Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Sana vahyolunana sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yoldasın.

Zuhruf Sûresi: 43

31.05.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Yaptığınız amelleri sırf Allah rızâsı için işleyiniz. Çünkü Allah, sadece kendisi için yapılan amelleri kabul eder.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 171

31.05.2007


Şahs-ı mânevînin irşadı bize kâfîdir

Ey Risâle-i Nur’un kıymettar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakâr kardeşlerim!

Şahsiyetim itibarıyla sizin ziyade hüsnüzannınız belki size zarar vermez; fakat sizin gibi hakikatbîn zatlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusuratla âlûde mahiyetim görünse, bana acıyacaksınız. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için şahsiyetime karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız.

Ben size nispeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusuratıma karşı şefkatkârâne dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var.

Cenâb-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü’l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalade ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.

Hem madem bu zamanda herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimi, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalade hüsnüzan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lazımdır. Onda terakkî etmeliyiz.

Kastamonu Lâhikası, s. 61

Lügatçe:

hüsnüzan: Bir kimse veya birşey hakkında güzel düşünme, iyi zan.

hakikatbîn: Hakikati gören.

âlûde: Karışık, bulaşık, birlikte.

fevkinde: Üstünde, yukarısında.

taksimü’l-mesâi: Mesailerin tanzimi ve ayarlanması.

tesanüd: Dayanışma.

hâsıl: Ortaya çıkan, meydana gelen.

şahs-ı manevî: Manevî şahıs; belli bir şahıs olmayıp, kendisine bir şahıs gibi muâmele edilen şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs.

irşad: Doğru yolu gösterme.

kemiyet: Adet, miktar, sayı.

keyfiyet: Bir şeyin nasıl olduğu, hal, durum, vaziyet, nitelik, kalite.

muvakkat: Geçici.

mütehavvil: Bir halde durmayıp başka hale giren, değişen.

hidemat-ı imaniye: İman hizmetleri.

mikyas: Kıyas edecek âlet, ölçü.

medar: Dayanak noktası, sebep, vesile.

müfritane: Müfrit bir şekilde, aşırı derecede.

âlî: Yüksek.

terakkî: İlerleme, gelişme, yükselme.

31.05.2007


Ölüm, çocuklara nasıl anlatılır?

“Uzman psikolog Alanur Özalp, ölümü çocuklardan

saklamak yerine, ayrıntılı bir şekilde anlatmak gerektiğini belirterek, ‘Çocuğa, ölümün ‘Öldü bitti artık gelmeyecek’ ifadesiyle değil, ayrıntılı biçimde, ama onu korkutmadan anlatılması gerekiyor’ dedi.

“Özalp, ayrıca mezarlık ziyaretinin yakın tarihte bir kaç kez kişiler varsa, yapılabileceğini, aile içinde yakınını yitiren başka

onların da çocuğa örnek olarak gösterilebileceğini vurgulayarak şöyle dedi:

“Ölen bir kişinin ardından ailelerin en kısa zamanda çocuğa bu durumu söylemeleri, durumu saklamamaları gerekiyor. Çocuk, cenaze merasimine katılabilir. Yanında bir yakını ile mezar ziyaretlerinde bulunabilir ve ölüm konusu çocuğa anlatılabilir.”

(Bia, 21.5.2007)

Özalp’in son cümlesinde dediği gibi, ölüm konusu çocuğa anlatılmalı, ama nasıl?

Gerçekten de, herşeyden çabuk etkilenebilen mizacıyla çocuk, ölüm gibi ‘dünya hayatının sonu’ olan bir meseleyi, dünyasında anlamlı bir yere oturtamazsa, ruhsal anlamda bir takım rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Çocuktan gerçekleri saklamak ve üzerine örtmek, ileride daha kötü sonuçları doğurabilir.

Dolayısıyla ölüm konusu, çocuklara, yaş seviyelerine göre uygun üsluplarla anlatılmalıdır. Çocukların zihinsel gelişimi göz ününde bulundurulmalı; onların dünyalarına yabancı olmayan kelime ve örnekler seçilmelidir.

Anlatımda ‘yaş seviyesi / zihinsel gelişim düzeyi’ni göz önünde bulundurmak önemlidir. Bu aynı zamanda İlâhî kaynaklı bir kaidedir de. Zirâ Cenâb-ı Hak da, Kur’ân’da, insanların anlayış seviyesine göre konuşmuştur. Buna ‘tenezzülât-ı İlâhiye’ denilir. Bediüzzaman, bu İlâhî kaideye örnek olarak, “Bir çocukla konuşulsa, çocukça tabirat istimâl edilir” (Sözler, s. 354) der.

Dolayısıyla her meselede olması gerektiği gibi, ölüm konusunun anlatımında da çocuğun dünyasına inebilmek, ruhsal gelişimi açısından son derece önem arzetmektedir.

Her konuda örnek almamız gereken, Kur’ân’da bize ‘üsve-i hasene’ (güzel bir örnek) olarak sunulan Peygamber Efendimiz de (asm) “Çocuğu olan kimse çocuğuyla çocuklaşsın” buyurarak, bu konuda bize güzel bir yol göstermiştir.

Bu çerçeveler içerisinde çocuğa ‘ölüm konusu’nu uygun bir dille anlatmakta şüphesiz en büyük görev aileye düşmektedir. Daha sonra eğitim sistemimize büyük vazifeler düşmektedir.

Bediüzzaman’ın, Sözler isimli eserinde “Haşir” (öldükten sonra diriliş) bahsini işlediği 10. Söz’de, çocuklara ölüm hakikatinin anlatılmasıyla ilgili olarak getirdiği yaklaşım, başta anne babalar olmak üzere, eğitim sistemimizin de dikkatle üzerinde durması gereken bir bahistir. Bediüzzaman şöyle demiştir:

“Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefâtlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zayıf ve nâzik vücudlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukàvemetsiz mizâc-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup, mesrurâne yaşayabilirler.

“Meselâ, Cennet fikriyle der: ‘Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü; Cennetin bir kuşu oldu, Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.’ Yoksa, her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zayıf bîçarelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukàvemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek, gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letâifini dahi öyle ağlattıracak; ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı.”

(Sözler, s. 92)

İsmail TEZER

31.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004