Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

DP: Başörtüsü yasağını biz kaldıracağız

Demokrat Parti (DP) Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Ercan, AKP ve CHP’nin başörtüsü yasağının devam etmesini istediğini, her iki partinin de sorunu siyasi malzeme olarak kullandığını söyledi. Ercan, DP’nin başörtüsü yasağını istismar etmeden çözeceğini ve bunu seçim beyannamesinde de yer vereceklerini açıkladı.

Son günlerde başörtüsü üzerinden başlayan polemikleri Yeni Asya’ya değerlendiren DP Genel Başkan Yardımcısı Ercan, “Çare Var” adlı seçim beyannamesinde başörtüsünü çözeceklerini ve bu konuda kararlılık göstereceklerini ifade etti.

BAŞÖRTÜSÜNE ŞİMDİLİK İHTİYAÇLARI YOK

Ercan, şunları söyledi: “Hükümet başörtüsünün öncelikli meselesi olmadığını söylemişti. Nasıl olsa geçmişte bunları kullanarak iktidar olmuş. Şimdi onlara lâzım değil ki. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin açıklama yapmıştı, ‘toplumun yüzde 1.5’u başörtüsünü sorun yapıyor. Onların dışında halkın bir sorunu yok, bunu bir sorun olarak görmüyor’ demişti. Başbakan da ‘benim öncelikli meselem bu değil’ dedi. Hatta pek çok defa seçimden önce böyle bir vaadde bulunmadığını söyledi.

AKP’nin Mecliste büyük bir sayısal çoğunluğu var. Kaldıki muhalefet olarak biz kendisine bu konuda destek vereceğimizi söyledik. Aslında başörtüsünü yasaklayan ne anayasa hükmü var ne de yasalarda böyle bir hüküm var. Tamamen uygulamadan kaynaklanıyor.

DİNE İSTİSMAR ETMEDEN HİZMET EDİLİR

Siyasî iktidarın bu konuda geçmişte bu değerleri siyasî istismar konusu yaptığı için bu noktada karşı bir direniş, belli kurumların bir tavır alışları var. Bu değerleri sürekli siyasetin malzemesi haline getirirseniz bu etki tepki meselesidir. Oysa dine hizmet olayı ayrı bir şeydir. Dini siyasî çıkarına kullanmak, dini kendine hizmet ettirmek ayrı bir şeydir. İktidar, muhalefet hemen her alanda dine hizmet edecektir. Görevdir. Nasıl ki maddî kalkınma siyasetin sorumluluğundaysa manevi yücelmeyi de sağlamak elbetteki siyasetçinin görevidir. Ama bunlar bu değerler üzerinden siyaset yaptıkça toplumda gerilime yol açıyor. Gerilim yaşanınca sorunu çözmek güçleşiyor. O zaman dayatma, baskı geliyor.

AKP-CHP BİRBİRİNİ BESLİYOR

AKP bu sorunu çözmek istemiyor aslında. Çünkü bu sorun ortada dursun, sürekli kullanabileceği bir şey kalsın. Ama bu sorun üzerinden sürekli muhafazakârlık gösterisi yapıyor. O konuda adım atıyor gibi gözüküp sonra da ilgili kurumlarla polemiğe girip geri adım atıyor. Bunu çözmek istiyor görüntüsü vermeye çalışıyor. Ancak o noktada bir kararlılığı ve niyeti yok. Sürekli geri adım atıyor. Sonra da halka ‘bak ben adım attım ama birileri buna engel oluyor. Bu sebepten çözemiyoruz’ diye propaganda yapıyor.

Aslında bu sorunu CHP de ortada kalsın istiyor. CHP de farklı bir yönden yaklaşıyor. Bu sorun ortada durdukça laiklik üzerinden siyaset yapıp o kesimlerden oy almaya çalışıyor. CHP de AKP de birbirine benzer yapı aslında. Birbirlerini besleyerek ve kollayarak siyaset yapıyorlar. Gerilim politikası üzerinden siyasî rant elde etmeye çalışıyorlar. Yaptıkları bu.”

Kemal BENEK / ANKARA

29.06.2007


 

Demokrasi değil, nev'i şahsına münhasır sistem

Emekli askerî hakim Dr. Ümit Kardaş, ‘e-muhtıra’ya soruşturma açabilecek kimsenin olmadığını belirterek, “Böyle bir rejim yok. Bu, demokrasi falan değil, bizdeki, nev’î şahsına münhasır bir sistem. Parlamento var, organlar var ama bunların üstünde askerî vesayet var” dedi. Tempo dergisinin bu haftaki sayısında Cemal Subaşı’na konuşan Dr. Ümit Kardaş, derin devlete ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Emekli askerî hakim Dr. Ümit Kardaş, ‘e-muhtıra’ya soruşturma açabilecek kimsenin olmadığını belirterek, “Böyle bir rejim yok. Bu, demokrasi falan değil, bizdeki, nev’î şahsına münhasır bir sistem. Parlamento var, organlar var ama bunların üstünde askerî vesayet var” dedi.

Tempo dergisinin bu haftaki sayısında (26 Haziran 2007) Cemal Subaşı’nın sorularını cevaplandıran Dr. Ümit Kardaş, derin devlete ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.

Kardaş, derin devletin, devletin ta kendisi olduğunu belirterek, “Osmanlı’dan devam ettirdiğimiz bir anlayıştır. Kolaylıkla hukuk dışına çıkabilen, halka güven duymayan, siyaset müeyyidesini yapan, askerin siyasete müdahalesinin olağan olduğu gelenekten geliyor. Cumhuriyetin ilanından sonraki kırılma noktası ise çok partili döneme geçiştir. Demokrat Parti, seçimleri henüz kazanmıştı ki, generaller İsmet Paşa’ya ‘Ne yapalım’ diye sordu. Daha işin başında yani. Bizde devletin milleti vardır. Ordunun da bir devleti vardır. Her devletin bir ordusu ve milleti vardır, ama bizde tam tersidir. Bu, elbette demokrasiye aykırı. Bu durumu tersine çevirmemiz lâzım” dedi.

KORKU ÜZERİNDEN İKTİDAR

Derin devletin ülkeyi dizayn çalışması 2007’de de devam ettiğini kaydeden Ümit Kardaş, “‘E-muhtıra’ için birileri uyarı diyor. Hayır, darbedir. Bu, Meclis’in işleyişine müdahaledir ve Anayasa’ya göre suçtur” diye konuştu.

