Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Mehmet Barlas: Asıl tehlike darbeciler

*Türkiye’de darbeler kime karşı yapılmıştır?

Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik yapısında darbeler aşırı sağa, yani şeriatçılara ve aşırı sola komünistlere yapılmıştır. Bir de TC’de halk tehlike olarak görülüyor. Halk cumhuriyet düşmanlarına oy verir ve cumhuriyeti koruyamaz inancı var. Bu savunma refleksi Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne daha çok yansımış.

*28 Şubat’ta da şeriat gelecek dediler. Cumhuriyeti korumak için darbe gerekli miydi?

Gelişmiş demokrasilerde aşırı ırkçı, komünist ve dine dayalı partiler vardır. Bunlar, Türkiye’de olduğu gibi, marjinal akımlardır. Ancak tek partili dönemde yasaklanan ne varsa, 1950’den sonra katılım içinde oldu ve bunların topluma, demokrasiye, anayasaya uyumlu insanlar olduğu görüldü. İstiklâl Mahkemesi’nde idamı istenen, sonra yasaklanan generaller Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir bakan oldular, millet meclisi başkanı oldular. Devletin kendini koruma refleksiyle siyasî akımlara darbe yapması doğru değil.

*Nazlı Ilıcak, “Askerler için Erbakan başlı başına bir darbe sebebiydi” diyor...

Menderes ve Demirel niye tehlikeydi? Ecevit’le Demirel, İnönü’yle Bayar kavga edince, Türkeş başbakan yardımcısı olunca tehlikeli oluyor. Bahane ararsanız, herkes tehlikeli. Değişik siyasî görüşleri demokrasiyle entegre ettiğinizde, tehlike olmuyor. Başarısız olduklarında iktidardan gidiyorlar.

*Sizce Türkiye için asıl tehlike nedir?

Asıl tehlike demokrasiden uzaklaşmak ve Ortadoğu’nun radikal rejimlerinden birine kaymak. Asıl tehlike darbecilerdir. Türkiye’de anayasayı ve devletin düzenini şeriat ve komünizm tehdit etmedi. Hiçbir şeriatçının ve komünistin yapmadığını darbeciler yaparak Meclisi kapattılar. Darbelerle anayasa rafa kalktı. Türkiye için darbeler ve darbeciler daha acil ve somut tehlikedir.

*Galiba bunları söylediğiniz için 28 Şubat’ta susturuldunuz?

Sabah gazetesinde benim yazılarımın ve Yeni Yüzyıl’da eşimin yazılarının konulmayacağı söylendi. Yani soyadı kırımına uğradık...

Bir taraftan Yeni Şafak’ta yazılarıma devam ederken, bir taraftan da eşimle evi stüdyoya çevirip BRT kanalında yayınlar yaptık. Çok dâvâlar açıldı, mahkûm olduk, tazminat ödedik. 28 Şubat’tan sonra, açılan dâvâlar düştü. 28 Şubat hukukun rafa kaldırıldığı, adaletin pek fazla aranmadığı, hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukukunun üstün olduğu bir dönemdi. O dönemin bir numaralı protokolde olanların bazıları iflâs etti. O dönemin basın patronajının yapısı değişti. O dönemde kartel vardı. Bir gazete susunca, hepsi susuyordu, manşetler ortak çıkıyordu. Şimdi 28 Şubat’ın müttefikleri birbirlerini yiyorlar...

*O dönemde Sabah gazetesinin yazıişleri müdürü Ergun Babahan size ve gazeteden ayrılmak zorunda bırakılan kişiler için kötü davrandıklarını itiraf etti. 28 Şubat’a destek veren gazeteci arkadaşlarınızla karşılaşınca neler hissediyor? Neler konuşuyorsunuz?

Bir Fransız, “Demokrasilerin hafızası zayıf, cumhuriyetin hafızası güçlü olmak durumunda” diyor. Geçmişteki bu tür kavgaları kan dâvâsı olarak görürseniz ne demokrasiyi yaşatabilirsiniz, ne mesleğinizi...

Gazete sermayesinin zoruyla ya da gazeteye hakim olan görüşün zoruyla 28 Şubatçı olan arkadaşlarımın şu anda pek çoğu demokrasilerin ciddi savunucuları, onları kutluyorum. Değişmek çok önemli...

*Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat bitti mi?

Çağımızda sınırlar bile bin yıl yaşamıyor. 1912’nin başında “Çok ciddî tehlike var. Selanik ve Halep elimizden gidebilir” deseydim, kimse inanmazdı. Bu çağda devletler, rejimler, ideolojiler elli yıl önlerini göremiyorlar. Bu sembolik bir söylem. Bence 28 Şubat, Kasım seçimlerinde AKP’nin seçimi kazanmasıyla bitti... Özal’ın anılarını kitaplaştırdığım çalışmamda, Turgut Özal’a “12 Eylül ne zaman bitti” dedim. Kendisi de “Necdet Öztorun’u görevden aldığımda” dedi. AKP’nin Türkiye’yi AB kapısına taşıması, kendileri için bir dönüm noktası olmuştur.

*28 Şubat’ta nasıl bir rejim uygulandı Türkiye’de?

İçi boş kuşkulara dayalı, silâhlı kuvvetlerin psikolojik savaş yöntemlerini kullandığı, toplumda korkuların oluşturulduğu, derin devletle bağlantıları olan Susurluk olayının bu bahaneyle unutturulduğu bir baskı dönemi...

