Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Yayla: Kemalizmi eleştirmeye devam

Kemalizmi eleştirdiği için hakkında soruşturma açılan, daha sonra “kınama” cezasıyla görevine dönen Prof. Dr. Atilla Yayla, Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı. Hakkında verilen karar için yargıya gideceğini belirten Yayla, “Her ne kadar hafif bir ceza gibi görülüyorsa da ‘kınama cezası’ unutmamak lâzım ki ifade özgürlüğü ile ilgili bir şey” dedi.

AKP İzmir Gençlik Kolları’nın düzenlediği panelde Kemalizm eleştirisi sebebiyle Gazi Üniversitesi tarafından açığa alınan Prof. Dr. Atilla Yayla hakkındaki soruşturma neticelendi. Rektörlük, resmî sıfatın gerektirdiği “itibar ve güven duygusunu sarsacak” davranışta bulunduğu iddiasıyla Yayla’ya kınama cezası verilmesini ve göreve iade edilmesini kararlaştırdı.

Prof. Dr. Yayla, üniversitenin kararını ve bundan sonraki girişimlerini Yeni Asya’ya değerlendirdi.

*Soruşturma neticesinde böyle bir sonuç mu bekliyordunuz?

Ben üniversiteden atılmak, hiçbir ceza verilmemesi de dahil her türlü sonucu bekliyordum. Ortada cezalandırılması gereken bir şey yok. Böyle durumlarda haksızlığı örtmek için bazen en ağır kararlar alınır.

*Sonuca göre bu kadar gürültüye değdi mi?

İşin ilginç tarafı o. Bir kaşık suda fırtına kopartmak oldu bunun adı. Şimdi düşünüyorum da saçma sapan bir şey için hem toplum meşgul edildi hem bana zarar verildi. Meşgul edildim, vaktim alındı. Değmezdi yani. Bana yönelik ithamlar temelsiz, mantıksız şeyler.

*Bunlara karşı sizin ne gibi girişimleriniz olacak?

İdarî yargı yoluna başvuracağım.

* Sadece üniversitenin kararı ile mi ilgili?

Hem üniversite ile ilgili. Çünkü her ne kadar hafif bir ceza gibi görülüyorsa da “kınama cezası” unutmamak lâzım ki ifade özgürlüğü ile ilgili bir şey. Hiçbir şekilde ceza verilmesi gerekmeyen bir şey. O yüzden bu kararı da iptal ettirmem lâzım. Yargıya başvurarak ifade özgürlüğünü kuvvetlendirecek bir karar çıkartmaya çalışacağım. Yeni Asır gazetesine karşı da avukatlarım zaten gerekenleri yapıyorlar. Tekzip gönderdiler yayınlanmadı. Mahkemeye müracaat ettik mahkeme tekzibin yayınlanması kararını verdi. Yine yayınlamadılar. Bir üst mahkemeye itiraz ettiler. O süreç devam ediyor. Onun dışında tazminat ve hakaret dâvâları da açılacak.

*Sadece Yeni Asır’a mı?

Diğer gazetelerde de çirkin şeyler çıktı ama bir çoğunu ifade özgürlüğü çerçevesinde görme eğilimindeyim. Olayı başlatan Yeni Asır’dı. Haberi çarpıtarak yayınladı ve kendi yorumunu olduğu gibi yansıttı. Dolayısıyla asıl problem burada. Bu gazeteye karşı dâvâ açarken de sadece kendimi düşünmüyorum. Gazetenin kötü bir şöhreti var Ege’de. Belki benden sonra mağdur olacak kimselere bir yardımım olur diye gazeteye karşı haklarımı arayacağım.

*Fikirlerinizi yine aynı şekilde ifade etmeye devam edecek misiniz?

Tabi tabi. Ben fikirlerini açıkça beyan eden bir kimseyim. Hiçbir zaman da nabza göre şerbet vermedim. İzmir’deki toplantı -basına yansımadı ama- AKP toplantısı olmasına rağmen AKP’yi de eleştirdim. Meselâ muhafazakâr arkadaşları yüzlerine karşı eleştiriyorum. Ama herkes benim samimiyetimi, iyi niyetimi, eleştirdiğim kimseleri yok etmek gibi bir hedefimin olmadığını bildiği için bunları anlıyorlar, anlayışla karşılıyorlar. Hatta bazen haklı taraflar görüyorlar. Veya itiraz ediyorlar. İtiraz gelince görüşlerimi tekrar gözden geçiriyorum. Fikir dünyası bu şekilde işler.

* Neticede fikirden, şeffaflıktan bir zarar çıkmaz...

Çıkmaz. Hele hele fikri kuvvetli olanların eleştiriden korkması için hiçbir sebep yok. Bundan sonra da fikirlerimi açıklamaya devam edeceğim. Genel akademik ölçülere uygun olarak. Nezaket kurallarına uygun bir üslûp kullanarak devam edeceğim.

* Kemalizm eleştirileriniz de devam edecek mi?

Tabi. Kemalizm benim entelektüel dünyamda çok mühim yer işgal etmiyor doğrusu. Çünkü sınırlı zenginliği olan bir konu. Ben daha derin konularla meşgulüm. Gerektiğinde Kemalizm ile ilgili eleştiriler, tahliller yapmaya da devam edeceğim.