Kardaş, ‘e-muhtıra’ya soruşturma açacabilecek kimsenin olmadığını ve siyasi iradenin, Silahlı Kuvvetler’le bir uzlaşma zemini aradığını söyledi.

Kardaş, şöyle devam etti: “Böyle bir rejim yok. Bu, demokrasi falan değil, bizdeki, nev’î şahsına münhasır bir sistem. Parlamento var, organlar var ama bunların üstünde askeri vesayet var. Meclis’in iradesi bile değişebiliyor, iç güvenlik zaten askerileşmiştir. Doktor bile militarize edilmiş vaziyette, hemen her şey askerileştirilmiş. Bu, milliyetçilik dalgası üzerinden oluşturulan bir şey. Halka korku salınıyor ve bunun üzerinden asker gücünü devam ettiriyor. Çünkü askerin böyle bir tehlikeye ihtiyacı var. ‘Ben olmasam ülke bölünecek, ben olmasam şeriatçılar gelecek, kıtır kıtır kesecek, idareyi alacak’ gibi... Bu korkular üzerine iktidarını sürdürmeye çalışıyor.”

ORDU, ZATEN İKTİDARDA

Türkiye’de, “CHP-ordu ittifakı biraz da tarihseldir” diyen Kardaş, “Meselî ordu artık direkt darbe yapma düşüncesinde değil. Zaten iktidarda. Darbe yapması gerekirse, bunu e-darbelerle oluşturuyor. Ayrıca ittifaklarını da kuruyor. CHP-ordu ittifakı biraz da tarihseldir. CHP siyasi partidir ama müttefik olarak görünmektedir. Yargının bir bölümünü etkilemektedir. Yandaşı Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve bürokratlar da mevcut. Ordu üzerinden siyaset yapan da var. İktidar olamıyor ama gücünü ordu üzerinden göstermeye çalışıyor. Bunlar birbiriyle girift” diye konuştu.

“SİYASİ İRADE VESAYETİN ÖNÜNE GEÇMELİ”

Ümit Kardaş, Kürt sorununun tarihsel bir sorun olduğunu ifade ederek, “Osmanlı’nın bir döneminde görmüyorsunuz; çünkü özerklik verilmiş. Ama sorun cumhuriyetle birlikte başlıyor, çünkü tek kimlik üzerine devlet kuruyorsunuz. Sadece Türk diyorsunuz, başka hiçbir unsuru barındırmıyorsunuz Kürtler her zaman dolaylı yönden yönetilmiştir, aşiretler aracılığıyla. Devletin işine geldi. Aşiretlerin bazılarıyla ilişki kurarak, diğerlerinin üzerine gitmiş. Bugün de öyle. 1980’de işkenceler kurumsallaşmıştı. İnsanlar 90 gün gözaltında kalıyordu. Benim de o dönemde savcı olarak mücadelelerim oldu, ama tek başına bir yere kadar. Nitekim iade edildim. Benim orada gözlemlerim var. Neyin ne olduğunu gayet iyi biliyorum. Devletin bu yaklaşımı milliyetçiliği azdırdı. Bu tutuma karşın siyasi partiler de sorunu çözecek bir altyapı oluşturamıyor. ‘Düz ovada siyaset’ diye bir ses geldi, uyarılar üzerine anında susuldu. Vesayet olduğu sürece, siz hiçbir sorununuzu tartışamazsınız. Çözüm, soruna çare olacak paketini açıklayan bir siyasî iradenin, vesayetin önüne geçip, ‘Ben gerekirse senden öneri alırım’ demesidir.”

DERİN DEVLETİ, SİYASİ İRADE YOK EDER

Derin devleti yok etme yolunun siyasî partilerden geçtiğini kaydeden Ümit Kardaş, şöyle davam etti: “İktidara gelen hükümetlerin irade göstermesi lâzım. Mesela Şemdinli’yi yargılayamıyorsunuz. Çünkü bunu askeri mahkeme yargılar deniyor, böyle bir şey olur mu? Bunu tartışmak lazım; askeri yargı alanı çok geniş. Adeta koruma getiriyor. Genelkurmay Başkanı’nı yargılayamıyorsunuz meselâ. Çünkü yargılayabilecek iki kıdemli üye olması lâzım. Genelkurmay Başkanından daha kıdemli iki tane üye. Daha kıdemli kimse yok ki. Yani teknik olarak yargılanamıyor. Gerçekten demokrasiye inanmış bir hükümet, bunun değişliğini yapmaz mıydı? Anayasaya göre askerin siyasî beyanı, telkini suçtur.”

YENİ ASYA / İSTANBUL

29.06.2007


 

Genelkurmaydan emekli subaylara soruşturma

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, İstanbul’da yürütülen soruşturmada gözaltına alınan emekli askeri personel hakkında, ‘’ele geçirilen silah ve patlayıcı maddelerle ilgili olarak askerî yargının görev alanı kapsamında’’ soruşturma başlattı.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığından yapılan basın açıklamasında, şunlar kaydedildi:

‘’Bazı basın ve yayın organlarının haberlerine de konu olan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturmada gözaltına alınan emekli askerî personel hakkında, ele geçirilen silâh ve patlayıcı maddelerle ilgili olarak askerî yargının görev alanı kapsamında Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığınca 27 Haziran 2007 tarihinde soruşturmaya başlanılmıştır.’’

/ ANKARA

29.06.2007


 

Baykal: AB ile demokratikleşme olmaz

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye’nin demokratikleşme konusunun Avrupa Birliği’nin ağabeyliğinde yapılan bir iş olmadığını ifade ederek “Bunu ben onuruma yediremiyorum” dedi.

NTV’de katıldığı canlı yayında soruları cevaplayan Baykal, Hükümet’in AB ile ilişkilerde doğru politikalar izleyemediğini savundu. Bunun, üye ülkelerin Türkiye’ye haksız tutumlarına da fırsat oluşturduğu görüşünü dile getiren Baykal, ‘’AB’deki havanın maalesef bütün verilmiş sözlere, yapılmış işbirliklerine, bugüne kadar kat edilmiş mesafeye rağmen hâlâ arzu ettiğimiz iyi niyet noktasında olmadığı çok açıktır’’ dedi.