*“Askerler karar verdikten sonra siviller darbenin önünde duramaz” diye bir görüş var. Sizce durulamaz mı?

27 Mayıs, 12 Eylül ikisinde de siviller askerlerle boğuşamayacağı için, “Bravo başardın paşam, Atatürk’ü yeniden canlandırdın. Şimdi kışlana geri dön” diyoruz. 28 Şubat’ta bazı siviller, darbenin bin yıl süreceğini var sayıp, Türkiye’yi ideolojik devlet yapacaklarını sanıp, 28 Şubat’ı sürekli görmek istediler. Yani halkın büyük bölümünün yok sayılacağı, merkez medyasının egemen olacağı, Kemalist ideolojinin her şeye yön vereceği bir rejimin sürekli olacağı yanılgısına düştüler.

* Erbakan’ın yasaklı olduğu, Erdoğan’ın FP’den daha kopmadığı dönemde evinizde demokratik cephe oluşumu için toplantı yapmışsınız. Kimler vardı?

Recai Kutan, Besim Tibuk, Tansu Çiller, Korkut Özal katıldı. Amacımız demokrasiyi savunanların aynı cephede birleşmesiydi.

*Siyasî hırsların Türkiye’nin geleceğinin önüne geçtiği o dönemde, bu cephenin lideri kim olacaktı?

Tansu Çiller’in liderliğini diğerleri kabul etmiş gibiydiler, ama Çiller ürktü. Başörtülü olma simgesinden hoşlanmamıştı. Başörtülü olanların haklarını savunmaktan korktu. Zaten cepheyi kurmakta başarılı olamadık. Zaten Çiller, Refahyol hükümetinin ayıp olduğunu düşünüyordu. “Şurda direndim, şunu yaptırmadım, rejimi koruyorum” dedi.

*Neden böyle bir ihtiyaç duydunuz?

Sadece siyasal İslâmcılar değil, liberal demokratlar, yürekten sosyal demokratlar o dönem kuşatılmıştı. Türkiye’de demokrasi kuşatılmıştı. Siyasî çoğunluğun sesini mutlaka duyurması gerekiyordu. O partiler de siyasî çoğunluktu. 12 Eylül’den sonra siyasî parti faaliyetleri yasaklandığında, İstinye’deki evimde CHP’nin önde gelenlerini toplayıp “Birleşin, yoksa parti kapatılacak. Eğer CHP kapatılırsa Türk demokrasisi yara alır” dedim. Bu toplantıları yapmak, benim vatandaşlık görevimdi diye düşünüyorum.

*28 Şubat döneminde gazetecilerin hükümet yıkıp, bakan atadığı iddiaları söylenir. Sizinki de böyle bir müdahale mi?

Demokrasi adına yaptım bunları, şahsî menfaatim mevzubahis değildir. Bu toplantıları iktidar olmak için veya devletten pay almak için yapmadım. Devletten bir şey almak istemiyorum. 12 Eylül’den sonra Özal başbakan olunca, Evren ve Özal bana TRT Genel Müdürü olmamı teklif ettiler. “Ben devletle asla çalışmam, mesleğim gazetecilik” dedim. Özgür gazeteciliği yapmak için demokratik rejimin olması lâzım.

* Erbakan’ın anti İsrailci oluşunun 28 Şubat’a ne gibi etkileri olmuştur?

Erbakan döneminde İsraille askerî anlaşmalar imzalanmıştır. Erbakan’ın hatası BM ambargosu altındaki Libya’ya gitmesiydi. Bir NATO üyesinin başbakanı olarak Kaddafi’yi ziyarete gidince, ipler koptu. Nasıl bugün Türkiye, ABD’ye danışmadan Irak’ a müdahale edemez. Ederse ipler kopar, onun gibi bir şey. Uluslar arası politikada bazı adımları atarken dikkatli olunmalı, yoksa Musevi lobisi her zaman var...

*28 Şubat’a dış destek mi geldi yani?

Bir ülkede darbe yapıldığında, darbeciler o ülkede her şeye hakimse dış destek gelir. İran’a Humeyni gelmese, Afganistan’a Sovyetler girmese, Polonya’da darbe olmasa, Türkiye cephelere bölünmeseydi, dış destek gelir miydi? İkinci mesele, 1947 Truman doktrininden beri ordunun yapısı, savunma mekanizması, devlet yapısı Amerika’yla uyum halinde... Türk subayı aynı zamanda NATO subayı... Türkiye’yi AB’ye almıyorlar, ama NATO’ya aldılar. Batıyla askerî ittifaka girdik, ama sivil ittifaka giremiyoruz. Üzünülecek bir durum. Bizim askerî yapımız Batıda daha makbul...

Hasan Hüseyin KEMAL

03.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (02.03.2007) - Darbeler orduyu yıpratıyor

  (01.03.2007) - Hiçbir darbe başarılı olamadı

  (28.02.2007) - Mehmet Altan: Darbecileri hayat ayıkladı

  (25.02.2007) - İçeceğimiz suyla araba yıkıyoruz

  (24.02.2007) - İklim değişiklikleri ile birçok medeniyet tarihe karıştı

  (20.02.2007) - Düşünce suç haline getiriliyor

  (19.02.2007) - "Devlet vatandaşından korkuyor"

  (18.02.2007) - Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına

  (16.02.2007) - Meslekî eğitimde büyük bir dram yaşanıyor

  (15.02.2007) - "Her bir mesleğin piri bir peygamber"

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004