Kemal BENEK

25.02.2007


 

Gül: 301 seçimlerden önce değişecek

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, TCK’nın 301. maddesinin birkaç hafta içinde değiştirilebileceğini söyledi. Gül, EU Observer internet sitesine verdiği demeçte, “Bir kaç hafta içinde, seçimlerden önce 301’i değiştireceğiz, ancak zihniyet değişikliğine de ihtiyacımız var ve bu bir gecede olmaz, bu bir süreç” diye konuştu.

Gül, EU Observer internet sitesine verdiği demeçte, 301. maddenin Türkiye’nin reform sürecini etkilediğini belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve kendisinin görüşünün bu maddenin değiştirilmesi gerektiği yönünde olduğunu kaydetti. TCK’nın iki yıl önce, ifade özgürlüğü konusunda artık sorun yaşanmaması amacıyla bütünüyle değiştirildiğini ifade eden Gül, ifade özgürlüğünün şart olduğunun açıkça ortaya konulduğunu ancak bazı savcıların, yazarlar ve düşünürlere yönelik dava açtığını belirtti.

Gül, “Bir kaç hafta içinde, seçimlerden önce 301’i değiştireceğiz, ancak zihniyet değişikliğine de ihtiyacımız var ve bu bir gecede olmaz, bu bir süreç” diye konuştu.

“HIZIMIZ DÜŞMEDİ”

Türkiye’de başlatılan reform sürecinin devam edeceğini de vurgulayan Gül, AB’nin şu anda kalıcı olmayan bazı sorunlarla yüzleştiğini ifade ederek, zaman içinde AB’deki havanın daha iyiye gideceğini kaydetti. Gül, “Bu zamanı kullanacak ve ilerleme kaydedeceğiz” diye konuştu.

Türkiye’nin AB sürecine bağlılığının “lafta olmadığına” ve bazı fasılların askıya alınmasına rağmen müzakerelerin sürdüğüne işaret eden Gül, Türkiye’nin “hızını düşürmediğini” bildirdi.

Üye ülkelerin çoğunun Türkiye’nin üyeliğinin öneminin farkında olduğunu belirten Gül, “Şunu fark ettim ki, birçok üye ülke Türkiye’yi benden daha iyi savunuyor” dedi.

/ ANKARA

25.02.2007


 

YÖK, tarih önünde suçlu

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, YÖK ve üniversiteleri hekim açığının kapatılması konusunda göreve davet ederek, “Bu anayasal sorumluluk yerine getirilmedikçe, YÖK ve üniversiteler tarih önünde suçludur” dedi. “Bu iş inatlaşmayla olmaz ki” diyen Akdağ, ülkenin geleceğini düşündüklerini söyledi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de hekim sayısının yetersiz olduğunu, doktorları yetiştirmenin üniversitelerin ve Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) görevi olduğunu belirterek, ‘’Çok net ifade ediyorum; bu anayasal sorumluluk yerine getirilmedikçe, Yükseköğrenim Kurulu ve üniversitelerimiz, tarih önünde suçludurlar’’ dedi.

Sağlık kuruluşlarında incelemelerde bulunmak ve mesleki temsilcilerle bir toplantı yapmak için Afyonkarahisar’a gelen Bakan Akdağ, Vali Vekili Nevzat Sinan’ı ziyaret etti.

Akdağ, göreve geldiği günden bugüne kadar Türkiye’deki hekim sayısının yetersiz olduğunu dile getirdiğini belirterek şunları söyledi: ‘’Türkiye’de hekim sayısı son derece yetersizdir. Bunu rakamlar söylüyor. Bunu değişik yorumlayıp başka tarafa çekmek isteyenler, ülkenin geleceğine çok büyük haksızlık yapıyorlar. Bizim yaşlılığımıza, çocuklarımızın geleceğine büyük haksızlık yapıyorlar. Çünkü doktorlarımızın üzerinde de çok büyük iş yükü var. Düşünün ki Dünya Sağlık Örgütünün araştırmasına göre, hekim sayısı bakımından Avrupa bölgesindeki 52 ülkenin içinde Türkiye sondan ikinci olsun. Yani Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Türkmenistan gibi ülkelerde dahi Türkiye’den çok daha doktor bulunsun. 52 ülkenin içinde sonuncuysanız veya sondan ikinciyseniz, artık neyi tartışacağız?’’

Doktorları yetiştirme görevinin üniversitelerin ve YÖK’te olduğunu belirten Bakan Akdağ, ‘’Yüksek Öğretim Kurulu bu hususta üzerine düşen anayasal sorumluluğunu yerine getirecektir. Çok net ifade ediyorum; bu anayasal sorumluluk yerine getirilmedikçe Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversitelerimiz, tarih önünde suçludurlar’’ dedi.

Kaliteli hekim yetiştirmek için öğretim görevlisine gerek duyulduğunun iyi bilindiğini belirten Bakan Akdağ, Almanya’da bir tıp fakültesi öğretim görevlisine 22 tıp fakültesi öğrencisi düştüğünü, bu rakamın Türkiye’de ise 3,5 öğrenci olduğunu vurguladı.

