Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

28 Şubat, kışlayla caminin arasını açtı

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, “28 Şubat kışlayla caminin arasını açmıştır. Bu aranın açılmasına hizmet eden askerler de var, siyasetçiler de var. Her ikisi de vebal altındadır. Çocukluk ve gençlik yıllarımda camilerde çok subay gördüm. Camilerde keplerini arkaya çevirmiş şekilde namaz kılan çok subay olurdu. Bugün şimdi görmek mümkün değil” dedi.

* 28 Şubat’ın komutanlarından Çevik Bir “Demokrasiye balans ayarı yapıldı” demişti. Nasıl bir balans ayarı bu?

Demokrasinin balans ayarı demokratik güçlerin kendi iradesiyle yapılabilir. Perde arkasında veya önünde antidemokratik güçlerin zorlaması ya da teşvikiyle yapılacak balans ayarı, demokratik bir balans ayarı değildir. Zannederim, Çevik Bir de dışardan yapılan bu müdahalenin bir ayar değil, ayarsızlık olduğunu görmüştür. Nitekim, o da basına bunu itiraf etmek zorunda kaldı. Şimdi de hiç konuşmuyor.

*Rejim tehlikeye girdiğinde mecburi olarak askerin müdahale ettiği söyleniyor ama…

Demokrasi, kendi içinde denetim mekanizmaları olan bir sistemdir. Ülkenin yanlış bir yere gittiğini düşünüyorsanız, erken seçime gidersiniz, sine-i millete dönersiniz. Bunun yanında, eğer ortada kabul edilmez bir durum varsa, sokağa çıkar millete anlatırsınız. Zaten hukuk siyasallaşmamışsa bunları da çözer.

*Cumhuriyet tehlike altında?

Cumhuriyetten önce de sistemin tehlikede olduğu hep söylenirdi. Hayâlî ve abartı olan bu tehditler, zamana göre renk değiştirirler. Sistemi elinde tutan güçler için rejim tehlikesi, bazı işleri yapmak için meşrûiyet aracıdır. Dünyanın geldiği noktada, iç tehdit virüsüyle yaşamak mümkün değil. Ya demokrasi iç dinamikleriyle açılımlar yapıp hukuken suçlu olanla olmayanı ayıracak, ya da insanlara potansiyel tehdit muamelesi yapıp, çok büyük sıkıntılar yaşayacak. Hukukun görevi de kalbe değil, ele bakmaktır.

*Siviller ne işe yarıyor ki, sistemi hep askerler kurtarmaya kalkar?

Şuuraltında, “Devleti kuran biziz, koruyacak olan da biziz” gibi ittihatçı bir mantıkla yaklaşılıyor. “Devleti iç ve dış tehditten koruyan biz olduğumuza göre, ülkenin kaderini tayin edecek olanlar da bizleriz” deniyor galiba... Biz de hazırlanan anayasalar askere böyle bir açık kapı bırakıyor. Siviller geldiğinde antidemokratik düzende çıkarılan hukukî gerekçelerini değiştiremiyorlar. Dolayısıyla darbeyi yargılayamıyorsunuz.

*Yani darbeler hukukî temele mi dayanıyor diyorsunuz?

Bizde başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimleri yargılanmış. 27 Mayıs darbesinden sonra ordunun kendi içinde bir darbe girişimi olmuş. Bunlardan, yargılanıp, ağır ceza alanlar var. Onlar başarsaydı, yargılanmayacaktı, kahraman olacaklardı.

* Yani asker kanunsuz iş yapmaz mantığı mı var?

Cumhuriyeti koruma kollama görevi devletin içinde bir kuruma verilirse, onlar da bu hakkı kullanmaya kalkarsa, bunda da başarılı olursa, bundan hesap sorulamıyor. Meselâ 12 Eylül’den hesap sorulamıyor. Bence sorulması lâzım... Sivil hükümetler darbe olmasın istiyorlarsa askere müdahaleye zemin hazırlayan hukukî maddeleri ortadan kaldırmaları gerekiyor.

* Darbelerde Amerika’nın desteği olduğu tartışıla gelmiştir. 28 Şubat’ta nasıl bir tablo var ortada?

