Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Neden bu kadar çok şehit veriyoruz?

Yedek subaylığınız erken dönemlerinde...

Askerliği doğru dürüst öğrenemeden...

Tankı... Topu...

Tüfeği kavramadan...

Askeri birimlere komutan olarak atandığını duysanız genç asteğmenlerin... O zaman...

Şehit sayısının bu kadar çok artmasına bir neden bulabilirsiniz.

Ama herhalde...

Herhalde ne...

Muhakkak ki...

Böyle bir şey yoktur.

***

Türkiye, sınır ötesi mi berisi mi diye tartışa dursun...

Benim önceliğim...

Muhtemelen yarın şehit düşebilecek askerimizi kurtarmak...

Şehit düşmesini bugünden önlemek.

Yukarıdaki gibi örnekler söz konusu olmadığına...

Olamayacağına göre...

Şehit sayımız nasıl böyle artmakta?

***

Daha önce Munzur’daki karakol baskını ertesinde şunları yazmıştım:

‘Munzur Dağı tepelerinde...

Kocatepe Jandarma Karakolu...

Karakolun resmine bakıyorum.

Karakol, kuş uçmaz kervan geçmez bir diyarda.

Ne için var?

Güvenliğimizi sağlamak için.

Peki, oradaki askerlerimizin güvenliği?

Hepimizin güvenliği gibi askerlerin güvenliği de gene askerler tarafından sağlanır...

Kocatepe Karakolu hem kendi güvenliğini sağlar, hem Türkiye’nin.

Doğrusu, iki teröristin bu kadar kolayca bir arabayı zaptetmesi...

‘Parola’ bile söylemeden karakola girmesi...

Yedi gencecik insanı öldürmesi, ikisi ağır sekizini yaralaması...

Ardından da birinin kaçması...

Karakolun kendi güvenliğini hiç mi hiç önemsememesi...

Munzur Dağı eteğindeki karakolumuz nasıl böyle kolayca basıldı?

Dağ başlarındaki gencecik insanlarımızı yitirmek...

Üstelik bizi savunanların böylesine savunmasız bir şekilde ölüme gitmesi...

İnsan bunu kabul etmekte zorlanıyor.

Hem de çok zorlanıyor.’

***

Bunu öğrenemeden...

Sorulara cevap almadan...

Bu kez de...

Bir yarbayımızı..

Bir binbaşımızı..

Bir erimizi..

Uzaktan patlatılan mayın nedeniyle yitirdik.

O zaman da gene şunları yazdım:

‘Birliğinin başında ilerlerken uzaktan patlatılan mayın sonucu şehit düşen yarbay...

Binbaşı... Onbaşı... Onların da bilmediğim yaşamları gözlerimin önünden geçti.

Kuzey Irak sınırına yerleşen Amerikalılar tüm manyetik alanı iptal etmişlerdi...

Bırak uzaktan mayın patlatmayı...

Arabanın otomatik kapısını açamıyordun.

Askerleri... Subayları... Bunca gelişmiş teknolojiye rağmen...

Biz neden koruyamıyorduk?

Askerlerin geçişi sırasında manyetik alanı sağırlaştırma imkânı yok mu?

Kuzey Irak’a geçer geçmez Amerikan askerleri için kullanılan güvenlik sistemi neden bizim askerlerimiz için kullanılmıyor?

Kabaran öfkemiz... Teröre lanetimiz... Bu soruları da alıp götürüyor.

Askerimizi daha iyi... İnsanımızı daha mükemmel nasıl koruyabiliriz sorusu, halbuki acilen sormamız gereken bir soru.’

***

Bu sorduğum soru..

Dün de bir kez daha Radikal’de İsmet Berkan tarafından tekrarlandı: ‘..Ama özellikle Hertz dalgalarını kullanan uzaktan kumandalı patlayıcılar için küçük alanlarda bütün frekansları bloke eden ‘jammer’lar olduğu malum.’

***

Bu yazıyı akşamüstü biterken yazıyorum.

Tartışmaların hepsini izledim..

Ben aynı soruyu sormaya devam ediyorum:

‘Öncelikle askerlerimizin can güvenliğini nasıl sağlarız?

Şehit vermeyi nasıl engelleriz?’

Öncelikle bu yapılmadıkça..

Türkiye kanamaya...

Kan üstümden siyaset yapılmaya...

Ve akıl tutulmaya devam edecek.

Tüm amaç insanlarımızın ölmesini önlemek değil mi? O zaman ilk ve tek soru da şehit vermenin önüne geçmek için neler yapılması gerektiğidir.

Neden bu kadar çok şehit verdiğimizin sorgulanmasıdır...

Star, 14.6.2007

Mehmet ALTAN

15.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Çorap söküğü riskinin farkında mıyız?

  Çocuk mu kandırıyorlar?

  Neden bu kadar çok şehit veriyoruz?

  Küçük partiler niçin küçük partilik ederler?

  Kamusal alanın kanayan yarası


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004