Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Mehmet Altan: Darbecileri hayat ayıkladı

28 Şubat’ı kimlerle konuştuk?

28 Şubat (postmodern) darbesinin 10. yıldönümünde-yiz. Kimisi bu günü Türk demokrasisi açısından kara bir leke olarak kabul ederken, kimisi de cumhuriyetin şeriat tehlikesinden kurtarıldığına inanıyor.

Türkiye’nin yüz yıla yaklaşan tarihine baktığımızda, dört askerî darbe görüyoruz. Bu darbeler aslında Türkiye’nin hâlâ demokratik olgunluğa erişemediğinin bir göstergesi. Asker vesayetindeki rejim, ne zaman ki sivilleşmeye başlamış, o zaman bir darbe olmuş... Sağcılara, solculara, dindarlara karşı bir darbe...

Biz de 28 Şubat'ı askerden tehdit alan Mehmet Altan, çalıştığı Sabah gazetesinden kovulan ve hakkında onlarca dâvâ açılan Mehmet Barlas, Refah Partisi kapatıldıktan sonra kurulan Fazilet Partisi’nden milletvekili olan Nazlı Ilıcak, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, darbeleri sosyolojik açıdan değerlendirdiğimiz sosyolog Ferhat Kentel ve 28 Şubat döneminde ağır baskılara maruz kalan Yeni Asya gazetesinin o dönemki Yazıişleri Müdürü Mustafa Döküler’le görüştük. Bu röportajların toplamından herkesin ilgisini çekecek bir tablonun çıkacağını biliyoruz, bakalım bu tablo sizi memnun edecek mi?

*Darbeyi yapanlar ve savunucularının söylediği gibi darbeler Türkiye'yi tehlikelerden mi korudu?

Birileri toplumu tehlikeden kurtarmaya kalkarsa, orada demokrasi kültürü yeşermez, büyümez. Toplumlar da insanlar gibidir. Bir insanı kurtarmak için çok müdahale edersen, onun kişisel gelişimini, kişisel macerasını ve tecrübesini engellersin. Bu ona "Bunu sen bilmiyorsun, ben biliyorum" demektir. Demokrasilerin özünde, halkın temel hak ve özgürlüklerini ihlâl etmeden, kendi geleceğine, kendi istediği gibi sahip çıkması esastır. Onun için de darbeler bizde iki şeyi yaralamıştır; Siyasal sistemin sağlıklı işleyişi ve hukuk devletini...

* Hukuk devletinin olmadığı bir yerde, vatandaşlar devletine nasıl güvenebilir?

Türkiye hukuk üretmiyor. Kendine adil davranılmadığını söyleyen kesim de eline güç geçtiğinde adil davranmıyor. Biz de hukuk bilinci, üretimi, kulağı yok. Biz henüz vatandaşlık kanununu anlayacak bir toplum değiliz. Bizim geldiğimiz nokta, hâlâ ırk, din, mezhep üstünden tanım. Vatandaşlık hukukunu üretememişiz.

* Siz de, darbeciler gibi, bu halkı müdahaleye müstahak mı görüyorsunuz?

Yunanistan da darbecileri halk yargıladı... Müstehak olduğunuz gibi yönetiliyorsunuz. Halk darbelerin hesabını hukuktan ve demokrasiden yana tavır alarak hiçbir zaman sormadı. Hiçbir siyaset kurumu darbeyle hesaplaşmadı. Bu halk bu siyaset kurumuna oy veriyor. Süleyman Demirel'i darbeyle Evren yıktı, sonra kolkola açılışa gittiler. Darbe anayasasını hiçbir siyasetçi değiştirmedi. Darbecilerin yargılanmasını isteyen savcıya kimse sahip çıkmadı. Bu yönüyle sivil siyasetçilerin de darbecilerden farkı yok...

Bu kadar işsizliğin, mesleksizliğin hakim olduğu bir yerde, insanlar özgürlükleri genişletmek için demokrasinin kurallarını işletemiyor. Hâlâ bir yanaşma ve ecir durumunu çoğunluk içine sindirebiliyor.

*28 Şubat sürecinde askerleri eleştiren yazılar yazdınız. O dönem nelerle karşılaştınız?

Sıkıntılı bir dönemdi. Sabah gazetesi yazılarımı dörtten bire indirdi. O dönemde bir sene Amerika'ya gittim. Çünkü ciddî bir baskı altındaydım.