AB’ye tam üyelikten yana olduklarını, ancak Türkiye’ye dayatmalar yapılmasından rahatsızlık duyduklarını ifade eden Baykal, AKPi’nin dayatmalara karşı kararlı bir politika izleyemediğini, teslimiyetçi bir anlayış içinde olduğunu söyledi.

Baykal, demokratikleşme ve 301. maddeye ilişkin soruya da ‘’Türkiye’nin demokratikleşme konusu Avrupa Birliği’nin ağabeyliğinde yapılan bir iş değildir. Bunu ben onuruma yediremiyorum. Türkiye’nin demokratikleşme süreci çok önceden başlamıştır. Türkiye demokrasi doğrultusunda kendi mücadelesini veriyor’’ cevabanı verdi.

/ ANKARA

29.06.2007


 

AB süreci: Yavaşlamadan herkes sorumlu

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Duygu Sezer, AB’de genişlemeye karşı duyulan istekte ciddî zayıflama olduğunu söyleyerek, “Dar bir Avrupa anlayışının baskın çıkması ihtimali güçleniyor” dedi.

Türkiye’nin AB sürecine ilişkin soruları cevaplayan Prof. Dr. Sezer, Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinin yavaşladığı eleştirilerinin hatırlatılması üzerine, bu yavaşlamada her iki tarafın da sorumluluğu bulunduğu görüşünü dile getirdi.

“Kanımca iki tarafta da bir istek ve niyet zayıflaması mevcut” diyen Sezer, Avrupa’da çok büyük siyasi denge değişiklikleri olduğuna, Türkiye taraftarlarının sayıca küçüldüğüne ve gücünün azaldığına dikkati çekti. Prof. Dr. Sezer, buna karşılık Türkiye’de de iç siyasetin ağırlığını koyduğunu ve reformların azaldığını belirtti.

AB’de genişlemeye karşı duyulan istekte ciddi bir zayıflama olduğunu savunan Sezer, bu arada Güney Kıbrıs Rum kesiminin gücünün arttığı ve yanına yandaşlarını çektiği görüşünü dile getirdi.

Sezer, dar bir Avrupa anlayışının baskın çıkması ihtimalinin güçlendiğini belirterek, “Fransa’nın Anayasa konusundaki stratejisi ve girmeye hazırlandığı pazarlık süreci, genişlemenin sınırlarını tayin edecek gibi görünüyor. Ancak o zaman AB kendi içinde de çok zayıflamış ve belki de ikiye bölünmüş olabilir. Zira geniş bir Avrupa perspektifi olan üyeler de var” diye konuştu.

Sezer, diğer bir soruya karşılık, Türkiye’nin muhtemel sınır ötesi operasyonuna dair tartışmalar ya da seçim sürecinde meydana gelen gelişmelerin AB sürecine olumsuz etkileri olacağını ifade etti.

/ ANKARA

29.06.2007


 

MÜSİAD: Yeni ve sivil anayasa şart

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından açıklanan 2007 yılı Ekonomik Görünüm Raporu’nda, “Son yıllarda yaşadıklarımız Türkiye’nin sivil bir Anayasa’ya ne kadar çok ihtiyacı olduğunu tartışılamayacak boyutlarda ortaya çıkarmıştır” denildi.

MÜSİAD tarafından açıklanan 2007 yılı Ekonomik Görünüm Raporu’nda, seçimlerden sonra kurulacak 60. hükümetin; adil, şeffaf ve rekabetçi ekonomi için yeni ve özgün bir programa ihtiyacı olduğu vurgulandı. MÜSİAD Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanan raporda, yargı kararlarının, yargının işlemesi, mahkemelerin benzer davalarda çelişen kararlarının bazı durumlarda hukuki karmaşaya yol açtığı ve ekonominin önünü tıkayabildiği belirtildi. Raporda, şunlar kaydedildi:

“Ayrıca son yıllarda yaşadıklarımız Türkiye’nin sivil bir Anayasa’ya ne kadar çok ihtiyacı olduğunu tartışılamayacak boyutlarda ortaya çıkarmıştır. Gecikmiş adalet, adalet değildir prensibinden hareketle adil yargılamayı ihlâl eder nitelikteki sorunların önüne geçebilmek için öncelikle yargının hızlandırılarak kaliteli ve nitelikli eğitim vermesi konusunda toplumsal uzlaşma sağlanması olmazsa olmazların başında gelmektedir. Öte yandan iş dünyası açısından da kamu reformunun daha fazla gecikilmeksizin çıkarılması gerekmektedir. Bilindiği üzere, çok ciddi yükler oluşturan kamu mevzuatındaki yükler ve bürokratik engeller ekonominin gelişmesini olumsuz etkilemektedir.’’

En önemli sorunun işsizlik ve tarımın dönüşümü, en acil tedbirin mesleki ve teknik eğitim ile YÖK reformu, en korkutucu senaryonun siyasi kaos ve istikrarsızlık, en zararlı çözümün aşırı ölçüsüz ve kamunun mali disiplinini tehlikeye atacak vaatler olduğu ifade edilen raporda, MÜSİAD’ın hükümetten beklentileri başlığı altında şu görüşlere yer verildi:

‘’Yeni ve sivil karakterli bir Anayasa yapılmalı. Yargı reformu konusunda hızlı adım atılmalı. Kamuda personel reformu ve yeniden yapılanma. Makro ekonomideki istikrar ortamı korunmalı. Sosyal Güvenlik Reformu 1 Ocak 2008’de uygulanmalı. Mikro istikrar ve rekabetçi ekonomi için girdi maliyetleri düşürülmeli. YÖK reformu gerçekleştirilmeli. Mesleki ve teknik eğitim geliştirilmeli. Aktif istihdam politikası geliştirilmeli. İstihdam üzerindeki kamu yükleri azaltılmalı. Emek piyasasının katılıkları çözülmeli. Dış ticaret açığına karşı sanayi stratejisi. Girdi üreten sanayiler desteklenmeli. Sanayi ve yatırım envanteri biran önce tamamlanmalı. Teşvikler, sektörel ve bölgesel öncelikli olmalı. KOBİ’lere destekler artırılmalı. Enerji yatırımları hızlandırılmalı.’’

/ İSTANBUL

29.06.2007


 

Sıcaklıklar azalacak

Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yüksek sıcaklık değerlerinin bugünden itibaren etkisini kaybederek yurdun kuzey, iç ve batı kesimlerinde 6-8 derece azalacağını bildirdi.

Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden yapılan meteorolojik uyarıda, Kuzey Afrika üzerinden gelerek tüm yurdu etkileyen sıcak hava dalgasının, İstanbul, İzmir, Edirne, Balıkesir, Aydın, Antalya ve Manisa başta olmak üzere yurdun batı bölgelerinde uzun yıllardır belirlenen en yüksek Haziran ayı sıcaklık değerleri olduğu belirtildi. Yurtta önceki gün gölgede en yüksek hava sıcaklığı Antalya’da 45, Aydın’da 44, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Edirne’de 43, İstanbul’da 40 derece olarak ölçülürken, kaydedilen bu değerlerin, son 30 yılda Haziran ayında ölçülen en yüksek hava sıcaklığı değerleri olduğu, ayrıca, İstanbul-Göztepe’de dün ölçülen 40,2 derecenin de 1929 yılından bu yana kaydedilen en yüksek değer olduğu ifade edildi.

Yapılan son meteorolojik analiz ve tahminlere göre, yurt genelinde etkili olan sıcak hava etkisini kaybedecek. Hava sıcaklığı, bugün yurdun kuzey, iç ve batı kesimlerinde, Cumartesi günü de iç ve doğu bölgelerde 6-8 derece azalacak.

Buna göre, bugün Marmara’nın doğusu, Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Doğu Akdeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısında, yarın ise Batı Karadeniz kıyıları, Orta ve Doğu Karadeniz, İç Anadolu’nun doğusu, Doğu Akdeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısında sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlar bekleniyor.

/ ANKARA

29.06.2007


 

CHP ile bir arada olunmaz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünya sosyal demokratlarının ‘Siz daha sosyal demokratsınız. Acaba biz sizi Sosyalist Enternasyonale alsak, gelmez misiniz?’ diye sorduklarını kendilerinin de “CHP’yi çıkarın gelelim. Çünkü onlarla bir arada olunmaz’’ dediklerin ifade etti.

Partisinin il başkanlığınca, İstanbul milletvekili adaylarının tanıtılması amacıyla Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen toplantıda konuşan Recep Tayyip Erdoğan, kendilerinin, bu milletin efendisi değil, hizmetkarı olduklarına işaret etti. Erdoğan, ‘’Bu hizmete devam etmek için ne diyoruz; durmak yok, yola devam. Gördünüz, demokrasi açığı oluşturmak istediler, mahcup oldular, Meclis’ten kaçtılar. Ana muhalefetin koltuklarında bir kişi yoktu” dedi.

Erdğan şöyle devam etti: ‘’Şimdi dünyanın sosyal demokratları bize ne diyorlar biliyor musunuz. ‘Türkiye’deki sosyal demokrat partinin veya kimliğini sosyal demokrat olarak ilân eden bu ana muhalefet partisinin sosyal demokrasiyle alakası yok. Siz daha sosyal demokratsınız’ diyorlar. ‘Acaba biz sizi Sosyalist Enternasyonale alsak, gelmez misiniz?’ diyorlar. Dedik ki: CHP’yi çıkarın gelelim. Çünkü onlarla bir arada olunmaz.’’

AB sürecinde gerçekten kendilerine en büyük desteği verenin Avrupa’daki sosyal demokratlar olduğunu, beraber iyi çalıştıklarını da vurgulayan Erdoğan, ‘’Şimdi ülkemizin artan itibarından, uluslararası yatırım için bir cazibe merkezi olmasından da bu ana muhalefet rahatsız oluyor. Kendilerine de millete de güvenleri yok’’ dedi.

/ İSTANBUL

29.06.2007


 

Sivas Barosu: 2 Temmuz araştırılmadı

Sivas Baro Başkanı Mustafa Coşkun, 2 Temmuz 1993 tarihinde oynanan çirkin oyunun perde arkasının, iç ve dış destekçilerinin hala ortaya çıkarılamadığını ifade ederek, ‘’Olayla ilgili olarak yayınlanan yazılar ve kitaplarda ifade edilen iddialar yeterince araştırılmamıştır” dedi.

Coşkun, baroda düzenlediği basın toplantısında, 2 Temmuz 1993 tarihinde yaşanan ve Türk milletinin bütün fertlerini derinden yaralayan olayların üzerinden 14 yıl geçtiğini hatırlattı. O gün şehirde oynanan çirkin oyunun perde arkasının, iç ve dış destekçilerinin hala ortaya çıkarılamadığını ifade eden Coşkun, şöyle konuştu:

‘’Olayla ilgili olarak yayınlanan yazılar ve kitaplarda ifade edilen iddialar yeterince araştırılmamıştır. 2 Temmuzdan bugüne, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yapılan çalışmalar, yaşadığımız bu acı olayın hangi maksatla düzenlendiğini ortaya koymaktadır. Bölgemizde her gün yüzlerce insanın hayatını kaybettiği, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmanın aracı olarak kullanılan bölücü örgütün kanlı eylemlerinin arttığı bugünlerde, sağduyu sahibi ve ülkesini seven herkesin çok daha dikkatli davranması gerekmektedir. Millet olarak sarsılmaz bir birlik ve dayanışma içerisinde olduğumuzu bütün dünyaya göstermeliyiz.’’

/ SİVAS

29.06.2007


 

Türkiye, şartları yerine getirirse AB’ye üye olur

Portekiz Başbakanı Jose Socrates, ‘’Türkiye, üyelik kriterlerini yerine getirirse AB’ye üye olmalı’’ dedi.

Jose Socrates, mecliste konuşurken milletvekillerinden gelen soru üzerine, ‘’Türkiye, üyelik şartlarını yerine getirirse üye olmalı, şartları yerine getirmezse üye olmamalı’’ diye konuştu. Portekiz, AB dönem başkanlığını 1 Temmuz Pazar günü devralacak.

/ LİZBON

29.06.2007


 

“Memuru ciddiye almayana oy yok”

Genel seçimlere katılacak siyasi partilerin seçim beyannameleri ve seçimle ilgili açıklamalarında kamu çalışanlarının sorunlarına değinmemesine tepki gösteren Memur-Sen, Memur-Sen Genel Başkanı Dr. Ahmet Aksu, “Memuru ciddiye almayan, sorunlarını çözmeyen siyasi partiye, memurdan oy yok” dedi.

