Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sağlık

Vesvese hastalığı (obsesyon) - 2

Geçen hafta vesvese hastalığından ve en çok görülen beş kısmından bahsedeceğimizi söylemiştik, ancak bize ayrılan kısma sadece ikisini sığıştırabildik. Bu hafta da iki tanesinden bahsettik. İnşaallah son kısımdan haftaya söz edelim.

1. Çağrışımlar: Nesneler arasında bağlar vardır veya hayalimiz, uğraştığımız ilme, san’ata, alışkanlıklarımıza göre, nesneler arasında alâka kurar. Meselâ okul ile sınıf arasında, öğrenci ile öğretmen arasındaki yakın alâkadan dolayı birinden bahsettiğimiz zaman, diğeri akla gelebilir. Bu gerçek bir bağ sayılabilir. Ya da tıp ilmiyle ziyade meşgul olan birisi gördüğü bir eşyayı, normalde onunla alâkası olmayan, tıpla ilgili başka bir eşya ile alâka kurabilir. Bütün bunların dışında şu da bilinen bir gerçektir ki, zıt şeyler hayalde birlikte bulunur. İyi-kötü, yüksek-alçak gibi zıt kavramlar biri söylenince hemen diğeri hatırlanabilir. Bunlara çağrışım denir. Yani bir eşyanın zihinde başka bir eşyayı hatırlatmasıdır.

Aynen bunlar gibi bazen olur ki çok güzel mânâları düşünürken hayalimiz çağrışım yaparak çirkin mânâları göz önüne getirebilir. Böyle bir durumda kişi kalbinin bozulmuş olduğu zannına kapılabilir. Ya yaptığı güzel işi yarım bırakıp huzurdan kaçmak isteyecek ya da o çirkin hayali zihninden atma düşüncesiyle onunla daha çok meşgul olup hayalindeki alâka bağını daha da kuvvetlendirecek. Bu iki durum da kişi işin tehlikeli durumlardır. Bu hastalıktan zararsızca kurtulmanın çaresi ise şudur: öncelikle böyle bir hastalığı olan kişi telâş etmemeli. Çünkü bu bir kalp bozulması veya manevî kalp hastalığı değildir. Tamamen hayalde gerçekleşir ve hayal hastalığıdır. İkincisi, bu çeşit çağrışımlar çoğunlukla irade dışı gelen çağrışımlardır. Dolayısıyla kişi bundan sorumlu ya da mesul değildir. Üçüncü olarak, bu iki zıt tasvir aynı yerde, hayalde, bulunurlar fakat birbirlerine bulaşmazlar, zarar vermezler. Bununla ilgili şu misal verilir ki çok yerindedir: namaz kılarken nasıl karnımızdaki necaset namaz için farz olan temizliğe zarar vermez, namazı bozmaz; onun gibi hayalde bulunan iki zıt tasvir de birbirine dokunmaz, zarar vermez. Bu hususta da kalbimizi ferah tutabiliriz. Dördüncü olarak; böyle çağrışımlar zihnimize geldiğinde bunu fark ettiğimizde hemen uyanmalıyız. Dikkatimizi çağrışım yaptığımız eşyaya yönlendirmemeliyiz. Çünkü onunla meşgul olursak bu sefer o iki eşya arasındaki hayalî bağı daha da kuvvetlendirmiş oluruz ki bu da hastalığı ziyadeleştirir.

2. Amelin daha iyisini ararken vesveseye kapılmak: Bazen ibadetlerimizi yerine getirirken, bir şeyi eksik ya da yanlış yaptığımızı fark ederiz tekrar yaparız. Bazen eksik mi, değil mi tam karar veremeyiz, şüpheye düşeriz, yine tekrarlarız. Eğer bu şüphe durumu çok nadir oluyor ve bir kez tekrarlayınca geçiyorsa, bu bizim için sorun teşkil etmemektedir. Ancak bazı kişilerde bu hastalık düzeyine ulaşmaktadır. Meselâ abdest alır, bir uzvunun yıkanıp yıkanmadığı konusunda şüpheye düşer o uzvu tekrar yıkar ya da abdesti tekrarlar. Fakat tekrar etmesi onu şüpheden kurtarmaz ve tekrar tekrar abdest almaya devam eder. Bu bir müddet sürer. Ya da bir namazı olmadı düşüncesiyle tekrar tekrar kılar. Bu hastalığın çaresi ise şudur: Öncelikle böyle bir durum Ehl-i Sünnet için problem teşkil etmemelidir. Çünkü Ehl-i Sünnet inancında bir amel Allah emrettiği için güzel olur veya Allah yasakladığı için o şey çirkin olur. Yani amelin güzelliği ve çirkinliği Allah’ın emrine tâbîdir. Zâtından kaynaklanan bir güzellik veya çirkinlik değildir. Namaz kılmaya yönelmek emr-i İlâhî olduğu için güzeldir. İçindeki hareket ve zikirleri de bu yüzden güzel olur. Farz edelim ki, bir yerini farkında olmadan eksik ya da yanlış yaptık; o vakit yine o namaz güzeldir, aynı zamanda sahihtir. Çünkü emr-i İlâhîdir. Ancak Allah katında kabul olup olmadığı meçhuldür. Eğer böyle şüpheli durumlar çok nadir başımıza geliyorsa, bir kez tekrarlarız ve buna rağmen şüphe devam ediyorsa, artık bu vesvesedir. Tekrarı gerektirmez. Yalnız, aczimizi ve fakrımızı Allah’a ilân edip affımızı ve kabul-ü ibadetimizi Allah’tan niyaz etmeliyiz.

İkinci olarak; zaten böyle bir durum “din kolaylıktır, dinde zorluk yoktur” hadis-i şerifine ters bir durumdur. Çünkü biz böyle bir halde çok sıkıntı çekeriz. Öyleyse bu vesvesedir ve itibar etmememiz gerekmektedir. Ona önem vermedikçe, zamanla bu vesvese de azalacaktır. Tabiî bu bir denge meselesi. İbadetlerimizin fiilî yönlerine mümkün olduğunca uymaya gayret göstermeliyiz. Ama gücümüzü aşacak şekilde vesvese edip, bunu hastalık haline getirmemeliyiz. İkisi arasında dengeyi iyi kurmamız gerekli. Öyleyse bize düşen; ibadetlerimizin fiilî yönlerini ilmihallerden güzelce öğrenip, bilgi konusunda eksikliğimiz varsa onları tamamlayıp, elimizden geldiği kadarıyla ef’ale dikkat etmeli, gerisini Allah’a bırakmalı, yani tevekkül etmeliyiz. Allah ibadetlerimizi kabul etsin…

Dr. Selçuk CANSIZ

25.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Alerjik rinit (saman nezlesi)

  ASTIM

  23. devâ

  Vesvese hastalığı (obsesyon) - 2


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004