/ AFYONKARAHİSAR

25.02.2007


 

Demokratlar savaşı durdurmalı

Oğlunu Irak işgalinde kaybeden savaş karşıtı anne Cindy Sheehan, Bush’la görüşme imkânı olsa ona, “Geceleri uyuyabiliyor musunuz?” sorusunu sormak istediğini ifade etti.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu BAK’ın düzenlediği Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma 4, dün Taksim Square Hotel’de gerçekleştirildi. Önceki Barış Buluşması’na katılan ve 30 Ekim 2006’da öldürülen Iraklı bilim adamı İsam El Rawi’nin anısına düzenlenen sempozyumda Amerikan savaş karşıtı hareketin öncülerinden Cindy Sheehan, Lübnan Araştırma Merkezi temsilcisi Dr. Ali Fayyad, Filistin Sendikalar Konfederasyonu Genel Sekreteri Wael Ali Natheef ve Irak Müslüman Alimler Heyeti Şûrâ Meclisi Üyesi Şeyh Amir El-İgadi birer konuşma yaptı.

Sempozyum öncesi yapılan basın toplantısında konuşan Cindy Sheehan, “Bush’la şimdi görüşme imkânım olsaydı, ‘İki masum ülkeyi kaldırıp, onları yok edip binlerce insanı öldürdükten ve bu kadar çok Amerikalının da hayatına kıydıktan sonra acaba rahat uyuyabiliyor musunuz?’ diye sorardım. İçinde bir yerlerde mutlaka yüreği olması lâzım bu adamın. Elimden gelse elimi uzatıp o yüreğe dokunmak isterim ki, bu yaptıklarına artık bir son versin” şeklinde konuştu.

Oğlunun yükseköğrenim imkânı bulabilmek için ordaya yazıldığını anlatan Sheehan, “Amerika’da yükseköğrenim son derece pahalı bir iştir. Ama Casey askere yazılmasaydı herhalde bir yolunu bulurduk onu okula göndermek için.

Keşke mezarında olmasa, yanımızda olsa ve herhangi bir iş yapsa. Bunu çok tercih ederdim” dedi. Sheehan, aileleri bu yönde bilinçlendirmeye çalıştığını fakat Amerika’da bunu yapmanın çok zor olduğunu söyledi. Bugün kızının da vefat eden oğlu için verilen tazminatla üniversiteye gidebildiğini belirten Sheehan, bunu ‘çok ironik bir durum’ diye anlattı.

Oğlunun ölmüş olduğunu bilerek hergün yeniden hayatı sürdürmenin çok güç olduğunu ifade eden Sheehan, “Ancak bütün aileler açısından da bunun kişiselleştirilmesi bence önemli. Bunu yapmamız lâzım. Çünkü onların başına aynı şeyin gelmesini istemiyoruz” dedi.

Amerika’daki insanların büyük çoğunluğunun barış hareketine hak verdiğini, Bush’a karşı olduğunu anlatan Sheehan, karşı olmayanların da hükümetin ve medyanın manipülasyonuna uğrayanlar olduğunu vurguladı.

Şu anda Amerikan barış hareketini kadınların yönettiğine dikkat çeken Sheehan, “Tabii ki erkekler de var hareketin içerisinde ve aktifler ama liderlerin kim olduğuna baktığınızda hep kadınları görüyorsunuz. Pek çok anne oğlunu bu savaşta kaybetti. Ayrıca 11 Eylül’de çocuklarını kaybeden anneler var aramızda. Eskiden asker olan kadınlar var. Bütün riskleri alan, tutuklanan, gözaltına alınan hep kadınlar. Biz bunu doğrudan kendimizi işin içinde hissettiğimiz için yapıyoruz. Ve bunu kendilerini işin içinde hissetmeyenlerin bir gün gelip aynı duruma gelebileceklerini anlatmak için yapıyoruz” şeklinde konuştu.

Konuşmasında, 17 Mart’ta bütün dünyada yapılacak barış eylemlerine de dikkat çeken Sheehan, “İnsanlar o gün, barışın sağlanması için bir araya geldiklerinde, yine bir arada saf tutup İran’ın istilâsına karşı da hayır demeli. Eğer İran nükleer teknolojiyi geliştirmek istiyorsa bir devlet olarak bu onların hakkıdır. Binlerce nükleer bombası olan ABD hangi cesaretle başka bir ülkeye hangi teknolojiyi kullanacağını dayatabilir?” dedi. Sheehan eğer nükleer karşıtı bir hareket olacaksa, tüm dünyadaki nükleer silâhlara karşı olması gerektiğini vurguladı. “Dünyanın her tarafında insanların yüreklerini ve ellerini birleştirmelerinin zamanı geldi. Ve hükümetlerimize biz artık barış istiyoruz demelerinin zamanı geldi” diyen Sheehan, ABD’de ordularının hem Irak’tan hem de Afganistan’dan çekilmesi, üsleri kapatması gerektiğini, halkların da bunun için hükümetlerine baskı yapması gerektiğinin altını çizdi.

Sheehan, barış hareketini kastederek “Biz kazanacağız” sözüyle konuşmasını sonlandırdı.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

25.02.2007


 

Bağış: Soykırım yasasına karşı işadamları lobi yapsın

AKP İstanbul Milletvekili, Başbakanlık Dış İlişkiler Danışmanı ve Türk-Amerikan Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı Egemen Bağış, sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının ABD Senatosu’nda reddedilmesi için işadamlarını Amerika’da lobi yapmaya çağırdı.

Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA-AmCham), kuruluşunun 20’inci yıldönümü sebebiyle önceki gün Bizim Tepe Sosyal Tesisleri’nde bir toplantı düzenledi. TABA-AmCham’e üye çok sayıda işadamının hazır bulunduğu toplantıya, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Deborah Jones, ABD Ankara Büyükelçiliği Ekonomi Ataşesi Thomas Goldberger ve Ticaret Müsteşarı James Fluker de katıldı. Toplantıda bir konuşma yapan AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısının ABD Senatosu’nda reddedilmesi için işadamlarının desteğini istedi. Söz konusu yasa tasarısının onaylanmaması için hükümet olarak ellerinden geleni yaptıklarını ifade eden Bağış, “Bu konuda iş dünyasının desteğine de ihtiyacımız var. Özellikle Türkiye’deki Amerikan şirketlerin yetkilileri, bağlı bulundukları Amerika’daki şirketlerin temsilcilerine bu konuyu anlatsınlar. Herkes elinden geleni yapmalı” dedi.

Bağış, yasa tasarısının ABD Kongresi’nden geçmesi durumunda” Eğer onaylanırsa Türk Milleti’nin gururu incinir. Amerikalılar Türk hükümetinin tepkisinden çok Türk toplumunun tepkisini dikkate alsınlar” şeklinde konuştu.

Yeni Asya / İSTANBUL

25.02.2007


 

Geçmişle yüzleşme istiyoruz

Diyarbakır Barosu ve Heinrich Böll Stiftunf Derneği ortaklaşa düzenlediği ‘Hakikat, Adalet ve Barış İçin Geçmişle Yüzleşme’ konferansında konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’nin geçmişinin acılarla dolu olduğunu ileri sürerek, “Bunun için geçmişle yüzleşme, hesaplaşma talep ediyoruz” dedi.

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar da “Türkiye’nin geçmişi karanlıktır” diyerek, geçmişle hesaplaşmanın demokratik devrim olduğunu ifade etti.

Diyarbakır Barosu’nun, Heinrich Böll Stiftunf Derneği ile ortaklaşa düzenlediği “Hakikat, Adalet ve Barış İçin Geçmişle Yüzleşme” konferansın açılışında konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Tanrıkulu, “Geçmişi acı dönemlerle dolu bir ülkeyiz” dedi.

Acıların birikmesiyle geçmişin toplumu daha fazla esir aldığını savunan Tanrıkulu, “Adaleti, hakikati, barışı bulmak için bu acılarla yüzleşmek ve bunların tekrarlanmasını yaşanmamasını istiyoruz. Bunun için geçmişle yüzleşme, hesaplaşma talep ediyoruz” diye konuştu.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde geçmişle hesaplaşma ve yüzleşmenin çatışmanın devam ettiği bölgelerde tartışılmaya başlandığını dile getiren Tanrıkulu, tartışma sonucunda elde edilen birikimle her ülkenin kendi çözüm modelini oluşturduğunu kaydetti.

Tanrıkulu, Türkiye’de adı konulmasa da hesaplaşma ve yüzleşme örneklerinin yaşandığını anlatarak, şu örnekleri verdi:

“İnsan Hakları Mahkemesi’nde mağdurların tanıklıkları, ifade veren komutanlar, polis şefleri, savcılar ve valiler ve sonra aleni hale gelen ağır mahkûmiyet kararları. Türkiye’nin dostane çözüm deklarasyonları, bu deklarasyonlardaki mağdurların acılarının paylaşıldığının ifade edilmesi.”

DUFNER: DÜNYANIN İHTİYACI

Heinrich böll Stiftung Derneği Türkiye Bürosu’ndan yöneticisi Ulrike Dufner de, hesaplaşma ve yüzleşmenin sadece Türkiye’nin değil, dünyanın birçok ülkesinin ihtiyacı olduğunu vurguladı. Demokratik ve hukuk düzenine dayalı bir dünya düzeni kurabilmek için, halklar ve etnik gruplar içinde ve bu gruplar arasında bir güven ilişkisi geliştirmek gerektiğini belirten Dufner, “Bu güven ilişkisi ancak tarihteki şiddet, insan hakları ihlalleri ve bunun gibi olaylar üzerine konuşulursa, ezilenlere onur ve hakları geri verilirse oluşturulabilir” diye konuştu.

BORAİNE: DERS ALMAK

Güney Afrika’da Apartayd sonrası kurulan Hakikat Komisyonu’nun kurucularından olan Nelson Mandela ile birlikte çalışmış Alexander Lionel Boraine ise, Apartayd sonrası deneyim üzerine konuştu. Hatalardan ders çıkarmanın önemli olduğunu ifade eden Boraine, bölünme korkusu yaşayan ülkelerin bir süre sonra bu durumdan kurtulma süreci yaşadıklarını ifade etti. Boraine, “Sizin ülkenizde de benim ülkem gibi çatışmalar var ve bir bölünme korkusu yaşıyor” diyerek, bir hesaplaşma ve yüzleşme komisyonun olmasının faydalı olacağını savundu.

SANCAR: BUGÜNÜ

DEMOKRATİKLEŞTİRMEK

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Kurucu üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar da, Türkiye’nin daha yeni bu terimlerle tanışma durumunun sözkonusu olduğunu belirterek, “Geçmiş bugünü belirleyen önemli bir faktördür. Geçmişin esaretinden kurtulup bugünü demokratikleştirmek gerekiyor” dedi.