Aksu, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, bağlı sendika başkanları memurların sorunları, siyasi partilerden ve seçim sonrası oluşacak yeni hükümetten beklentilerini anlatmak amacıyla TBMM Dikmen kapısı önünde basın açıklaması yaptı. Aksu, seçime gidecek olan siyasi partilerin seçim beyannamelerinde memurlarla ve ücretlilerin durumu ile ilgili yeterince bir açıklamamanın yer almadığı belirterek, “Siyasi partiler herhalde kamu görevlilerinden umutlarını kesmiş olmalılar ki, bu kesime karşı kayıtsızlık içindeler” dedi.

“ Milli gelir 2 bin 500 dolardan 5 bin dolara çıktıysa, bu kaynaktan sadece zenginler mi faydalanacak?” diye soran Aksu, “Bu artış yüzde 100 civarında arttıysa en az çalışanların da ücretlerinde insan onuruna yaraşır bir artış olmalıdır. Memur sendikaları olarak; oluşacak yeni hükümetten, toplu sözleşmeli, grevli sendikal hakkın kamu çalışanlarına kazandırmasını, insan onuruna yakışır bir adil ücretin memurlara ve tüm çalışanlara vermesini bekliyoruz. Bunu ülke vatandaşı olarak hak ettiğimizi düşünüyoruz. Siyaset yasağı kaldırılmalıdır. Ücret adaletsizliği giderilmelidir. Memurun aldığı maaş her yıl enflasyon oranının altında kalmakta, memur enflasyon altında ezilmeye devam etmektedir” diye konuştu.

Ahmet TERZİ / ANKARA

29.06.2007


 

Yaylalar sığınak oldu

Aşırı sıcaklar, Çukurova bölgesindeki yaylalara ilginin artmasına sebep oldu. Türkiye’nin en sıcak; aşırı nemi sebebiyle de en bunaltıcı yörelerinden biri olan Çukurova’nın sakinleri, adeta nefes almakta güçlük çekmeye başlayınca yaylalara daha çok rağbet ediyor.

Alınan bilgiye göre, Çukurova’nın yüksek kesimlerini oluşturan Akçatekir, Bürücek, Kamışlı, Kozan’ın Horzum ve Göller, Karaisalı’nın Kızıldağ, Aladağ’ın Başpınar ve Meydan, Osmaniye’nin Zorkun yaylaları, bu yıl yayla sakinlerinin dışında, konukları da ağırlıyor.

Adana’nın Pozantı ilçesi Akçatekir beldesi Belediye Başkanı Derviş Oruç, şehir merkezlerinde zaman zaman 40 dereceyi aşan sıcakların etkisiyle hayatı olumsuz etkilenen vatandaşlar için yüksek rakımlı yerlerin, adeta ‘’sığınak’’ haline geldiğini ifade etti.

Oruç, kış aylarında 3 bin 200 olan belde nüfusunun, yazın ilk günlerinde artmaya başladığını; bu sayının hafta sonları 150 bini bulduğunu belirterek, ‘’Son yapılan numaralama çalışmalarında 15 bin konut tesbit edilen tatil beldemizdeki nüfus, sıcakların etkisiyle hızla artıyor. Sayının daha da artmasını bekliyoruz. Yaptığımız araştırmalara göre, hemen her evde konuk ağırlanıyor. Hem bu durum, hem de kiralardaki artış, küresel ısınmanın boyutlarını gözler önüne seriyor’’ dedi.

Oruç, tatil yörelerindeki esnafın bol kazançlı ve hareketli günler geçirmesinin ise sevindirici olduğunu bildirdi.

Osmaniye’nin Zorkun Yaylası Güzelleştirme Derneği Başkanı Kerim Gürbüz de bunaltıcı sıcaklardan kurtulmanın tek yolunun yaylalara gitmek olduğunu söyledi.

Klimaların, sıcaktan kurtulmak için geçici çözüm olduğunu savunan Gürbüz, şöyle konuştu: ‘’Yine de bulunduğunuz mekândan başka ortama gitmek için dışarı çıkmak ve yakıcı güneşin altında yürümek zorundasınız. Ancak yaylaya çıktığınız zaman bu sorun tamamen ortadan kalkıyor. Aşırı sıcakların etkisiyle bu yıl Zorkun Yaylasında beklenenin üzerinde bir hareketlilik var. 6 bin 500’ün üzerinde yayla tipi evin bulunduğu yöremizde, hafta için de 50 bin olan nüfus, hafta sonlarında 100 binin üzerine çıkıyor. Önümüzdeki günlerde yaylamızın daha da hareketlenmesini bekliyoruz.’’

Gürbüz, kiralık ve satılık konut fiyatlarında, geçen yıla oranla yüzde 10-15 oranında artış olduğunu bildirdi.

/ ADANA

29.06.2007


 

Türkiye, Ortadoğu’da baba rolünde

Halep-Türkiye Kiliseleri Sorumlusu Metropolit Pavloz Yazıcı, ‘’Türkiye, Ortadoğu’da ‘baba rolü’nü üstlenmiştir’’ dedi. Yazıcı, beraberindeki heyetle yarın başlayacak “St. Piyer Bayramı’’ öncesi, Hatay Valisi Ahmet Kayhan’a nezaket ziyaretinde bulundu. Türkiye’nin Osmanlı döneminden bugüne kadar farklı dinlere gösterdiği anlayışa teşekkür eden Yazıcı, şunları söyledi:

“Türkiye de bu anlayışın devamını sergileyerek hoşgörüsünü sürdürmüştür. Ayrıca Türkiye Ortadoğu’da ‘baba rolü’nü üstlenmiştir. Ülkenizin kalkınması bizleri mutlu ediyor. Kendimizi kardeş Türkiye ile özdeş tutuyoruz. Bu kentin uluslar arası alanda saygın yerini almasını istiyoruz. Antakya’ya her gelişimizde mutlu oluyoruz.’’

Yazıcı, ayrıca bu yılın Hristiyan âlemi için önemli olduğunu ifade ederek, şöyle dedi: “Hristiyan alemi için ikinci büyük insan olan Aziz Yuhanna’nın ölümünün bin 600’üncü yıl dönümü. Dünyadaki 2 milyar Hristiyan, Aziz Yuhanna’yı etkinliklerle anıyor. Antakya’da da 27 Ekim tarihinde geniş katılımlı bir anma toplantısı yapacağız.’’