Amerika’nın desteği olduğu söylenmekle birlikte, bunu kanıtlayacak kesin bilgi ve belge yok. Ancak “darbeyi falanca süper güçle asker birlikte yaptı” deyip, suçu bir tarafa yıkmak doğru değildir. Darbelerde siyasetçinin de, medyanın da, iş dünyasının da, sivil toplumun da suçu var. Askerî darbeler öncesinde gaza getirenler, daha sonra ipini çekecek haberlere, yorumlara, demeçlere imza atıyorlar.

*Burada ekonomik çıkar ilişkileri mi var...

Hepsi birden var. 28 Şubat’ta ekonomik kavga ideolojik kavganın önündeydi. İdeolojik kavgalar iyi bir siperdi. Kobiler, Turgut Özal döneminde atılmış tohumlar yavaş yavaş belli bir mecraya akıyordu.

*O dönemde kendilerini Nurcu olarak tanımlayan Aczimendiler Ankara sokaklarında yürümeye başlamıştı? Sizce bu bir düzmece miydi?

(Gülüyor) Fotoğrafın bütününü görmek lâzım. Aczimendiler, başbakanlıkta verilen iftar yemeği, Fadime Şahin olayı, Sincan’daki tiyatro hadisesi bunları kullanan psikolojik harp uzmanları, toplum üzerinde bir hava oluşturdular. Gerisinde de sermayenin, medyanın desteği vardı. Durduk yere insanlar sabah kalkıp “ben darbe yapacağım” diyemezler.

*“Fotoğrafın bütününe bakmak lâzım” diyorsunuz. Bütününe baktığımızda darbe yapanlar ve darbeye maruz kalanlar vardır. Sizce darbeye maruz kalanlar kim?

Nasıl saikler, failler çoksa, muhatap da çok. Darbe Anadolu sermayesine, maşerî vicdana karşı, seçmen tabanı millî ve manevî değerleri temsil eden partilere kayıyor, bunun önünü kesmek için, imam hatip okulları, Kur’ân kurslarında okuyan, yetişen nesiller artıyor olmasına karşı yapılmıştır derseniz yanlış olmaz.

*Ali Bayramoğlu, 28 Şubat’ın Nurculara karşı yapıldığını söylemişti bir söyleşisinde, siz ne dersiniz?

Evet Nurculara yönelik de bir hareket. Sadece Nurculara yönelik olsa, siyasî partileri de hedef almaz. Bunun yanında, “yeşil sermaye” diye bir kitle de hedef alınmıştır.

*Nur Talebeleri neden tehdit olarak algılanıyor?

O Ali Bayramoğlu’nun yorumu...

*Ama ben size soruyorum, Ali Bayramoğlu’na değil...(Gülüyoruz)

Bu soruyu fişleyenlere sormak lâzım galiba. Hali hazırda fişlemeye devam edildiğine dair haberler çıkıyor. O dönemde sadece Nurcular değil, Millî Görüşcüler, İskenderpaşa Cemaati de fişleniyordu. Kim aydınsa, okuyorsa devletin herhangi bir güvenlik masasının ilgi alanına giriyor. Türkiye’de herkesi ilgilendiren bir masa var. Çünkü Türkiye’de devletle halk arasında bir problem var. Problemli olmayan vatandaş kimdir bilmiyorum... Artık devletin kendi vatandaşlarını iç tehdit olarak tanımlamaması gerekir...

*Nur Talebeleri cumhuriyet rejimi için bir tehlike midir?

Nur Talebelerinin cumhuriyete karşı bir tehdit içermediği çok açıktır. Nur Talebeleri zaman zaman bağımsızlığının bedelini ödemiştir.

* Bağımsızlık derken...

Siz eğer bir yere bağımlı ve irtibatlı değilseniz, yüzde yüz bağımsız hareket ediyorsanız, bedel ödemek zorunda kalırsınız. Türkiye’de bir bilgi savaşı var. 28 Şubat çarpıtılmış, kirletilmiş bilgilerle yapılmış bir savaştır. Silâhlar kullanılmamıştır, cemseler kullanılmamıştır, ama cemselerden daha feci insanların ruhları üzerinden kirlenmiş bilgiler geçmiştir. Bu toplumu iğfaldir. 27 Mayıs’ta gençlerin kıyma makinelerine atıldığı söylenerek bir başbakan idam edildi.

* “28 Şubat sürecinde hükümetin hesap vereceği yer MGK değil, seçim sandığıdır” demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?