Sancar, 12 Eylül dönemiyle yüzleşilmesi gerektiğine de işaret etti.

Sancar, amaçlarının demokratik özgür bir toplumu oluşturmak olduğunu bu sebeple geçmişe kinle bakılmaması gerektiğini vurguladı. Sancar, 36 ülkede hakikat komisyonunun olduğunu dile ifade ederek, “Geçmişle yüzleşmek o toplumu dönüştürür. Ben geçmişle yüzleşmeyi bir devrim olarak değerlendiriyorum. Geçmişle hesaplaşmak demokratik devrimdir” dedi.

/ DİYARBAKIR

25.02.2007


 

Emniyet, muhbir iddiasını yalanladı

Emniyet Genel Müdürlüğü, kamuoyunda “sauna çetesi’’ olarak adlandırılan şahısların yargılandığı davanın sanıklardan Kasım Zengin’in polis muhbiri olduğu yönündeki iddianın gerçek dışı olduğunu bildirdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada, bazı basın yayın organlarında Kasım Zengin’in polis muhbiri olduğuna yönelik haberler yer alması üzerine bir açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulduğu kaydedildi. Açıklama şöyle: ‘’Kamuoyunda ‘sauna çetesi’ olarak adlandırılan şahısların, 23 Şubat 2007 yapılan duruşmasında, sanıklardan Kasım Zengin’in avukatı tarafından iddia edilen ‘müvekkilinin gayrı resmi polis muhbiri olduğu’ haberiyle ilgili birimlerimizce yapılan tetkik neticesinde,öne sürülen iddia tamamen gerçek dışıdır. Hiçbir hukuki kanıtı bulunmayan, bir zanlı avukatının müvekkilini savunmaya yönelik ifadelerinin, yargı süreci devam ederken manşetlerden haber olarak verilmesinin, her türlü zorluğa rağmen görev yapan (haberlerde olduğu gibi) güvenlik güçlerimizin ve halkımızın moral ve motivasyonuna yaptığı etkiler kamuoyunun takdirine sunulur.’’

/ ANKARA

25.02.2007


 

Dink cinayetinde 2 kişi daha gözaltında

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetiyle ilgili yürütülen operasyon kapsamında, Trabzon’da gözaltına alınan iki kişi İstanbul’a götürüldü.

Pelitli beldesinde önceki gece yapılan çalışma sonucunda, M.A. ve M.İ. güvenlik güçlerince gözaltına alındı. Gözaltına alının kişiler, sabah saatlerinde hava yoluyla İstanbul’a götürüldü. M.A ve M.İ’nin, Yasin Hayal’in arkadaş grubundan olduğu iddia edildi.

Bu arada, Hrant Dink’in cinayetini protesto etmek için Edirne’de yürüyüş yapan 35 üniversite öğrenci hakkında “izinsiz gösteri yapmak”, “araç yolunu kapatmak” suçlarından soruşturma başlatıldı. Yürüyüşe katılan öğrenciler gözaltına alınarak Emniyet Müdürlüğü ve Edirne Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadeleri alındı.

Dink’ in öldürülmesinden sonra tüm Türkiye’deki protestolara Edirneli bir grup üniversite öğrencisi de katılmıştı. Balık Pazarı caddesinde toplanan 80 kişilik öğrenci grubu, slogan atarak, cinayetini protesto etmişti.

/ TRABZON

25.02.2007


 

Fransa’da PKK zanlıları tutuksuz yargılanacak

Fransa’da geçtiğimiz haftalarda yapılan operasyonlar sonucu yakalanan ve tutuklu yargılanmalarına karar verilen PKK zanlıları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Tutuklu yargılanmalarına karar verilen 14 zanlıdan 8’i, çıkarıldıkları istinaf mahkemesinde serbest bırakılırken geri kalanlar da Salı günü mahkeme karşısına çıkacak.

Serbest bırakılanlar arasında Rıza Altun ve Nedim Seven gibi bölücü örgütün Avrupa’daki elebaşılarının da bulunuyor. Fransız avukatlar, William Bourdon, Antoine Comte, Jean-Louis Malterre, Sylvie Boitel ve Jean-Jacques de Felice yaptıkları ortak açıklamada, müvekkilleri aleyhine açılan dava dosyasının “tamamen boş” olduğunu iddia etmişlerdi.

Fransız hakimler geçen 10 Şubat gecesi yapılan ön soruşturma sonunda, bölücü örgüt mensubu hakkında adli soruşturma açılmasını kararlaştırmıştı. İkinci kez mahkeme karşısına çıkanların tutuklu yargılanmasına karar verilmişti.

Fransa’daki operasyonlar sırasında bir benzeri Belçika’da da yapılmıştı. Bu operasyon sonucu Belçika’da yakalanan ve Fransa’ya iade edilen Canan Kurtyılmaz isimli kadın teröristin de geçen hafta hakkında adli dava açılmış, ancak bu militanın da tutuksuz yargılanmasına karar verilmişti.