Vali Kayhan da konuklarını ağırlamaktan mutlu olduklarını belirterek, 27 Ekim tarihinde düzenlenecek toplantı için her türlü kolaylığı göstereceklerini söyledi.

Ziyarete, Antakya Ortodoks Kilisesi Vakfı Yönetim Kurul Başkanı Jozef Naseh de katıldı.

/ HATAY

29.06.2007


 

Yargıtay 2. Daire’ye yeni başkan

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığı’na Necdet Gürbüztürk seçildi. Yargıtay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nda dün yapılan seçimlerde, 2. Hukuk Dairesi Başkanlığı’na aynı daire üyesi Necdet Gürbüztürk’ün seçildiği bildirildi.

23 Ocak 1950’de Kaman’da doğan Gürbüztürk, Ankara Hukuk Fakültesi’nden 1975 yılında mezun oldu. Gürbüztürk, 2 Kasım 2000’de Yargıtay üyeliğine seçildi.

Bu arada, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Anayasa Mahkemesi asıl üyeliğine Danıştay üyesi Zehra Ayla Perktaş’ı seçmesine ilişkin kararı, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı.

/ ANKARA

29.06.2007


 

Şemdinli’de redd-i hakim talebine red

Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Şemdinli davası sanıklarının, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve üye hakimlerinin reddine yönelik talebini kabul etmedi.

Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005’te Umut Kitabevi’nin bombalanması olayına karıştıkları gerekçesiyle tutuklu bulunan astsubaylar Ali Kaya ile Özcan İldeniz ve terör örgütü PKK itirafçısı Veysel Ateş’in, davanın yürütüldüğü Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ile üye hakimlerinin reddine yönelik talebi, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesince reddedildi.

Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi, karara gerekçe olarak, sanıkların hakimleri şikayet ederek ret talebinde bulunmalarının, hakimlerin davaya bakamayacağı hallerden sayılmadığını gösterdi.

/ VAN

29.06.2007


 

Sağlıkta personel sıkıntısı

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, sözleşmeli olarak görev yapan sağlık personelinin büyük bölümünün, Sağlık Bakanlığı’nın yeni açtığı kadrolara geçmesi sebebiyle hizmette sıkıntılar yaşandığı bildirildi.

Tıp Fakültesi Dekanlığı, Bursa’da yayınlanan gazetelere ilân vererek personel sıkıntısı sebebiyle anjiyo laboratuvarında pace-maker (kalbe pil takılması) dışındaki hizmetlere ara verildiğini duyururken, hastanenin algoloji ve çocuk beyin cerrahi ünitelerinin de kapatılacağı, yatak sayısının yüzde 10-15 azaltılacağı öğrenildi. Duyuruda, hastanenin kardiyoloji bölümündeki anjiyo laboratuvarında sözleşmeli olarak çalışan 5 teknisyenden 4’ünün, bakanlığın açtığı kadrolara atanmaları sebebiyle görevlerinden ayrıldıkları kaydedildi. UÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, üniversite hastanelerinde sözleşmeli çalışan deneyimli sağlık personelinin çoğunun, bakanlığın açtığı kadrolara geçmek üzere istifa etmesi yüzünden sıkıntı yaşandığını söyledi.

/ BURSA

29.06.2007


 

İnternet yalnızlaştırıyor

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özden Arısoy, internetin yanlış kullanımının sosyalizasyonu ortadan kaldırdığını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Arısoy, Türkiye’de aile yapılarının çözülmeye, boşanmaların artmaya, tahammül oranlarının azalmaya başladığını ifade etti

Türkiye’nin hızlı değişim geçiren bir toplum olduğunu vurgulayan Arısoy, şöyle devam etti: ‘’Türk toplumu göçebelikten şehir hayatına, şehir hayatından da endüstrileşmeye çok hızlı geçmiştir. Bizim bir özelliğimiz, değişime çok çabuk uyum sağlıyoruz. Çok çabuk uyum sağlarken de bazı özelliklerimizi çok hızlı kaybediyoruz. Hızlı değişim, toplumun temel değerlerinin de hızlı bir şekilde yitirilmesini beraberinde getirdi.’’ Türkiye’nin bilişim teknolojisindeki yeniliklere de çok hızlı ayak uydurduğunu, internet teknolojisinin de bunlardan biri olduğunu anlatan Arısoy, konuşmasına şöyle devam etti: ‘’İnternet, dejenerasyonu hem artırdı hem azalttı. İnternete girdiğiniz zaman sanal bir dünya var. Sanal ilişkiler var; yüz yüze, karşı karşıya değilsiniz. Sohbet yapıyorsunuz, karşınızdakinin içsel dünyasından yüz ve mimiklerinden habersiz olarak yazışıyorsunuz, hatta karşınızdaki kişinin cinsiyetinden bihabersiniz. Güya ikili duygusal ilişki yaşıyorsunuz ama karşınızdaki kadın mı erkek mi, onu bile bilmiyorsunuz? Gerçeklikten uzak bir durum.’’

İnternetin yanlış kullanımının sosyalizasyonu da ortadan kaldırdığını anlatan Arısoy, ‘’İnsanlar, aynı evin içindeler ve ‘mutfakta buluşalım’ diyorlar. Aynı salonda oturup, günün nasıl geçtiğine dair sohbet etme, ‘ne yaptın, ne ettin?’ diye sormak, birbirine dokunmak, birbirinin gözünün içine bakmak, duygusal konuşmalar kalktı, ayrı odalardan bilgisayar üzerinden ilişki kuruyorlar’’ diye konuştu.

/ BOLU

29.06.2007


 

Boşanmalar azaldı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ilk kez haber bülteniyle duyurduğu ‘’evlenme ve boşanma’’ istatistiklerine göre, 2006 yılında boşanan çiftlerin sayısı azaldı.

Araştırmaya göre, 2005 yılında 95 bin 895 çift boşanırken geçen yıl bu sayı 93 bin 489’a geriledi. 2005 yılında binde 1,33 olan kaba boşanma hızı, 2006 yılında binde 1,28’e düştü. Verilere göre, boşanmaların en yüksek olduğu bölge binde 1,86 ile Ege Bölgesi oldu. Evlenme ve boşanma istatistiklerine göre, boşanmaların yüzde 42,6’sı evliliğin ilk 5 yılın içinde yaşandı. Verilere göre, evlenen çiftlerin yüzde 78,8’inde damat gelinden büyükken yüzde 13,9’unda gelin damattan daha büyük.