* Orhan Pamuk'un tehditler neticesi Amerika’ya gittiği iddiası gibi birşey mi?

Tehditten ziyade, nefes almaz bir durumdaydım. Kendimi akademik olarak bir sene geliştirmeye, kendi mesleğim peşine yakından gitmeye karar verdim. Bunun 28 Şubat dönemine denk gelmesi, Türkiye'de o tarihte oksijenin çok azalmış olmasıdır.

*Tehditten ziyade diyorsunuz, ama dönemin komutanlarından Özkasnak size ağıza alınmayacak tehditler göndermiş...

Sekiz yıllık eğitimin askerler ve hükümet arasında siyasî bir araç olarak tartışıldığı dönemde asker ve sivil memurların maaşlarını kıyaslayan bir yazı yazmıştım. "Eğer gerçekten sekiz yıllık eğitim Türkiye'nin nitelikli hale gelmesi için isteniyorsa, o zaman öğretmenlerin maaşlarının yükseltilmesi gerekiyor. Emekliliği gelmiş bir öğretmenin maaşıyla askerliğe adım atmış genç bir arkadaşımızın maaşı arasında askerin lehine fark var" demiştim.

* Bu eleştiriyle askeri kızdırmış oldunuz galiba?

Askerlerin en tahammül edemedikleri konunun para-maaş kıyaslaması konusunun olduğunu o dönemde anladım. Özkasnak'ın Zafer Mutlu'ya telefon açıp, makadıma süngü sokup cephe cephe dolaştıracağını söylediğini sonradan öğrendim. O sırada dünyanın en güçlü insanının kendileri olduğunu zanneden darbecileri, sonra hayat ayıklar, emekli hale getirir, sonra lojmanlarından kovulurlar. O güç gider. Ben bunları çok gördüğüm için, askerî darbelere, bu tür terbiyesizliklerden deneyim sahibi olduğumdan, ne aldırırım, ne susarım. Özkasnak o dönemde bu küstahca terbiyesizlikleri yapan, kendi mesleğinin zirvesine de gelememiş Özkasnak, bu küstahlığı yapmakla kaldı. Ben o zamanlarda kıdemli bir profesördüm, yazardım. Biz gene buralardayız.

*Peki Özkasnak'ın size söylediklerini duyunca nasıl bir tepki verdiniz?

Ne söyleyeyim ki? Bunların hepsini yaşadım, gördüm. Aynısını bir şekilde babama da yaptılar. 12 Mart'ta sıkıyönetim komutanı Faik Türün'ün emriyle on beş gün gözaltında tutuldu. Babamı gözaltına aldıklarında, tuvalet kapısını açık bıraktılar. Bu ülkenin yazarlarına, çizerlerine böyle utanmazlıklar yapıldı...

*Geçmişten gelip hâlâ izleri olan bu zihniyeti nasıl aşarız? Çetin Altan'ın dediği gibi, enseyi nasıl karartmayacağız?.

Türkiye bunu aşmak istiyorsa—aşar tabiî—darbecileri yargılayacak. Özkasnak 28 Şubat için ‘postmodern bir darbe’ dedi, savcılar duymamazlıktan geldi. Kimse suç duyurusunda bulunmadı. Bu hesaplaşma olmadan aşılmaz...

*28 Şubat'ta konuşan, ama şimdi sessizliğe gömülmüş Çevik Bir için ne söylemek istersiniz?

Çevik Bir’i ciddiye almıyorum. O zamanlar ortalıkta dolaşırdı, şimdi dolanıyor. Çok gördüğüm insan tipolojisi. Ona kalsa dünyanın iktidarı kendi elinde... Bir gecede gitti.

Çevik Bir gibi bir gecede silinip giden bir adamın, ordu içinde o noktalara yükselebilmesi, onunla kalmayıp 28 Şubat gibi bir rezaletin orkestrasyonunun başında olmasını ordu iyi düşünmeli...

*Geçen aylarda Akp'li Burhan Kuzu'nun da bulunduğu bir televizyon programında Tuncer Kılıç Akp'nin gizli gündeminin olduğu, gerekirse ordunun yeniden müdahale edebileceğini söyledi...