Paris’teki operasyon, geçen yıl, 2 PKK’lı teröristin döviz bürosundan 200 bin Euro’yu dolara çevirmek isterken gözaltına alınmaları sonucu başlatılan soruşturma çerçevesinde düzenlenmişti. Fansa’da terör örgütü PKK’nın faaliyetleri, 1993 yılında yasaklanmıştı.

/ PARİS

25.02.2007


 

Balıkesir’de kömür ocağında göçük: 3 ölü

Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde bir kömür ocağında meydana gelen göçükte 3 işçi öldü.

Balıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu, ilçeye bağlı Odaköy yakınlarında, özel bir kuruluşa ait kömür ocağında dün sabaha karşı henüz belirlenemeyen sebeple göçük meydana geldiğini bildirdi.

Göçüğün, yerin yaklaşık 200-250 metre altında, işçilerin vardiya değişimi sırasında oluştuğunu belirten Hatipoğlu, Ali Küçük (29), Mustafa Kuş (43) ve Mehmet Alp (32) adlı işçilerin toprak altında kalarak hayatını kaybettiğini söyledi. Hatipoğlu, madencilerin cesetlerine sabah saatlerinde mesai arkadaşları tarafından ulaşıldığını belirtti.

Göçük altında başka madenci bulunmadığına işaret eden Hatipoğlu, İlçe Cumhuriyet Savcılığı yetkililerinin olay yerindeki incelemelerinin sürdüğünü belirtti.

/ BALIKESİR

25.02.2007


 

Toplumsal barış tehdit altında

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu, Abdi İpekçi Parkında düzenlediği “özgürlük eylemleri”nin 55.sini gerçekleştirdi. Eylemde konuşan Mazlumder Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Serpil Kayaer, Türkiye’de toplumsal barışın tehdit altında olduğunu, hukukun gücü yerine, güçlünün hukukunun egemen kılınmaya çalışıldığını söyledi.

Kayaer, “Türkiye’de giydiğiniz kıyafet birilerinin göz rengini bozduğundan, milletvekili yeminin yapılması engellendiğinden, başörtüsü takmak yasak olduğundan, eşinizin kıyafeti sizin işinizden atılmanıza sebep olduğundan dolayı barışı, kardeşliği ve özgürlüğünüzü talep ettiğinizde vatanı bölen veya rejim değiştiren damgasına maruz kalabileceğinizden dolayı Türkiye’de toplumsal barış tehdit altındadır” dedi. Koaceli'nde de “Başörtüsüne Özgürlük Platformu”nun 97. haftası gerçekleştirildi.

Ahmet İhsan KAYA / ANKARA

25.02.2007


 

Ağar'ın oğlu evlendi

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar (30) ile 2004 seçimlerinde AKP Çankaya Belediye Başkan adayı Mesut Çağlar Bozoğlu’nun kardeşi Badısabah Bozoğlu ile dünya evine girdi.

Hilton Otel’de düzenlenen törende, Tolga Ağar ile Badısabah Bozoğllu’nun nikâhını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyarken, nikâh şahitliklerini ise TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Hüsamettin Cindoruk yaptı. Çiftlere evlilik cüzdanlarını Türkiye Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy takdim etti.

Siyaset, spor ve san’at dünyasının önde gelen isimlerini buluşturan nikah törenine gazetimiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular da katıldı. Yaklaşık 2 bin 500 kişinin katıldığı nikah töreninde, dâvetlilere meyve suyu ve limonata ikram edilirken içki servisi yapılmadı.

Ağar, gazetecilere yaptığı açıklamada da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a gittiği için nikâha gelemediğini, ancak kendisini telefonla arayarak tebrik ettiğini bildirdi.

Mustafa GÖKMEN / İSTANBUL

25.02.2007


 

Deprem söylentisi, sokağa döktü

Diyarbakır il merkezinde “deprem olacak’’ söylentileri üzerine polis ekipleri, sokağa çıkan vatandaşları ikna ederek evlerine gönderdi.

Önceki gün Diyarbakır’da akşam “deprem olacağı’’ iddiaları üzerine bazı vatandaşların sokağa çıkmalarının ardından, Diyarbakır Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya’nın talimatı ile polis ekipleri, vatandaşlarla görüşerek, iddiaların asılsız olduğunu bildirdi. Polislerin uyarısı ile bazı vatandaşlar evlerine geri dönerken, bazıları ise sokakta kalmayı tercih etti. Bu arada Diyarbakır Valiliği de yaptığı yazılı açıklama ile “deprem olacak’’ söylentilerine vatandaşların inanmaması gerektiğini belirtti.

/ DİYARBAKIR

25.02.2007


 

STK’lardan Yeni Asya’ya ziyaret

Sivil Toplum Kuruluşları (STK) temsilcileri, gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ı ziyaret etti. MAZLUMDER Dış İlişkiler Koordinatörü Ayşe İrem Demiriz, İstanbul Şube Müdürü Elif Girgin, ÖZGÜR-DER Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Çomaklı ve İnsanî Yardım Vakfı Temsilcisi Demet Tezcan dün Mehmet Kutluları ziyaret etti.

STK temsilcileri, 28 Şubat darbesinin 10 yılında Beyazıt Meydanında düzenleyecekleri protesto için Kutlular’dan destek istediler. 28 Şubat 1997 tarihinin inanca, düşüncelere vurulan bir darbe olduğunu ifade eden STK temsilcileri, “Darbenin 10’uncu yılında, izleri gitmediği için o süreçten itibaren süren yasak, dayatma ve başörtüsü yasağını protesto edeceğiz. Doğuştan verilen haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz” dediler.