/ ANKARA

29.06.2007


 

Marmaray’da ikinci tüp de batırılıyor

Asya ile Avrupa’yı denizin altından birleştirecek Marmaray Projesi’nde ikinci tüp tünel, 30 Haziran Cumartesi günü denize indirilerek ilk tüp tünele bağlanacak.

İkinci tüpün batırılması çalışmaları, 29 Haziran akşamı başlayacak ve batırma işlemi sabaha karşı tamamlanacak. İlki 24 Mart’ta batırılan E-11 numaralı tüp tünelin ardından, E-10 numaralı ikinci tüp, 29 Haziran’da akşam saatlerinde Büyükada’dan yola çıkarılacak ve saatler süren çalışmanın ardından 30 Haziran günü sabah saatlerinde İstanbul’da Kızkulesi açıklarında ilk tüpe bağlanacak.

Boyları 98 ve 135 metre arasında değişen toplam 11 tüpten biri olan E-11’in denize indirilmesiyle halen 135 metre olan denizaltındaki hareket kabiliyet alanı 270 metreye çıkarılmış olacak.

Üçüncü tüp tünelin de yaklaşık iki ay sonra denize indirilmesiyle birlikte denizaltındaki hareket alanı 405 metreye çıkacak ve böylece Marmaray Projesi’nin denizaltındaki çalışmalarının üçte biri tamamlanmış olacak.

/ İSTANBUL

29.06.2007


 

8-10 YTL’ye sıcakta çalışıyorlar

Hava sıcaklığının 40 dereceyi geçtiği Şanlıurfa’da, tarım işçileri veya tarla kiralayarak ekim yapan köylüler, kavurucu güneşin altında ekmek parasını çıkarmaya çalışıyor.

Hava sıcaklığının zaman zaman 40 dereceyi geçtiği şehirde, bunaltıcı sıcaklık hayatın her alanında olumsuz yönde etkileri gözlenirken, bu durumdan en fazla kavurucu sıcağın altında tarlada çalışan kesim etkileniyor. Akçakale ve Viranşehir karayolu üzerindeki tarlalarda günlük 8-10 YTL yevmiyeyle tarım işçisi olarak çalışan veya başkasının tarlasını kiralayarak kazancın belli bir yüzdesine ortak olan çiftçiler, sıcaklığın en fazla olduğu öğlen zamanlarında bile az da olsa kazanç sağlayarak geçinebilmek amacıyla çalışmak zorunda kalıyorlar.

/ ŞANLIURFA

29.06.2007


 

20 bin anne aynı anda kitap okuyacak

Bağcılar’da okuma yazma öğrenen anneler bir dünya rekoruna imza atıyor. Bağcılar Belediyesi’nin 3 yıldır sürdürdüğü eğitim seferberliğinde çoğunluğu kadın olan 20 bin insan okur-yazar olurken, 5 bin kişi de ilkokul diplomasına denk gelen belgeyi almaya hak kazandı.

Bağcılar Mahmutbey Stadyumu’nda gerçekleştirilecek diploma töreninde 20 bin anne aynı anda kitap okuyarak dünya da bir ilki gerçekleştirecek.

YENİ ASYA / İSTANBUL

29.06.2007


 

Kamu sınavla personel alabilecek

KPSS (B) grubu puan sıralaması esas alınarak ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından doğrudan ya da bu kurumlar tarafından sınav yapılarak sözleşmeli personel istihdam edilebilecek.

Bakanlar Kurulu’nun konuya ilişkin kararı, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayınlandı.

/ ANKARA

29.06.2007


 

Töre cinayetinde üniversite mezunu da var

Dicle Üniversitesi (DÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı başkanlığındaki 8 kişilik ekibin töre ve namus cinayeti işleyenler üzerine yaptığı araştırmada çok ilginç örneklerle karşılaşıldı.

Proje kapsamında 25 cezaevinde 124 tutuklu ve hükümlü ile görüşen ekibin karşılaştığı ilginç örnekler şöyle: “Töre ve namus cinayetlerini işleyenler arasında üniversite mezunu da var, okuma yazma bilmeyen de. Cinayetler toplumsal baskı sonucu işleniyor. Cinayet işleyenler çok ağır bir yükten kurtulduklarına inanıyorlar. Pişman olanların sayısı çok az töre ve namus cinayeti işleyenler cezaevlerinde çok itibar görüyor.”

/ DİYARBAKIR

29.06.2007


 

Flamingoların göç alışkanlığı değişti

Güneyde hava sıcaklığından etkilenen flamingoların bir bölümü, Sultansazlığı Kuş Cenneti’ne geldi. Kış aylarını Afrika’da geçiren, ilkbaharda ise kuzeye göç eden flamingolar, yıllardır izledikleri göç alışkanlıklarını, hava sıcaklığının artmasıyla bu yıl değiştirmeye başladılar.

Sultansazlığı Kuş Cenneti’ne gelen flamingoları araştıran Çevre ve Orman Müdürlüğü Mühendisi Mustafa Yılmaz, kış aylarını Afrika’da sulak alanlarda geçiren flamingoların Mart ayından itibaren kuzeye göç ettiklerini söyledi.

Sultansazlığı’na Nisan ayında gelen flamingoların bir süre burada konakladıktan sonra Mayıs ayının sonlarına doğru daha kuzeye ve kuzey batıya göç ettiklerini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

‘’Bu yıl değişik bir şey oldu. Adana ve Hatay bölgesindeki sulak alanlarda yaşayan flamingoların bir bölümü, hayat alanlarındaki hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerine çıkması nedeniyle yeniden daha kuzeye doğru göç etmeye başladı. Sultansazlığı’na şu anda 5 bin dolayında yeni flamingo geldi. Bu, bugüne kadar yaptığımız gözlemlerin dışında olan bir durum.’’

/ KAYSERİ

29.06.2007


 

Su, sesi de güzelleştiriyor

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, vücudun yüzde 55-75’inin, beynin ise yüzde 95’inin sudan oluştuğunu belirterek, ‘’Yeterli miktarda su içmek sesi güzelleştirir’’ dedi.

Prof. Dr. Yorulmaz, vücuttaki suyun yüzde 2’sinin kaybedilmesinin yorgunluk, halsizlik, hafızanın zayıflaması, matematik zekâsında azalma, konsantrasyon güçlüğüne yol açtığını söyledi.