Bunu söylemek suçtur. Akp iktidar olmayı becerebilse... Herkesin, hukukun yanında olmadığını, Şemdinli'de gördük. Kimse hukuka inanmıyor ve güvenmiyor, asıl problem bu. Sağcısı, solcusu, laikçisi, İslâmcısı, komünisti farketmiyor. Hiç kimse hukukun bu toplumun geleceği, dirliği ve bütünlüğü için sağlıklı yaşamamız için gerekli olduğuna inanmıyor. Burası güce tapıyor, onun için de bu tür rezillikler tekrarlayıp duruyor...

* Güce tapıyor dediniz, peki siviller hiç güçlenmiyor mu?

AB olduğunda var, AB olmadığında yok. 2002'de idamı kaldıran bir Türkiye, 2007'de 301. maddeyi kaldıramıyor. Sürekli güçlü bir yapı yok. Yeryüzünün dinamizmini burada estirirsen demokrasi gelişiyor.

*Değişim gücünün esmediği yönetim boşluğunun doğduğu dönemlerde darbelerin olduğu söyleniyor. Darbelerin bir sebebi de bu mu?

Dış dünya ile Türkiye arasında bir anlaşmazlık ve kavga çıktığında darbe oluyor. Erbakan dış dünya ile ilişkilerinde kriz yaşamıştır. 28 Şubat darbesi öncesi ABD Dışişleri Bakanlığının üst katında askerî darbe olmadan Erbakan'ı gönderme kararı alınıyor. Amerika istemeden Türkiye’de darbe olmaz...

*28 Şubat’ta irtica mı hortladı? Dış dünya Türkiye'nin demokrasiden vazgeçip şeriat devleti olacağını mı zannetti?

Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller'le Erbakan'ı bir araya getiren iradeyi Türkiye ve dünya anlamadı. Kadın bir hükümet ortağı ve İslâmcı bir başbakanın bir araya gelişi birşeyler anlatmalıydı. Gerçi o koalisyonu yapanlar da anlamadı.

*Neydi o algı?

Demokratik bir İslâm algısının bu-radan yeryüzüne yayılması gerekirdi. İslâm ülkesinin demokrat, zengin olabileceği, refah içinde yaşayabileceği gösterilmeliydi. Refah-Yol hükümeti Türkiye'nin vitrini olmalıydı. Gerçi ikinci turda Akp geldi, o da bu işi çok iyi anlamıyor.

* Ordu 28 Şubat'ı laikliğin bekçisi olduğu iddiasıyla yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

1826'da Yeniçeri Ocağı lağvedildiğinde Batı orduyu kendi safına kattı. Ordu niye laiktir hep, niye laikliğin bekçisidir? Batı adına... Yeniçeri Ocağı Osmanlı ordusudur, bir ordu nasıl lağvedilir onu araştırmak lâzım. Şu anda tartışılan laiklik toplumun doğurduğu bir laiklik anlayışı değildir. Burada Mustafa Kemal'in devrimleri oturdu mu, oturmadı mı? Oturduysa laiklik kaybolmaz, "laiklik elden gidiyor" diye bağırmanın anlamı yok.

*Oturmadıysa?

Mustafa Kemal'in devrimleri oturmadıysa da, neden oturmadı, onu tartışmamız gerekiyor. Seksen yıldır ne yanlış yapıldı? Askerler ne "oturdu" diyor, ne "oturmadı" diyor. "Laiklik elden gidiyor" diyor. Hani bu devrimler oturmuştu. Oturmadıysa silâhla bunu korumak değil, niçin oturmadığının sosyo ekonomik analizinin yapılması gerekiyor.

Hasan Hüseyin KEMAL

28.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (25.02.2007) - İçeceğimiz suyla araba yıkıyoruz

  (24.02.2007) - İklim değişiklikleri ile birçok medeniyet tarihe karıştı

  (20.02.2007) - Düşünce suç haline getiriliyor

  (19.02.2007) - "Devlet vatandaşından korkuyor"

  (18.02.2007) - Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına

  (16.02.2007) - Meslekî eğitimde büyük bir dram yaşanıyor

  (15.02.2007) - "Her bir mesleğin piri bir peygamber"

  (12.02.2007) - Devlet, “benim psikopatım iyidir” dedi

  (08.02.2007) - Anne sütü ile ilgili çalışma uluslar arası ödül aldı

  (05.02.2007) - Türkiye artık geri dönemez

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004