Temsilciler, yasak ve dayatmaların yerine; adil ve özgür bir hayat talebiyle, birçok STK ve yazarın katılımıyla 28 Şubat, saat: 13:00 Beyazıt Meydanında protesto eylemi gerçekleştireceklerini bildirdiler. Kutlular da, STK temsilcilerinin çalışmalarında destek olacaklarını söyledi.

Yeni Asya / İSTANBUL

25.02.2007


 

Fiskobirlik tartışması

TBMM KİT Komisyonu Başkanı ve AKP Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin (FİSKOBİRLİK), Sağra’yı almasına asla izin vermeyeceklerini söyledi.

Canikli, Batlamalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğinin 10. olağan genel kurulunda yaptığı konuşmada, birliğin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) yönetimindeki ve 105 milyon dolar borcu bulunan Sağra’yı almak istemesinin son derece yanlış olduğunu savundu.

FİSKOBİRLİK’in Sağra’yı almak için TMSF’ye 85 milyon dolarlık resmi başvuruda bulunduğunu öğrendiklerini ifade eden Canikli, ‘’FİSKOBİRLİK’in Sağra’yı almak istemesini ilk başta bir atılım çalışması olarak değerlendirdik. Birliğin atılım çerçevesinde atıl bir fabrikayı alarak fındığın katma değer

olarak kullanıldığı bir ürün yelpazesini piyasaya sürmek, böylece fındık tüketimini artırmak olarak algılamıştık. Ancak bunun böyle olmadığı görüşündeyiz’’ dedi.

Canikli, resmi kayıtlara göre tahmini değeri 35 milyon dolar olan Sağra’nın 35 milyon dolar bankalara, 50 milyon dolar piyasaya olmak üzere toplam 85 milyon dolar borcunun bulunduğunu kaydeden Canikli, şunları söyledi:

‘’Birliğin Sağra’yı almasını engellemek için girişimlerde bulunduk. FİSKOBİRLİK’in Sağra’yı almasına asla izin vermeyeceğiz. Sağra’yı alacak şu an hiç kimse de yok. Sağra, haciz yoluyla satılsa edeceği bedel 15-20 milyon dolardır. FİSKOBİRLİK biraz beklese, icra yoluyla 15-20 milyon dolara Sağra’yı alabilecek. Bu fiyata alabileceği bir fabrika için birlik 85 milyon dolara teklifte bulunuyor. FİSKOBİRLİK’in Sağra’yı alması durumunda 60-70 milyon dolarlık haksız ödeme söz konusu olacaktır. Bu para üreticinin cebinden çıkacaktır. Bu satışın engellenmesi için her türlü çabayı sarf etmeye başladık. Bu satış olmayacaktır.’’

/ GİRESUN

25.02.2007


 

KKTC'den 'çevre' çağrısı

KKTC’de gerçekleştirilen Uluslararası Çevre Konferansı sona erdi. 19 Şubat Pazartesi günü başlayan ve 5 gün süren konferansta 108 ülkeden gelen, 2052 katılımcı, 1413 bildiri sunarak çevre problemlerini tartıştı.

Yakın Doğu Üniversitesi’nin düzenlediği “Çevre: Yaşam ve Sürdürülebilirlik” Uluslararası Konferansı’nın kapanış konuşmasını yapan YDÜ Rektör Yardımcısı ve Konferans Organizasyon Komitesi Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş çevrenin ulusal ve uluslar arası her düzeydeki faaliyetlerin odak noktası olması gerektiğini belirtti.

Yakın Doğu Üniversitesi’nin (YDÜ) düzenlediği “Çevre: Yaşam ve Sürdürülebilirlik” Uluslararası Konferansı dün yayımlanan sonuç bildirgesiyle sona erdi. Gökçekuş, konferansın kapanış töreninde yaptığı konuşmada “Çevre, ulusal ve uluslar arası her düzeydeki faaliyetin odak noktası olmalıdır” dedi.

Konuşmasında hayat ve sürdürülebilirlik tehditleri göz önüne alındığında, çevrenin uluslar arası gündemlerde en üst sırada yer alması gereken bir mesele olduğunu belirten Gökçekuş sözlerini şöyle sürdürdü: ”Günümüz koşullarında çevre meselesi, ticarî şirketlerin faaliyet planlarına ilâve edilebilecek herhangi bir konu veya uluslar arası yoksulluğu ortadan kaldıracak programların küçük bir parçası olarak görülmeye devam edilemeyecek bir meseledir. Doğal kaynaklar korunmadığı ve ekosistem hizmetleri sürdürülmediği takdirde, ekonomik gelişme, yoksulluğu ortadan kaldıramaz.”

Prof. Gökçekuş, üretim faaliyetlerinin, kaynak tüketimin ve atık üretiminin önemli etkilerini göz ardı edemeyeceğini belirtti.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE YÖNELEN TEHDİTLER

Küresel ısınma ve diğer iklim değişimlerinin, yeryüzündeki bütün tabiî ve insan kaynaklarını tehdit ettiğini belirten Gökçekuş, “Toplantıda, tropik ormanların ölümünden ekosistem işlevlerindeki değişimlere, deniz seviyesindeki değişikliklerden kutup ve alpin sistemlerindeki farklılaşmalara, su kaynaklarındaki etkilerden tarım ve aşırı hava hareketlerine kadar değişen çeşitli konular ele alınmıştır” diye konuştu.