Oradaki oluşturulan psikolojik havada o dönemki askerlerin bir payı var. O günkü cumhurbaşkanını ve siyasetin de rolü var. Ordular kışlasından çıkınca, bir daha kışlaya girmek istemezler. Dünyada da bu böyledir. Erbakan görevini yapamadığını söyleyip milleti erken seçime dâvet edemedi. RP’nin kırılma noktalarından biri Susurluk olayıdır. Sen çeteyi tasfiye edemezsen, çete seni tasfiye eder. Bu daima böyledir. Çetesini tasfiye edemeyen hükümetleri çeteler tasfiye eder. “Faso fiso” demenin, “gulu gulu dansı” demenin ne gereği vardı?

*Şu anda siviller askeri kışlasına geri döndürmek için mi uğraşıyor?

28 Şubat’tan askerlerin de dersler çıkardığını düşünenlerdenim. Tahrikçiler kışkırtıcılar onlara aynı şeyi yaptırmak istiyorlar. Bu saatten sonra artık Türkiye’de asker darbe yapamaz. Sadece asker yıpranmıyor, artık devlet yıpranmaya başlamıştır. Bu kadar dünyayla entegre olduktan sonra antidemokratik ülkelerin görüntüsünü buradan resmetmenin Türkiye’ye ne kadar ağıra fatura olacağını düşünüyorlardır herhalde.

*28 Şubat’ı camiyle kışla arasında bir savaş olarak yorumlayanlar var. Hakikaten öyle mi?

Tamamıyla böyle diyemeyiz, ancak 28 Şubat kışlayla caminin arasını açmıştır. Bu aranın açılmasına hizmet eden askerler de var, siyasetçiler de var. Her ikisi de vebal altındadır. Çocukluk ve gençlik yıllarımda camilerde çok subay gördüm. Camilerde keplerini arkaya çevirmiş şekilde namaz kılan çok subay olurdu. Bugün şimdi görmek mümkün değil. Bu ilişki tamamen koptu. Bugün, siyasetçi de “Biz ne yaptık da bu ilişkiyi yıprattık?” demesi, askerlerin de bunu düşünmesi lâzım...

*Bu ilişki düzelir mi?

Toplum normalleştikçe, bu da normalleşecektir. Türkiye’de sosyal dinamikler yazılı metinlerin önünde hareket ediyor. Tarikatlar, cemaatler, şunlar, bunlar ne derseniz deyin cumhurbaşkanından başbakanına her yıl Mevlânâ’yı anma toplantısına katılıyorlar. Dinî bir törende, ayinde bulunuyorlar. Bu bir çelişkidir. Bektaşî köyüne gidiyorlar, halbuki Bektaşîlik bir tarikattır. Demek ki farklı kültürlerle, farklı kimliklerle barışmak gerekiyor. Bunların bir kısmıyla barışıp, bir kısmıyla küs olamazsın. Tek çare var, devletin kendi kültürel dinamikleriyle barışması. Sosyal gerçekliği olan değerleri yasaklayarak ortadan kaldıramazsın...

*Siz devlet erkânının bazı dinî törenlere katıldığını söylediniz, ama onlar da bazı cemaatlerin kadrolaşarak devlete, emniyete, orduya sızdıkları söyleniyor?

Kim nereye sızıyor? Yabancı bir kurumdan mı söz ediliyor ki? Kim kime sızıyor. Bu ülkede yaşayan herkesin her kurumda çalışma hakkı varsa, kim nereye sızıyor?

*Siz konuşmanızda iç düşman algısından bahsettiniz ya, bu söylemler onun yansıması olsa gerek...

O zaman, “Bu ülkenin sahibi kim?” diye sorarım. Kendi vatandaşından bu kurumları kıskanan bu işin sahipleri kim? Ki insanları sızmakla suçluyorsunuz.

Hasan Hüseyin KEMAL

04.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (03.03.2007) - Mehmet Barlas: Asıl tehlike darbeciler

  (02.03.2007) - Darbeler orduyu yıpratıyor

  (01.03.2007) - Hiçbir darbe başarılı olamadı

  (28.02.2007) - Mehmet Altan: Darbecileri hayat ayıkladı

  (25.02.2007) - İçeceğimiz suyla araba yıkıyoruz

  (24.02.2007) - İklim değişiklikleri ile birçok medeniyet tarihe karıştı

  (20.02.2007) - Düşünce suç haline getiriliyor

  (19.02.2007) - "Devlet vatandaşından korkuyor"

  (18.02.2007) - Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına

  (16.02.2007) - Meslekî eğitimde büyük bir dram yaşanıyor

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004