Okunan yazıya konsantre olunamıyor ve anlamakta sıkıntı çekiliyorsa su içilmesinin faydalı olacağını ifade eden Yorulmaz, ABD’de halkın dörtte üçünün vücutlarındaki su miktarı olması gerekenden daha az bulunduğunu belirtti.

/ EDİRNE

29.06.2007


 

Anne ölümleri dünyanın derdi

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) Dünya Çocuklarının Durumu 2007 raporunda, yapılan tahminlere göre, dünyada her yıl 500 bini aşkın kadının gebelik ve doğumla ilgili sebepler sonucu hayatını kaybettiği, çok sayıda kadının da hayatları boyunca sürecek sorunla karşılaştığı bildirildi.

Bu rakamın her dakikada bir kadın ölümü demek olduğu belirtilen raporda, bütün anne ölümlerinin yaklaşık yüzde 99’nun gelişmekte olan ülkelerde meydana geldiği ve Afrika ile Asya’daki anne ölümlerinin bu toplamda yüzde 90 paya sahip olduğu belirtildi.

Raporda, 2000 yılında meydana anne ölümlerinin üçte ikisinin dünyanın en yoksul 13 ülkesinde görüldüğü, aynı yılda bütün anne ölümlerinin dörtte birinin Hindistan’da meydana geldiği hatırlatıldı.

SANAYİLEŞMİŞ ÜLKELERDE 4 BİNDE BİR

Sahra Güneyi Afrika’da yaşayan her 16 kadından birinin gebelik veya doğum sırasında öldüğü belirtilen raporda, şu ifadelere yer verildi: ‘’Oysa sanayileşmiş ülkelerde bu sebepler yüzünden ölen kadın sayısı 4 binde birdir. Dahası, annelerini yitiren yeni doğanların ölme ihtimalleri de anneleri hayatta olan yeni doğanlara göre 3 ila 10 kat daha fazladır. Oysa temel sağlık hizmetlerine erişim imkânlarının bulunması halinde bu kadınların çoğunun hayatı kurtarılabilirdi. Söz konusu hizmetler bütün doğumlara eğitilmiş görevlilerin eşlik etmesi ve komplikasyonlar karşısında acil doğum bakım yardımlarının sağlanmasıdır.’’

Raporda UNICEF’in anne ölümlerine ilişkin bilgi temelini geliştirmek amacıyla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) birlikte çalışma yürüttüğü anlatıldı.

On yılı aşkın bir işbirliği ve ortak çalışma deneyimine sahip bu kuruluşların gebelik sebebiyle veya gebeliğin başka sorunları tetiklemesiyle ölen kadınların sayısını tahmin için yeni bir yaklaşım geliştirme çabası içinde olduğu aktarılan raporda, söz konusu proje için geliştirilen metodoloji mevcut veri açıklarını kapatacak ve halen veri bulunmayan ülkeler için tahminler geliştirileceği ifade edildi.

/ DİYARBAKIR

29.06.2007


 

Yükselen vücut ısısı beyne zarar verebilir

Kahramanmaraş İl Sağlık Müdürü Yardımcısı Dr. Mahmut Arık, sıcaklara karşı vatandaşları uyarırken, şişmanların sıcaklardan daha çok etkilendiğini söyledi.

Şişmanlık, herhangi bir hastalığa bağlı yüksek ateş, aşırı sıvı kaybı, kalp hastalığı, ruh ve sinir hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı ile tedavi amaçlı bazı ilâçların kullanımının sıcak havalarda terlemeyi etkileyen faktörler olduğunu belirten Arık “Bu gibi durumlarda yükselen vücut ısısı beyin ve diğer hayati organlarda hasara yol açabilir” dedi.

Artan sıcakların tedbirler alınmadığı takdirde de insan sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyleyen Arık, sıcakların birçok sağlık problemlerini de beraberinde getireceğini belirtti.

Terleme ile vücut ısısının dengede tutulmaya çalışıldığını ancak aşırı sıcaklarda sadece terleyerek bu dengenin sağlanamayacağını aktaran Arık, “Yaşlılar, bebekler ve kronik hastalığı olanlarda terleme mekanizması ile vücut ısısının dengede tutulması her zaman mümkün olmayabilir. Yine ortamdaki nem oranı yüksekse terleme suretiyle vücut ısısı yeterli düzeyde düşmeyebilir” diye konuştu.

Aşırı sıcaklardan korunmak için açık renkli, hafif ve bol giysilerin tercih edilmesi gerektiğini söyleyen Arık, vücut ısısının yükselmemesi için sık sık duş alınması gerektiğini vurguladı.

/ K.MARAŞ

29.06.2007


 

Park ve bahçelerdeki havuzlara girilmemeli

Havaların ısınmasıyla çocukların serinlemek amaçlı kullandıkları park ve bahçelerdeki havuzlar mikrop saçıyor. Ankara İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Erhan Önal, rekreasyon amaçlı havuzların ishalden, deri enfeksiyonuna kadar pek çok rahatsızlığa sebep olabileceği uyarısında bulundu.

Dr. Erhan Önal, park ve bahçelerdeki havuzların mikrop yuvası olduğunu söyledi. Sıcaklıkların artması ile çocukların, rekreasyon amaçlı yapılan havuzları serinlemek amaçlı kullandıklarını belirten Önal, “Park ve bahçelerdeki havuzlar, görsel amaçlı tasarlandığı için yüzme havuzlarından farklı olarak herhangi bir klorlama yapılmıyor. Durgun su ve durgun suların içerisinde her türlü mikroorganizma üreyebilir” dedi. Önal, çevredeki toz - duman gibi maddelerin de bu sularda biriktiğinin altını çizdi. Havuza giren çocukların istemeden de olsa su yutabildiğini, ya da vücutlarındaki herhangi bir kesikten mikrop kapabileceklerini söyleyen Önal, “Bu havuzlar ishalden, deri hastalıklarına ve sindirim sistemi bozukluklarına kadar pek çok enfeksiyona sebebiyet verebilir” dedi. Önal, süs havuzlarına girildikten sonra kişide titreme, terleme, yüksek ateş gibi belirtilerin görülmesi durumunda derhal hastaneye başvurulması gerektiğini belirtti.

/ ANKARA

29.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004