Pestisidlerin tabiî ekosistemleri ve insan sağlığını tehdit ettiğini söyleyen Gökçekuş, insan sağlığının hastalıklar, hava kirliliği ve çevresel degradasyonun farklı biçimlerinden de etkilendiğini söyledi.

TEKNOLOJİK GELİŞMELER

Çevre bilimi ve teknolojinin hızla ilerlediğine dikkati çeken Gökçekuş, “Ancak bu ilerleme, hızla büyüyen çevresel tehlikeleri karşılayabilecek yeterlilikte değildir” diye konuştu. Gökçekuş, çevre konusundaki başlıca teknolojik gelişmelerin özellikle su yönetimi, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve yönetimi gibi alanlarda gerçekleştiğini söyledi.

SOSYAL DEĞİŞİM ARAÇLARI

Gökçekuş, sürdürülebilirliğin geliştirilmesi için toplumları harekete geçmeye yöneltecek faaliyetlerin çevre hukuku ve etik, çevresel bilgi sistemleri, medya, çevresel farkındalık, eğitim ve hayat boyu öğrenim, çevre farkındalığa katkı açısından edebiyat, siyasette yeşil faktörü, uluslar arası ilişkiler ve çevre organizasyonları olarak sıraladı.

HEDEFLERİN BELİRLENMESİ

Gökçekuş, toplumlar için konferans kapsamında belirlenen hedeflerin de ekonomi, büyüme ve sürdürülebilirlik konularının yeniden gözden geçirilmesi, ticarî çıkarların yeniden tanımlanması, kültürel mirasların aktarılması, denizler, ekolojik denge, sürdürülebilir çevre ve çevreye ilişkin konuların sosyal ve psikolojik boyutları olduğunu söyledi. Prof. Dr. Gökçekuş, “Konferansda ele alınan sorunların boyutu göstermiştir ki, yaşamın ve sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için disiplinler arası çalışmalar ve uluslar arası işbirliği arttırılmalıdır” diye konuştu.

ÇEVRE VE KIBRIS

Kıbrıs’ta bulunan 51 türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen Gökçekuş, “Kıbrıs’ın tehlike altındaki 10 bölgesel noktadan biri olması ve bitki örtüsü zenginliği ve endemik bitki çeşitliliği açısından dünyada ikinci ada olması nedeni ile adadaki biyoçeşitliliğin korunması gerekir” diye konuştu. 19 Şubat Pazartesi günü başlayan ve 5 gün süren konferansta 108 ülkeden gelen, 2052 katılımcı, 1413 bildiri sunarak çevre sorunlarını tartıştı.

Umut YAVUZ / LEFKOŞA

25.02.2007


 

Haliç Köprüsü’nün bir bölümü 4 saat boyunca trafiğe kapalı

Haliç Köprüsündeki güçlendirme çalışmaları dolayısıyla köprünün Topkapı-Okmeydanı istikametindeki 2 şeridi, bugün 4 saat süreyle trafiğe kapatılacak.

Çalışma dolayısıyla 07.00-11.00 saatleri arasında köprünün Topkapı-Okmeydanı istikametindeki 2 şeridi trafiğe kapatılacak. Açıklamada, sürücüler yol üzerindeki trafik işaret ve işaretçilerine uymaları yönünde uyarıldı.

/ İSTANBUL

25.02.2007


 

Âkif, Afşin’de anıldı

Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde düzenlenen bir programla millî şair Mehmet Akif Ersoy vefatının 70. yıldönümünde anıldı.

Afşin Anaokulu Konferans Salonunda yapılan, İmam Hatip Lisesi tarafından organize edilen programda 10 lise öğrencisi Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerini en güzel şekilde okumak için yarıştı. Program öncesinde bir konuşma yapan Millî Eğitim Müdürü Vekili Feyyaz Solak, “Mehmet Akif Ersoy’un, varoluş mücadelesini şiirleriyle tarihe kazıyan vatan ve millet şairidir. Söylemiyle eylemi örtüşen milli şairimizin kişiliği, millet sevgisi ve bağımsızlık aşkı her zaman milletimize ışık tutmaya devam edecektir” dedi.

/ K. MARAŞ

25.02.2007


 

Tatilcilere kar sürprizi

Tabiî güzellikleriyle ünlü Abant Tabiat Parkı’nda zaman zaman etkili olan kar yağışı ve buzlanma sebebiyle tatilciler zor anlar yaşıyor.

Kar yağışı yüzünden Abant gişelerine 500 metre kala kar ve buzlanma sebebiyle araçlar yolda kaldığı için tatilciler yolda kalan araçlarına zincir takıyorlar. Kar lastiği olmayan ve yolda kalan bazı araçları başka tatilciler araçlarıyla çekiyorlar. Hafta sonu tatili için Abant Tabiat Parkı’nı görmeye gelen tatilciler buz tutan Abant Gölü’nün güzelliğinin keyfini çıkarıyor. Gölü ziyaret edenler göl kenarında hatıra fotoğrafı çektiriyor ve piknik yapıyorlar.

/ BOLU

25.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004