkaran sponsorların âşık ve ozanların da ellerinden tutmalarını istedi.

Geçim sıkıntısı çeken bazı âşıkları, kahvelerde dilenci gibi san’atını icra ederken görünce büyük bir üzüntü yaşadığını dile getiren Bulut, “Bu gelenek bizim kültürümüzdür, örf ve adetimizdir. Bunu yaşatmak, genç kuşaklara aktarmak bizim görevimizdir. Ama bunu yaparken de âşıklarımız neredeyse kahvelerde bir dilenci görevini görüyor. Öyle muhtaç kalmışlar ki, gidiyorlar kahvelerde 3 kişiye saz çalıp tepsi tutarak para topluyorlar” dedi. Bulut, Türkiye’de, her birini kültür kaynağı olarak nitelediği 500 ozan bulunduğunu, ancak bunların hemen hepsinin çok güç hayat şartları içinde bulunduklarını kaydetti.

13.02.2007


 

Gökdere Medresesi hizmete açıldı

Osmangazi Belediyesi’nin çabaları sonucu, bakımsızlık ve ilgisizlik sebebiyle yok olma tehlikesinden kurtarılan Gökdere Medresesi, restorasyonunun tamamlanmasının ardından Bursalılara hizmet vermeye başladı.

Osmanlı mimarisinin seçkin örneklerinden biri olan Gökdere Medresesi, şehir mimarisine de orijinal haliyle yeniden kazandırılmasının ardından OSYEG 21’in kültürel çalışmalarına ev sahipliği yapmaya başladı. Bölgeye kültürel bir kimlik kazandırması amacıyla söyleşi ve dinletilerin yanı sıra Türk San’at Müziği çalışmalarının yapıldığı Gökdere Medresesi çeşitli enstrüman kurslarıyla san’atseverlerin buluşma noktası haline geldi.

/ BURSA

13.02.2007


 

Alacami restoresinde ödenek sıkıntısı

Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde bulunan tarihî Alacami’de başlatılan restorasyon çalışmalarının ikinci etabı için ödenek beklendiği belirtildi. Caminin restorasyonu için geçen yıl 80 bin YTL harcandı.

Kadirli Kaymakamı Rauf Ulusoy, yaptığı açıklamada, tarihî Alacami’nin Roma, Bizans ve Türk medeniyetlerini bir arada yaşatan tek canlı yapı olduğunu vurguladı.

Birinci etap çalışmalarının geçen yıl tamamlandığını ve toplam 80 bin YTL harcandığını hatırlatan Ulusoy, birinci etap çalışmaları kapsamında yerleştirilen güvenlik kameralarıyla tarihî caminin “yağmacılara’’ karşı 24 saat korunduğunu bildirdi.

Onarım projesi kapsamında Adana Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün kontrolü altında ikinci etap çalışmalarının başlatılacağını ifade eden Ulusoy, ödenek gelmesi halinde ikin etabın en yakın zamanda başlayacağını söyledi.

Ulusoy, restorasyonun tamamlanmasının ardından Türkiye’nin sayılı tarihî eserleri arasında yer alan yapının daha sonra anıt müzeye dönüştürüleceğini ve yerli-yabancı turistlerin ziyaretine açılacağını vurguladı.

13.02.2007


 

BAFTA ödülleri açıklandı

İngiltere Film ve Televizyon Sanatları Akademisi’nin (BAFTA) ödüllerini kazananlar belli oldu.

Londra’da yapılan ödül töreninde en iyi film ödülünü “The Queen” (Kraliçe) kazandı. En iyi aktör “The Last King of Scotland” filmiyle Forest Whitaker, en iyi aktris de The Queen’deki rolüyle Helen Mirren oldu.

Yarışmada diğer ödül kazananlar ise şöyle:

“En iyi yönetmen “United 93” filmiyle Paul Greengrass, en iyi yardımcı erkek oyuncu “Little Miss Sunshine” filmiyle Alan Arkin, en iyi kadın oyuncu “Dreamgirls” filmiyle Jennifer Hudson.” Yarışmada İngilizce dışında en iyi film “Pan’s Labyrinth”, en iyi animasyon filmi de “Happy Feet” oldu.

13.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004